Hayırlı Cumalardan Bereketli Cuma’ya, Ayin, Tören ve Kültür Endüstrisi


Cuma” İslâmî terminolojinin önemli kavramlarından birisi. Cem’den -toplanmaktan- türüyor. Bu haliyle doğrudan doğruya o güne ait özel bir namazı (cuma namazı) ima ettiği de tartışma götürmez. İlginçtir, Farsça da kendine ait adı olan sadece iki gün var, onlardan biri cuma, diğeri de bizim cuma-ertesi dediğimiz şenbe. Diğer günlerin isimleri yok değil, elbette, ama örneğin pazar, yek-şenbe; salı, dü-şenbe diye devam ediyor. Farsçanın dördüncü-şenbe (cıhar-şenbe) ve beşinci-şenbe (penç-şenbe) günlerini de biz Türkçeye çarşamba ve perşembe diye dönüştürmüşüz. Arapçada da benzer bir durum var. Orada da cuma, cuma; cumartesi ise Farsçadaki gibi şenbe de değil, el sebt olmuş. İbranicedeki sabat ile aynı anlamda, zaten cumartesi için İbranicede sabat kullanılıyor. Arapçada da el cum’a ve el sebt’in dışındakiler Farsçadakilere benzer şekilde numaralandırılmış, birinci gün (el ahad), ikinci gün (el isneyn) ... beşinci gün de el hamiş olmuş. Bizde cumartesi ve pazartesi’yi saymazsak diğer günlerin ayrı ayrı isimleri var.

Cuma, sadece bir gün ya da o güne de ismini veren namazın adı olmaktan öte günümüz muhafazakâr siyasal/sosyal diskur içinde de önemli bir yere sahip. Genellikle perşembe günü öğleden sonra özellikle kamu kurumlarında başlayan ve aynı hızda sosyal medya paylaşımlarına da yansıyan “hayırlı cumalar!” dilekleri, bu diskurun önemli belirteçlerinden, kişinin muhafazakârlığını (AKP’liliğini diye de okunmasında sakınca yoktur) teşhirinin en gözde malzemelerinden biri. En masumundan muhalif bir sosyal medya paylaşımının, hatta bir muhalif paylaşımı beğenmenin bile yeri geldiğinde kovuşturmaya sebep olduğu günümüz Türkiye'sinde, “hayırlı cumalar!” paylaşımlarının da ilgili yerlere bir mesaj olabileceği varsayılabilir mi? Mümkündür.

Yeri gelmişken, “hayırlı cumalar!” tebriklerinin perşembe günü akşamına doğru yaygınlaşması ezanî saatle, eskilerin ifadesiyle alaturka saatle alakalı. Ezanî saatte bir gün, akşam ezanı biter ve yeni bir güne geçilir. Alafranga -bugün kullandığımız- saatte ise yeni gün, malum, gece yarısı saat 12’de son bulur. Dolayısıyla perşembe akşam olup hava karardığında ezanî saatle perşembe günü bitip artık yeni bir gün, cuma günü başlamıştır; oysa alafranga saatle perşembe günü hâlâ devam eder.

Dinin Ayin’inden Ulus-devletin Tören’ine

Töre, âdet, yol gibi anlamları olsa da ayin’in akla ilk gelen anlamı dinî tören, yani ritüel’dir. Latincesiyle ritus ve caerimonia ayrımında olduğu gibi, ritus, ayin, ritüel; caremonia’a seremoni, dinsel olmayan, (ulus) devletle ilişkili törene dönüşmüştür. Günümüze seramoni yerine çoğunca merasim’i tercih ettiğimiz de oluyor. Resm-i geçit’teki (geçit töreni) anlamında merasim de âyin’den farklı olarak dinsel olmayan, devletle ilgili bir imaya sahip. Tören ve bayram hem ayin’i hem de merâsim’i kapsayan daha genel geçer bir ifadeler.

Tarihsel olarak ayinlerin merasimlerden çok daha eski ve kurumsal bir tarihe sahip olduklarını söyleyebiliriz. Hoş, Alâeddin Şenel[1] Hoca tektanrılı dinlerin ayinlerinin de kendi “icat”(!)ları olmayıp, primitif -onun sözleriyle “yalın”- toplumların sihir törenlerinden devşirildiğini aktarır; konuyu dağıtmayayım. Ulus-devletin evrensel bir siyasal örgütlenme kategorisi haline gelmesiyle, ayinlerle birlikte merasimler de yaygınlaşmaya başlar. Aslında devlet ve dinin her ikisi de kendi (merasim ya da ayin) törenlerinden birlik, bağlılık, itaat gibi benzer faydaları devşirmeyi arzularlar. Bir dinî tören -ayin- nasıl ki kulların tanrıya tapınmasının, kulun dinî kurallara bağlılık, itaat ve tüm bunlarla tesis edilen bir birlik düşüncesinin ritüeli ise, ulus-devletlerin merasimleri de yurttaşların ulus-devlete bağlılığın, ulus-devletin koyduğu kurallara bağlılık, itaat ve tüm bunlarla tesis edilen ulusal birlik düşüncesinin seremonisi haline gelir. Türkiye’den bir örnekle devam edeyim: Ramazan Bayramı da, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı da benzer metotlarla benzer faydaları elde etmeye çalışan törenlerdir. Biri dinî, diğeri ulusal bağlılık ile dinsel ve ulusal aidiyet ve birlik düşüncelerini pekiştirmeyi hedeflerler. Ramazan Bayramı'nın tarihinin Cumhuriyet Bayramı’ndan eski olduğu tartışmasız; ancak bu, Anadolu coğrafyasında Müslümanlığın yayıldığı tarihlerle Cumhuriyet’in ilanı arasındaki yaklaşık bin yıllık fark nedeniyle değil, tarım toplumlarının tek tanrılı dinlerinden kapitalizmin ulus-devletlerine geçişteki tarihsel ve ekonomipolitik farklılıklar nedeniyledir.

Kültür Endüstrisinin Bereketli Cuma'sı

Ulus-devletin kapitalist üretim ilişkisiyle rabıtasını düşünüldüğünde Cumhuriyet Bayramı’yla, 23 Nisan’la kapitalizm arasında bir bağ kurulabilir mi? Elbette, neden olmasın? Ancak kapitalizmden Cumhuriyet Bayramı’na çekeceğimiz bu çizgi, kuracağımız bu bağ olsa olsa teorik, kurgusal bir çizgi olabilir. Bir başka ifade ile kapitalizm ve Cumhuriyet Bayramı’nın, aynı “fay hattı” üzerinde olduklarını söyleyebiliriz; ancak bu fay hattının gözümüzle göremeyip bilimsel yöntemlerle varlığını bildiğimiz bir “gerçek” olduğunu da kabul ederiz.  Bu nedenle kapitalizm ve bayram kavramları arasındaki ilişkiyi daha çok kültür endüstrisi kavramı üzerinden tanımlayabileceğimiz (özel) “gün”ler üzerinden tesis etmek daha doğru olacaktır: Anneler, Babalar, Sevgililer günleri ve Türkiye’de yeni yeni kutlanmaya başlayan Black Friday gibi. Black Friday o kadar yeni ki, henüz genel kabul gören bir Türkçe karşılığı yok. Kimsenin onu Kara Cuma diye çeviresi de yok ama burada da seküler “efsane”, “muhteşem”, “süper” ya da “büyük” cuma gibi çevirilerle İslamî vurgusu çok açık “bereketli” cuma tercihleri rekabet halinde.

Kültür endüstrisi, dinî ve ulusal bayramların metotlarını kendi çıkarlarına adapte etmekte gecikmedi; hem de bizzat bu bayramlardan bazılarını kendisi için dönüştürerek: Black Friday de tıpkı Noel gibi kültür endüstrisinin kendi çıkarları için dönüştürdüğü bayramlardan birisi oldu. İlginç olanı kültür endüstrisinin, birer dinî (Hıristiyan) bayram olan Thanksgiving (ve ertesi günü Black Friday) ve Noel'i Türkiye'nin de aralarında bulunduğu Hıristiyan olmayan toplumlara da yayabilme becerisidir. Kültür endüstrisi sayesinde bunlar artık Avrupa/Amerika Hıristiyanlarına ait birer yerel dinî bayram olmaktan çıkmış, küresel ekonominin ilgi alanına giren bayramlar haline girebilmişlerdir.

***

Yazıya cuma gününün İslâm toplumlarındaki önemiyle başlamış, günümüz Türkiye'sindeki “hayırlı cumalar!” söyleminin muhafazakâr kimliğin teşhirindeki yerini vurgulamaya çalışmıştım. Ardından sözü dinlerin ayinlerinden ulus-devletlerin merasimlerine, oradan da kültür endüstrisinin özel günlerine getirdim. Son olarak Cuma günü ve cuma namazından  “hayırlı cumalar!”a, “hayırlı cumalar!”dan muhafazakâr moda markalarının Black Friday'i ifade etmek için tercih ettikleri, yine İslâmî bir renge sahip “bereketli” cumaya sözü getirmeye çalıştım. Gördük ki, kültür endüstrisinin dil kalıpları içinde Hıristiyanların “black” cuması nasıl hiç sorunsuz bir şekilde İslâm'ın “bereketli” cumasına (ç)evrilebiliyor.



[1] Alâeddin Şenel, “Töre, Dinsel Tören  ve Devlet Törenleri”, Resmi Tarih Tartışmaları-11: Rejim ve Ritüelleri, (Ed. Mete Kaan Kaynar), Ankara: Türkiye Ortadoğu Vakfı Yayınları, s. 13-38.