İspanya'yı Karıştıran Tasarı: Zapatero Hükümeti'den İnsansı Maymunlara Kişi Statüsü

İspanya’da Sosyalist Parti hükümeti insansı maymunların haklarını tanıyacak bir girişim başlatıyor. Gorillerin, şempanzelerin, orangutanların ve bonoboların “köleleştirilmesini” yasaklamayı hedefleyen tasarı kabul edilirse, İspanya, Büyük İnsansı Maymun Projesi’nin (Great Ape Project) bildirgesine uygun bir adım atmış olacak.

Büyük İnsansı Maymun Projesi, insansı maymunların haklarını tanıyacak bir Birleşmiş Milletler Büyük İnsansı Maymun Hakları Bildirgesi’nin çıkarılmasını savunan uluslararası bir örgüt. Ayrıca ABD’de, düzenli sayım programları aracılığıyla maymunlarla ilgili faaliyetlerin kaydını tutuyor. ABD’de bugün 1280’i deneylerde kullanılan 3100 insansı maymun tutsak hayatı yaşıyor. 1993 yılında yayımlanan, editörlüğünü felsefeci Paola Cavalieri ile Peter Singer’ın üstlendiği The Great Ape Project: Equality Beyond Humanity adlı kitapta da, aralarında Jane Goodall ve Richard Dawkins gibi bilim insanlarının da bulunduğu 34 yazarın projeyi destekleyen metinleri yer alıyor.

Sosyalist koalisyonun Yeşil üyelerinden Francisco Garrido’nun hazırladığı tasarıda, “insansı maymunların kişi kategorisine dahil edilmesi ve bugün yalnızca insanların sahip olduğu hukukî ve ahlakî korumadan yararlanmalarının sağlanması” öngörülüyor. Garrido, “türler arasındaki bariyerleri yıkmamız gerek, böyle bir değişim insanların çevreyi tahrip etmek yerine korumasını sağlayacaktır,” diyor.

İspanya Çevre Bakanı Cristina Narbona ise, “bu girişimde insansı maymunlara insan haklarının tanınması söz konusu değil; onların yaşam alanlarını korumak, kötü muamele görmelerini ve sirk gibi çeşitli etkinliklerde kullanılmalarını engellemek amaçlanıyor,” diyor. Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi İspanya’da da insansı maymunlar sirklerde ve hayvanat bahçelerinde küçük kafeslerde kapalı tutuluyorlar. Kısırlaştırılıyorlar ve gürültü etmelerini engellemek amacıyla bazen ses telleri alınıyor. Çevre Bakanı Narbona, insansı maymunların haklarının tanınmasının, boğa güreşi gibi kanlı “eğlencelerle” tanınan İspanya’da hayvan hakları konusunda genel bir duyarlılığın oluşmasına katkıda bulunacağını savunuyor.

Sosyalist Parti’nin bu girişimine dünya çapında yaklaşık 70 üniversite destek veriyor. Zapatero hükümetinin girişimini en çok eleştirenlerin başındaysa, haliyle Kilise geliyor. “Kendini gülünç duruma düşürmemesi” için hükümeti uyaran Pamplona Başpiskoposu Fernando Sebastian, bu girişimi “insanlara boğa haklarının tanınması talebine” benzetiyor. İspanya’da boğa güreşleri yoğun protestolarla karşılanırken hâlâ popülerliğini koruyor, dolayısıyla Sebastian’ın “boğa hakları” ifadesiyle ne kastettiği pek açık değil. Kilise, beklenebileceği üzere, “embriyoların insan hakları” ihlal edilirken hayvanlara hak tanınmasına da şiddetle karşı çıkıyor.

İspanya’nın muhafazakar Halk Partisi’nin lideri Arturo Esteban da, bugün sadece insanların yararlandığı ahlakî ve hukukî korumayı maymunlara da tanımak isteyen sosyalistlerin “insanları maymunlarla eşit kılma”ya çalıştıklarını ve bu tasarının “ahlakî yoksunluk” ifadesi olduğunu söylüyor. Esteban daha da ileri giderek, sosyalistlerin “hazır başlamışken insanlarla hayvanlar arasında cinsel ilişkiyi de yasallaştırmalarını” öneriyor.

Zapatero hükümetinin bu girişimini eleştirenler arasında insan hakları savunucuları da yer alıyor. Uluslararası Af Örgütü temsilcisi Delia Padron, henüz insanların haklarına saygı duyulmayan bir dünyada “maymunlara insan haklarının tanınması” girişimini “şaşkınlıkla” karşıladığını belirtiyor.

İspanya’daki polis sendikası ASIGC temsilcileri ise, “aptalca” buldukları girişimi alaya almak için, çalışma koşullarını iyileştirmek için mücadele eden sendika üyelerine maymun hakları tanınmasını talep ediyor.


Mary Wollstonecraft, 1792’de “Kadın Haklarının Haklılığı” adlı metni kaleme aldığında, Cambridgeli filozof Thomas Taylor kendisine “Hayvan Haklarının Haklılığı” başlıklı satirik bir metinle cevap vermiş, kadınların haklarından söz etmenin hayvanların haklarından söz etmek kadar gülünç olduğunu ima etmişti. Bugün de “hayvan hakları” anlayışının, benzer bir alaycılıkla ve tepkisellikle karşılanmasına şaşmamak gerek. İnsanın insansı maymunlarla yakın akraba olduğu tezinin dinî çevreleri rahatsız etmesi alışıldık bir durum. Hayvanların yaşam alanlarını korumayı; onlara işkence edilmesini engellemeyi; (maymunların ordu deneylerinde kullanıldığı düşünülürse) insanlığa fayda getirmek şöyle dursun zarar getirecek zalimce deneylerde kullanılmalarını ve daracık kafeslere hapsedilmelerini yasaklamayı öngören bir girişimin “zoofili”yle ilişkilendirilmesiyse, demagojiden başka bir şey değil. Fakat düşündürücü olan, Kilise’nin, muhafazakârların ve insan hakları savunucularının, temelde benzer bir kaygıyla -yani “hayvan hakları”ndan söz etmenin “insan haysiyetini” ayaklar altına aldığı düşüncesiyle- tepki göstermeleri.

Hayvan savunuculuğu yaklaşımlarının tümü “hayvan hakları” genel başlığı altında toplansa da, Hayvan Özgürleşmesi adlı kitabıyla dünya çapında en çok bilinen hayvan savunusu kuramını ortaya koyan Peter Singer hak kavramından yola çıkmıyor. “Hissetme yetisine” sahip bütün varlıkların “çıkarları” olduğunu ve bu yetiye sahip bütün varlıkların çıkarlarının eşit şekilde gözetilmesi gerektiğini savunuyor. Feminist kuramcılar Josephine Donovan ve Carol Adams da, fazla rasyonalist ve maskülen buldukları hak kuramı yerine empatiye ağırlık veriyorlar. Tezlerini “hak” kavramına dayandıran Paola Cavalieri ve Tom Regan ise, bugün belirli özelliklerinden ötürü insanlara tanınan hakların, bu özellikler memeliler başta olmak üzere başka hayvanlarda da bulunduğu için hayvanlara da tanınması gerektiğini öne sürüyorlar. Hak kavramının beraberinde sorumluluğu da getirdiği eleştirisine karşılık, mevcut hukuk sistemlerinde sorumluluk sahibi olmadıkları halde hakları korunan çocukları ve zihinsel yetileri gelişmemiş insanları örnek gösteriyorlar.

Tarih içinde sınırları genişleyen insan hakları anlayışının, “bir hayatın öznesi” olan bütün hayvanları içine alacak şekilde bir kez daha genişletilmesini savunan bu anlayış, insanın hangi özelliklerinden ötürü “hak” sahibi olduğunu, insanı “biricik” kılan içsel değerin kaynağını sorguluyor. Tam da bu nedenle, aynı anda hem Kilise’nin hem de insan hakları savunucularının tepkilerine yol açıyor: İnsanın hayvan türleri içinde bir tür olduğu; akıl, duyarlılık, dil vs. gibi daha önce insanı diğer hayvanlardan ayırdığı düşünülen özelliklerin sadece insana mahsus olmadığı; insanın diğer hayvan türlerinden “üstün” değil sadece “farklı” olduğu tezleri, din cephesinde kutsal metinlere aykırı olduğu için, insan hakları cephesinde de hümanizmin altını oyacağı endişesiyle rahatsızlık uyandırıyor.

Felsefî düzeyde, hayvanların hak sahibi olup olamayacağı ya da hangi temelde olabileceği tartışması bir yana, insanların hayvanlara karşı ahlakî sorumlulukları olduğu kabul ediliyor – bir hayvana işkence etmek ile bir insana işkence etmek arasında çok ince bir sınır olduğunu kabul eden Aydınlanma filozofu Kant tarafından da. Milyarlarca hayvanın akıl almaz işkencelere maruz kaldığı günümüzde, özellikle hak mücadelelerinin tarihini bilen ve bu zorlu mücadeleler içinde bizzat yer alan insanların, diğer türlerle kurduğumuz dikey, hiyerarşik ve tahakküme dayalı ilişkiyi en azından eleştirellikle sorgulamaları gerekiyor.


Özelde Zapatero hükümetinin girişimine, genelde Büyük İnsansı Maymun Projesi’ne yönelik olarak, Gary Francione ve Karen Davis gibi bazı hayvan hakları savunucuları tarafından “içeriden” eleştiriler de yöneltiliyor. İnsana benzeme gibi bir özelliğin hayvan türleri arasında ayrımcılık anlamına geldiği, sınaî çiftliklerdeki tavukların da en az maymunlar kadar acı çektiği ifade ediliyor.

Singer ise bu eleştirilere, projenin “ilk kez insan dışı bir türün üyelerini de temel haklara sahip olduğunu düşündüğümüz varlıklar arasına katmamızı sağlayabilirse, insanlar ve diğer türler arasındaki uçurumun kapatılmasını da sağlamış” olabileceğini bunun da “eşit önemsenme ilkesini diğer insan dışı hayvanları da içine alacak şekilde genişletmemiz”i kolaylaştıracağı cevabını veriyor. (Hayvan Özgürleşmesi, s. 20)

Büyük İnsansı Maymun Projesi, ilk bakışta gerçekten böyle bir ayrımcılığa dayanıyor gibi görünse de, diğer hayvanların da “mal” statüsünden çıkarılarak haklarının tanınması yolunda gerçekten de bir adım olabilir ve bu açıdan Zapatero Hükümetinin girişimi, kabul edilirse, hayvan hakları açısından bir kazanım olacak. Ama şunu da akılda tutmakta yarar var: Diğer türlere karşı sorumluluklarımızın geniş bir toplumsal mutabakatla yerleşmesi; insanların diğer türlerle tahakküme değil yatay etkileşime dayalı bir ilişki kurabilmeleri – ve muhalif kesimlerin, böylesi bir dönüşümün içerimlerini kavrayarak hayvan haklarını marjinal bir konu olarak görmekten vazgeçmeleri. İnsana çok benzeyen maymunlara kişi statüsü vermek için girişimde bulunan İspanya hükümetinin, insana daha az benzeyen boğalara benzer hakları tanıması, bu açıdan şimdilik zor görünüyor.