Doğru Şekilde Gömülmek

Türkçedeki sövgüler arasında, "Yatacak yerin olmasın!" ifadesinin tam olarak nasıl bir lanetleme olduğu ilk bakışta anlaşılmaz. Ama zaten küfürler, lanetlemeler, kalıp sözler olarak, üzerinde düşünmeye fırsat vermeden, doğrudan eylemi tahrik eden, nesnesini vicdanî bir sınava sokan hazır, biraz da folklorun, halk bilgisinin parçası cümlelerdir. Ama genellikle sövülenin kutsal saydığı bir varlığa, örneğin ailesine, soyuna, benliğine, dinine yönelik bir karalama hemen fark edilir. Oysa böyle bir lanetlemenin bildirisi biraz örtük kalır. Ama karşıdakinin umut ettiği toprak parçasına gömülmemesi yönünde lafzi bir manası var gibidir; öldüğünde hak ettiğini farz ettiği, kendisine yakışan mezara kavuşmaması yolunda bir temenni barındırır. Cesedin, ya toprak üzerinde çürümeye ve türlü eziyetlere tek edilmesi ya da yanlış bir yere gömülmesi dileği vardır.

Milan Kundera, Bilmemek romanında, birçok romantik şairin istemedikleri yerlerde gömüldüklerini yazar. Varoluşları gereği, zaman ve mekân olarak hep başka yerlerde ve başkaları arasında olmaları, romantik şair için yanlış yer ve zamanın, yurdunun neresi olduğunu kestirmek zor olsa da, Kundera, onların ölmeden hemen önce filler gibi kendi mezarlarında dönmeye fırsat bulamadıklarını anlatmak ister (2017). Oysa bir muhafazakâr şahsiyet için doğru yerde gömülmek daha anlaşılır bir beklenti olabilir.

Kundera, İzlandalı böyle romantik bir şairin trajik-komik öyküsünü anlatır. İzlanda, 1944 yılında bir ulus-devlete kavuştuktan sonra bir sanayici, şair Jonas Hallgrimsson'un yanlış yere gömülmüş kemiklerini ülkeye getirmek ister. Şairin kemikleri ulus-devletle birlikte inşa edilen pantheona ikinci şanslı kişi olarak tekrar gömülür. Ama sanayici geri gelen kemiklerle ilgili bazı hakikatleri de perde arkasında ifşa etmekten geri durmaz. Şairin Danimarka'da atıldığı bir toplu mezardaki bir parça kemik yığınını alıp getirdiğini itiraf eder. Kundera, biraz da latife ederek, pantheondaki iki mezardan birisinin Danimarkalı bir kasaba ait olduğunu yazar. Ama dünyadaki tüm diğer "grotesk" pantheonlar arasında bir tek bunun bizi "duygulandırdığını" da ekler (80). 

Ulus olmak veya herhangi bir cemiyet olma kararı, biraz da ölülerin hak ettikleri gibi ve doğru yere gömülmeleriyle ilgili olur bu durumda. Yas tutmayı bilen yurttaşlar topluluğunun parçası olanların yatacak yeri olmalı ve muteber üyeleri, yurt toprağı içine düzgünce yatırılmalıdır. Yoksa hak ettikleri şekilde muamele edilmeyen ölüler geri döner ve yaşayanlara musallat olurlar: "Ölüler niye geri dönerler? Lacan'ın cevabı popüler kültürde bulunanla aynıdır. Usulünce gömülmedikleri için, yani cenaze törenlerinde bir şeyler yanlış gittiği için. Ölülerin geri dönüşü simgesel ayindeki simgeselleştirme sürecindeki bir bozukluğun alametidir, ölüler bazı ödenmemiş simgesel borçları ödetmek üzere geri dönmektedirler... Demek ki yaşayan ölülerin dönüşü fiziksel yok oluştan sonra bile baki kalan belli bir simgesel borcu temsil eder" (Hatırlatan Can Öktemer, S. Zizek, Yamuk Bakmak). 

Ölenin bu huzursuz celbini, onu duyabilecek bir vicdana sahip olanlar işitirler kuşkusuz. Sophokles'in tragedyalarında, haksız yere öldürülen, ortada kalmış cesetlerin böyle çağrılarını herkes duymaz sözgelimi. Hatta intikamı alınmamış babaları Agememnon'un bu sesini iki kız kardeşten Elektra duyar sadece; Khrysothemis pek oralı olmaz. Oğuz Atay, muhtemelen Sophokles'in yazdıklarından ilhamla, hakkıyla gömülme ve yas nasıl tutulur sorularını, hem Eylembilim hem de Oyunlarla Yaşayanlar'da dert edinir. Oyunlarla Yaşayanlar'da Coşkun, ev halkından yaşlı kadın öldüğünde, evin bahçesine gömülmesini talep eder. Ölenin aceleyle hayatlarımız dışına çıkartılmasını, onların yaşamlarımız üzerindeki gölgesini telaşla yok etmeyi haksız bulur. Yaşlı kadının hatıratına uygun düşmez onu uzak bir mezarlığa terk etmek. Ölüyü doğru şekilde, doğru yere gömmek ve hak ettiği yası ardından tutmak bir adalet konusudur.

Eylembilim'de ise, üniversitede bir çatışmada ölen öğrencinin fakültenin bahçesine gömülmesini isteyen Server Gözbudak, bu talebiyle trajik bir kahramana dönüşür. Ölülerin gömülmesi, onlara nasıl yas tutulduğu, herhangi bir topluluğun simgesel ekonomisi içerisinde çok önemli bir yer tutar. Ölenin gömüleceği doğru toprak da bir eylembilim içerisinde tanımına kavuşur. Ölenin yurdu, biraz da nerede, kimler için varlık gösterdiğine göre tarif edilir. Sophokles'in bir başka kadın trajik kişisi Antigone, kardeşinin öldürülmesi kadar, onun ölü bedeninin toprak üzerinde terk edilmesinden acı duyar. Elektra ve Antigone, uzun ve kararlı yaslarıyla, Cumartesi Anneleri’nden farksız davranırlar.



Kaynaklar 


Atay, Oğuz (2013). Eylembilim, İletişim: İstanbul. 

Atay, Oğuz (2014). Oyunlarla Yaşayanlar, İletişim: İstanbul. 

Kundera, Milan (2017). Bilmemek, çev. Aysel Bora, Can: İstanbul. 

Sophokles (2012). Antigone, İş Bankası Kültür Yayınları: İstanbul. 

Sophokles (2010). Elektra, İş Bankası Kültür Yayınları: İstanbul.