Öğretmenlikten Sahnelere, Sahnelerden Sokaklara Uzanan Bir Yaşam: “Madam Marika”

İstiklal’de yürürken, izledikleri şeyden çok keyif aldıkları ve hayranlıkla izledikleri belli, bir yandan etrafa latifeli gülüşler saçarak yanlarındakine dirsek atıp elleri ile ağızlarını kapatıp fısır fısır konuşan ve bir yandan da ellerindeki telefonlarla video kaydı yapan bir kalabalıkla karşılaştım. Çoklukla bu tip durumlarda bir küçük burjuva edası ile yığının arasına karışmaktan sıkılan ben, bunca ilgi gösterilen nedir diye acayip meraklandım ve kalabalığın arasına karışıp şovu izlemeye başladım. Bir trans kadın eline elektronik ve kablosuz bir mikrofon almış, Tarkan’ın "Şıkıdım"ını söylüyor ve bir yandan da, şarkının, sözlü kısmının bittiği ara nağme bölümlerinde “Eşcinselleri sevin, onlara kötü davranmayın, hepinizi seviyorum, sevgi kelebeğiyim ben,” benzeri sözler sarf ediyor. İlk düşündüğüm şu oluyor: “Ne tatlı!”. Sonra, “Bunca 'homofobi' ve 'transfobi' varken, sokakta gösteri yapması ne cesaret!” ve takiben, “Bu kadar yetenekli bir şov dünyası insanı neden sokakta çalışıyor?” diyorum.

Sonra tanışıyoruz ve öğreniyorum ki bu yetenekli şov 'woman', “Madam Marika” adıyla yaptığı 'drag queen' şovlarıyla ün salan, son dönemde ise daha çok medyada yer alan haberleri ve videoları ile tartışma yaratması ile tanınan Nedim Uzun. Sosyal medyaya dair 'bilinçli' uzaklığımdan dolayı kendisini bu rastlaşma ile tanıma fırsatı buldum.

Marika tartışma yaratan eylem ve videolarıyla tam bir 'camp' karakter! 'Camp’te de vardır ya, rahatsız ederek izleyeni düşündürme... Bir abajura sinekleri koli bandı ile sararsınız; bu bir 'camp' eserdir. İşte Madam Marika,  böyle bir çalışmaya benzer, kimi işleriyle rahatsız edip, aynı zamanda güldüren, bu ne saçmalıyor diye tekrar baktırıp, yaptığı üzerine düşündüren 'camp' ve 'kült' bir tipoloji. Madam Marika ile neden sokakta gösteri yapmaya başladığını, eşcinsel olduğu için İngilizce Öğretmenliği’nden atılma sürecini, pek çok kesim tarafından tepki gören 'şeriatçı transseksüel' videosunu ve diğer konuları konuştuk.

***

Madam Marika olarak 'drag queen show'larınızla bilinen birisiniz. Eğlence mekânları yerine şu anda Beyoğlu’nda sokaklarda şarkı söylüyorsunuz. Sokakları tercih etme süreciniz nasıl gelişti?

Şeriatçı bir transseksüeli canlandırdığım bir video çektim ve bu video sosyal medyada tartışmalara neden oldu. Şeriatçı ilan edilmeme neden olan bu video sonrası Türkiye’de iş bulamadım. Bu videoyu görünce bana, “Git namaz kıl, gey barlarda seni istemiyoruz,” dediler. Son çalıştığım bar sahipleri, paramı vermedikleri gibi, politik görüş ayrılığımız nedeniyle beni dövdüler. Öğretmenlikten atıldıktan sonra yaşadığım travmalar psikolojim bozdu. İşsiz kaldım ve sokaklarda çalışmaya başladım. Belediye başkanı İstiklal Caddesi’nde sokak sanatçılarına izin veriyor. Sokaklarda program yapmaktaki diğer bir amacım da, eşcinsellerin sıradan insanlar gibi olduğunu göstermekti.

Sokakta nasıl tepkiler aldınız?

Türbanlı kadınlar, şalvarlı ve takkeli adamlar geliyor, eşcinselliğe dair konuşuyoruz ve onlara antipatik gelmiyorum, çünkü sevgi kelebeği gibi güler yüzle konuşuyorum. Tabii bu konuşmalarda biraz nabza şerbet de vermek durumunda kalıyorum. Bir eşcinsel olarak sokakta savunmasızım, farklı kültürlerden, farklı politik düşüncelerden insanlar, turistler geliyor ve seyrediyorlar beni. Bir Rus geliyor, Rusya’ya övgüler düzüyorum, Araplar geliyor, “Allahu Ekber,” diyorum, yabancı turistler geliyor, Hadise’nin Düm Tek Tek’ini çalıyorum. Türkler Erik Dalı’na bayılıyor. Kapalılar gelince, tepki çekmemek için “Türkiyemiz” diyorum, “barış içinde yaşıyoruz,” diyorum. Diğer bir deyişle, nabza göre şerbet veriyorum sokakta tutunmak için.

Şeriatçı Transekseksüel videosu ile LGBTİ bireyleri inciteceğinizi, onlardan tepki alacağınızı düşündünüz mü?

Beni anlamadılar ve beni gerçekten kökten dinci zannettiler. Köktendinciler “Lut kavmi Lut Kavmi Allah sizi sevmiyor,” diyor ve bir de sağ görüşlü partilerden biri, kimi partilere hitaben “Onlarda eşcinsel var, bizden eşcinsel çıkmaz,” diyor ya, onlarda varsa diğer partilerde de olabilir. Kendimi o role sokarak bu ve benzeri kutuplaşmaları önlemeye çalıştım. Köktendincilere eşcinsellerden nefret etmemeleri gerektiğini söylemek istedim. Dindar olmayan eşcinsel varsa, muhafazakâr, namaz kılan, dinî inançları olan, şeriata inanan eşcinsel de vardır. Video tokat gibi indi. Ben LGBTİ’lerin tek tip olmadığını göstermek istedim aslında. Diğer çalışmalarımda da eşcinsel haklarını savundum.

Bu bahsettiğiniz çalışmalar hangileri?

LGBTİ bireylerin her yıl düzenlenen Onur Yürüyüşü’nde Tayyip Erdoğan’a seslenen bir pankart açıp Fethiye’de paraşütle meydana iniş yaptım. Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. Gerek bu pankartta, gerekse diğer videolarımda devlet erkânından tatlı dille yardım istedim. “Eşcinsel evlilik” olsun, “Madem seks işçiliği yapılmasını istemiyorsunuz, translar maaşa bağlansın o zaman, onlara maaş verin,” dedim. Ayrıca, ailelere seslendim ve çocuklarına sahip çıkmalarını ve onları fuhuş piyasasına atmamalarını istedim.

Oyunculuk da yaptınız vaktiyle değil mi?

1987’de Melike Zobu ve Yaşar Alptekin’in Seni Seviyorum filminde oynadım. Tabii Nedim Uzun olarak, “Madam Marika” olarak değil. Tarık Akan’ın Kızımın Kanı filminde oynadım. Melike Zobu’yla Yağmur Başladı adlı bir filmde oynadım, pezevenk rolünde. Bunlarda hep gey erkek rolünde oynadım.

Nasıl başladınız bu işlere?

1986’de Ses dergisinde “erkek güzeli” seçildim. Çok yakışıklıydım. Türker İnanoğlu, Berker İnanoğlu ve diğerleriyle bir temas gelişti. O zamanlar Gaziantep’te lisede İngilizce öğretmenliği yaptığım için filmlerde çalışmam yasaktı. Çevirdiğim filmlerde adımı yazdırmadım. Yazın İstanbul’a geldiğim zamanlarda filmlerde oynadım, sanata bulaştım. Birkaç tiyatro oyununda yer aldım. “Gökkuşağı” koydum amatör tiyatronun adını; o zamanlar gökkuşağının eşcinselliğin sembolü olduğunu anlamadılar. Ali Poyrazoğlu’nun Kuş Kafesi adlı oyununda oynadım. Daha yakın dönemde, Evdeki Yabancı dizisinde “Fahişe Banu” rolünde oynadım. İngilizce öğretmenliği yapıp, yaz aylarında da sözleşmesiz olarak İstanbul’da oyunculuk yapıyordum.

İngilizce öğretmeni olduğunuz dönemde kimliğinizden dolayı ayrımcılık yaşadınız mı?

Antep’te çalıştığım lisenin müdürü Kenan Çakır, bana bir öğrencinin notunu para karşılığında yükseltmek üzerinden rüşvet iddiasından bulundu. Eşcinsel düşmanıydı. Kadınsı tavırlarımdan rahatsız oluyordu. Bıyık bırakmıştım bu yüzden. Oram buram yine de oynuyordu. Bana rüşvet iftirası attı. Mahkemede ilgili öğrenci, müdürün bu suçu attığını itiraf etti, suçlu olmadığım bir biçimde ortaya çıktı. Ancak idari mahkeme birikmiş maaşımın üçte ikisini vermemeye karar verdi, bir de İstanbul’a tayinimi istedim, beni Araban diye küçük bir yere tayin ettiler.

Orada da eşcinsel kimliğinizden dolayı bir sıkıntı yaşadınız mı?

Okul, okuldan başka her şeye benziyordu. Ben kırıta kırıta yürüyorum. Bunun üzerine istifa ettim ve İstanbul’a geldim.

Peki tekrar İstanbul’da yaşamaya başladıktan sonra neler yaptınız?

Mavi lensi bilmiyorlar o dönem, gözüme mavi lens taktım, saçımı da sarıya boyattım, “Annem İngiliz, melezim,” dedim ve adım “Nedim” iken “Ned” oldu. Çünkü yabancıysan kırıtınca bu kabul görüyor. Sabah özel okullarda öğretmenlik yapıyordum, akşamları ise gece kulüplerinde 'drag queen' olarak çalışıyordum. Yaz kamplarında çalıştım. İdare rol yaptığımı biliyordu; Türk hoca parası verdiler, ama “ecnebi hoca” diye takdim ettiler. Annem İngiliz değil, İç Anadolu’nun bağrından bir kadın. Sırf ayakta kalmak için. “İngilizim,” deyince, bu bana en sosyetik yaz kamplarının kapılarını açmış oldu.

Bu süreç de, çıkan haberler nedeniyle, uzun sürmedi sanırım…

Koparan yaz kampında kıyafet balosu düzenlendi. Ben de Madonna oldum. Eşcinsel öğrenciler geldiler. Biri dedi “Beni Şakira yap.” Birini “Şakira” yaptım, öbürü “Jennifer Lopez yap,” dedi, onu da Jennifer Lopez yaptım. 2002 falan... Ondan sonra, Milliyet gazetesinden biri dedi ki, “Ben seni ‘cinsel kimliğiyle barışık biri’ diye haber yapacağım, seni, cinsel kimliğini rahatça ifade eden ‘çağdaş bir insan’ kampı da ‘çağdaş bir kamp’ olarak sunacağım, ‘Türkiye modernleşti,’ diyeceğim,” dedi. Ancak haber, yazı işleri müdürünün isteğiyle, “Yaz Kampında Rezalet” başlığı ile servis edildi. Sonra haberi yapan kız aradı, “Çok mahcubum, beni dava etseniz haklısınız,” dedi. Ufacık bir asılma bile olsa bir öğrenciye ben çürürdüm hapislerde. Biri bana iftira atarsa diye gözüme günlerce uyku girmedi. Allahtan öğrenciler beni çok seviyordu ve böyle bir şey olmadı. Ergenlik yaşındaki öğrencileri kadın kılığına sokmaktan beni işten attılar.

Bu dönemde yanınızda olanlar oldu mu?

Beni üzen, bu haberler çıktığı ve öğretmenlikten atıldığım dönemde, heteroseksüel bireylerin tacizci olduğum vb. yönünde yazdıkları mesajları dışında, kimi eşcinsellerin bana “sapık” vb. mesajlar yazması oldu. Tüm eşcinselleri aynı kefeye koyamayız elbette, ancak, bilhassa o dönem, eşcinsellerden destek beklerken böyle ifadeler duymak benim için son derece üzücüydü. Dolayısıyla ben de bir eşcinsel olmama rağmen, o dönem, kimi eşcinsellere tepki göstermek durumunda kaldım. Diğer yandan şu anda beni seven, destekleyen eşcinsel dostlarım da var ve eşcinselleri olumsuzlamak niyetiyle söylemiyorum bunları.

Aileniz?

Kamptaki olay travesti İngilizce öğretmeni diye haber olunca ailem bana küstü. Çünkü kostüm balosunda sarışın bir peruğum vardı; tam böyle, amiyane tabirle  “kötü yola düşmüş seks işçisi” şeklinde damgalanacak bir görünümdeydim. Babam emekli ilkokul öğretmeni. Annem ev hanımı. Altı kardeşim. En küçüğüm ben. Onlar kamp olayından sonra travesti İngilizce öğretmeni yazında küstüler. Oysa, İngilizce öğretmeniyken herkes saygı duyuyordu bana. Şu an Kerimcan Durmaz’ın kimliği açık, ancak mesleği olduğu için saygı duyuluyor.

Peki, özel okullarda İngilizce öğretmenliği süreci çıkan haberler sonrası bittikten sonra ne yaptınız?

Birikmiş para yoktu. Sokakta yaşadım. Bir eşcinsele sığındım. Lüks bir villada. Entelektüel ve açık olmayan bir eşcinsel, finans müdürü, gizli. Evine aldı, partiler düzenliyor. Evinde fanteziler yaptı. Arkadaşı var, antikacı, onu çağırıyordu. “Hadi karı kılığına gir Nedim”, “Hadi saksofon çek Nedim”, “Hadi grup seks yapıyoruz Nedim” ve benzeri şeyler. Patlıcan soktum sapı elimde kaldı. Bu kare hatırımda kalmış. Çok zengin. Yakışıklı çocukları çağırıyordu, Arap eşcinselleri... Başkası ile sevişirken beni seyrediyordu, kendi de katılıyordu. İyice çirkefleştim, ruhum bozuldu.

Özel ders verme gibi bir şans olmadı mı?

Bu adamdan sonra, bir CD’nin (cross dressing) evine yerleştim. Evlerine gidiyorum, dersi ciddiye almadılar. Para verdiler. Telefonu çalıyor, müşteri geliyor. Ders veremedim, dengem bozuldu. Para alıyorum ama dinlemiyorlar. Esrar içiyorlardı. Bir gün bana baş ağrısı için uyuşturucu kafa yapıcı hap verdiler. Evin yolunu bulamadım. CD de hizmetçilik yaptırdı bana. Hap verdikleri gün arabanın altında kaldılar. Ailemle barıştım. Ağladım zırladım. “İnsanların tacizinden bıktım,” dedim. Enişteme rağmen beni eve aldı. Sonra eniştem de müzik müfettişi ve beni de sevdi eniştem, beni kurtardılar. Ablam “Emeklilik primlerini ben ödeyeceğim,” dedi. Ablam ödedi şimdiye dek. Abla emekli İngilizce öğretmeniydi. Oğlu kalbimi kırdı. Eve gelen bir çocuk değildi. Bana tavırları… Evlendi gitti. Hâlâ gider kalırım. Eniştem de çok sevdiğim bir insan. Beni seviyorlar. 56 yaşındayım, 60’ımda emekli parası bağlanacak, şu anda mağdur değilim. Ablam ve eniştem bana Tarlabaşı’ndan ev aldılar.

Peki özel ders işi de olmayınca para kazanmak için ne yaptınız?

Sokak sanatçılığından önce Gürcistan’a gittim, sahibi Türk. Bir menajer götürdü beni oraya. Gece kulübü dedi, batakhane çıktı. Gürcistan’da fahişelik yasal. Bu menajer bana “Burada ‘drag queenlik’ten anlamıyorlar. Ben seni transseksüel gibi tanıtayım,” dedi. Seksî kıyafetler giydiriyor. Sahneye çıkıyorum. Mecburen cinsel organımı saklamak durumunda kaldım. İngilizce şarkılar söylüyorum. Azerice şarkılar söylüyorum. Sahnem iyi ya, masalarına çağırıyorlar. Masanın altından mıncıklıyorlar. Bir gün cinsel organımı yapıştırmayı unuttum ve bir biçimde trans olmadığım ortaya çıktı. İzleyicilerden masasına gittiğim kişi “Sen erkek misin?” dedi. Ben de “Para biriktiriyorum,” dedim. Silah çıkardı. “Bizi mi kandırdın?” dedi. Masanın altına girdim. Gece kulübü üstünde otel var. Ertesi gün ölsem de kalsam da öldüreceklerdi beni. Ölümlerden döndüm. Sonra “Neden deli?” diyorlar bana (gülerek).

Bu kadar sıkıntıya rağmen, videolar çekip, bir yandan kimi grupları incitiyor ve diğer yandan da daha dert açıyorsunuz başınıza. Neden böyle?

Medya manyağıyım da ondan.

“Medya manyağı” olmak nasıl bir şey?

İlgi çekmek istiyorum. Kimse ilgilenmezse kafayı yiyorum. Abuk sabuk videolar koyuyorum. Altı bin abonem var. On bin abonem olduğunda Youtube’dan para alacağım. İlgi çekmek, haber olmak, kendimi TV’lerde görmek hoşuma gidiyor. Çocukluğumdan beri… 2017’de yasak olduğu halde ben Onur Yürüyüşü’nde meydandaydım. Ama aslında o gün Onur Yürüyüşü olduğunu falan unutmuşum. Ramazan Bayramı’nın ilk günü diye süslendim, her zamanki gibi Taksim’de dolaşmaya çıktım. Bir anda basının ilgi odağı oldum. Eşcinsel bekliyor ya basın. Alperenler “Sakat bırakacağız,” demişler. “Madam Marika’ya saldırdılar Onur Yürüyüşü’nde” diye haber oldum. Kameraları görünce medya manyağıyım ya, yabancı ve yerli basın da orada; başladım İngilizce bir şarkı söylemeye. Sonra, yine bu medya manyaklığından, çok izlenmek için hazırladığım videoların içeriğini ahlâki bakımdan değerlendirmiyorum, bir yandan da konuşup rahatlıyorum, çünkü çok travma yaşadım; bu kez de tepki çekiyorum. Facebooklarım kapatılıyor. Hem arkadaş oluyorlar hem canlı yayın istiyorlar, sonra da yüzü birden şikâyet ediyor.

Bir “cross dressing” olarak tanımlıyorsunuz kendinizi. Siz de homofobiden ötürü mağdur olmuşken neden kimi videolarınızda LGBTİ bireyleri aşağılıyorsunuz?

Her türlü cinsel kimliğin iyisi de var kötüsü de, kültürlüsü, cahili de var, ama bana bazı eşcinseller travma yaşattığı için düşmanlık besledim, gereksiz konuşmalar yaptım. Pişmanım. LGBTİ bireylerin kalbini kırdıysam özür diliyorum. Ben bir deliyim. Beni dövmeye falan kalkmayın. Ancak, muhafazakâr eşcinseller de var ve Ramazan ayında eylem yapılmasını eleştiriyorum.

Toplumun ahlâki değerlerini savunuyor, LGBTİ’leri eleştiriyorsunuz, ancak bir yandan da ensest, bana göre bir insanlık suçu olan hayvanlarla ilk cinsel deneyim, cinsellikle ilgili diğer yine ahlâk bakımından sorunlu konularda videolar çekiyorsunuz. Kendinizle çelişmiyor musunuz?

Toplumda olmayan şeyleri anlatmıyorum. Tabuları gizleyerek değil, konuşarak, onlarla dalga geçerek yıkabiliriz; ben, bunu yapmaya çalışıyorum. Ancak, ailem bu videolardan rahatsız olduğu için, yayından kaldırmayı düşünüyorum.

Trans güzellik yarışması ile ilgili sürecinizden bahseder misiniz?

Ben Tayland’da “Miss Queen” güzellik yarışmasını izliyordum. “Türkiye’de de yapalım,” dedim, 2013’te Çağla Akalın seçildi. Çağla’nın seçilmesi çok gurur verici. Duruşu olan, zeki, akıllı, kişilikli, kültürlü ve aklı başında bir travesti kadın, başrol oynadığı Köpek filmi de uluslararası bağlamda başarılı oldu ve Çağla, travestilerin haklarını medyada çok iyi temsil ediyor. Son dönemde diğer trans oyuncular gibi o da çok başarılı.

Trans ve travesti oyuncular son dönemde pek çok başarı elde ediyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz tüm bu gelişmeleri?

Onların başarısı. Ayta Sözeri, Çağla Akalın ve Seyhan Arman ile gurur duyuyorum. Onlar, travesti ve trans imajını olumlu yönde değiştirdiler. Trans ve travesti bireylerin seks işçisi olduğuna dair bir damga var toplumda ve bu imaj nedeniyle sıkıntı çekiyorlar.

Seks işçiliğini siz de kimi ortamlarda eleştiriyorsunuz. Siz de toplumdaki bu imajı desteklemiş olmuyor musunuz bir yandan?

Benim için seks işçiliği bir meslektir ve dünyanın en zor mesleğidir. Çoğu mecburiyetten yapıyor. Ben işin şakasındayım, “Seks işçiliği yapmak günahtır,” diye laf olsun diye konuşuyorum. O yüzden ablalarını ciddiye almasınlar. Ben bir komedyenim. Benim bahsettiğim, finans müdürünün evinde yaşadığım deneyim de bir seks işçiliğiydi aslında; ben şu âna dek bu mesleği eleştirdim ve seks işçilerini kızdırdım ama bu vesile ile incittiğim seks işçisi arkadaşlardan da özür dilerim.


Fotoğraflar: Aysun Öner