Milliyetçi Harekette Yarılma ve MHP Kongresi

19 Kasım tarihinde yapılacak MHP kongresi ile ilgili ülkücü camia içindeki gerginlik bu çevrenin dışına taştı. Aslında bu hareket içinde gelişen olaylar geçmişten beri daha çok dışında yer alan politik grupları ve toplumsal kesimleri doğrudan etkilediği için her zaman dikkat çekmiştir. Görünen o ki, 19 Kasım günü bir patırtı kopsa da kopmasa da MHP yine çatışmalı ve gergin bir kongre sürecinden geçecek. 1174 delegenin katılacağı kongrenin bu seneki sloganı “lider ülke Türkiye için iktidar yürüyüşü.” Buna göre 2023 senesinde Türkiye lider ülke olacakmış, tabii bu seçimlerde MHP’nin yüzde 40 ile tek başına iktidar olmasıyla.[1]

Aslında bu kongre de bir gerginlik çıkacağı belliydi. Zira ülkücü hareket içersindeki yarılma, görüş ayrılıkları kendisini farklı yayın organlarında ifade etmekte ve çeşitli vesilelerle bu iki kesim birbirlerini suçlayıcı ağız dalaşına girmekteydi. Birbirleri aleyhine açtıkları hukuki davalar ve genel kongre öncesinde iptal edilen il ve ilçe kongreleri 19 Kasım’ın hareketli geçeceğini haber veriyordu. Zaten yaklaşık bir, bir buçuk sene önce muhalifler olağanüstü kongre için bir girişim başlatmışlar ve önemli bir destek de elde etmişlerdi. Ancak genel merkez bu girişimi engellemişti.

Bu ortamda Ümit Özdağ’ın genel başkanlık için aday olması ve sonrasında yaşanan gelişmeler bu çatışmayı kamuoyunun gündemine taşıdı. Aslında bu çatışma ve fikir ayrılıkları bir şekilde MHP dışındaki grupları da yakından ilgilendiriyor. MHP’nin başındaki kadronun kimlerden oluştuğu ve nasıl bir çizgi izleyeceği hükümetinden, siyasal partilere, demokrasi mücadelesi verenlerden üniversitelerde akademik bir ortam yaratmaya çalışanına kadar birçok kesimi yakından ilgilendiriyor.

Gerek Türkeş döneminde gerekse de Türkeş sonrası dönemde MHP kongreleri çatışmalardan, gerginliklerden azade olmamıştır. Kongrelerdeki çatışmaların politik arka planı olduğu gibi, daha çok bir liderlik, koltuk kavgasının mevzu bahis olduğu da ileri sürülebilir. Ancak bugünkü kongreye bakıldığında girişte işaret ettiğimiz bir fikir ayrılığının, yarılmanın mevzu bahis olduğu görülebilir. Ümit Özdağ’ın başkanlık adaylığı sadece bir koltuk savaşı, basit bir kongre mücadelesi olarak görülemez. Ümit Özdağ veya Devlet Bahçeli’nin MHP’ye ilişkin önerdikleri hat iki farklı MHP’yi gündeme getirecektir. Ümit Özdağ ve içinde yer aldığı Yeniçağ gazetesi çevresinin mevcut genel merkeze çok somut eleştirileri var. Bu önerilerin MHP’de iktidar olması, MHP’nin politik çizgisini ve hareket hattını derinden etkileyecektir. Lafı çok uzatmadan bu çevrenin somut eleştirilerini sıralayalım.

Özdağ ve Yeniçağ gazetesinin üzerinde en çok durduğu konulardan bir tanesi Avrupa Birliği konusu. Genel Merkezin hükümet ortağı olduğu günlerde çokça savunduğu “onurlu üyelik” perspektifi bu çevre tarafından sert bir dille eleştiriliyor ve “onurlusu ve onursuzu ile AB’ye hayır” deniyor. Yine ABD ve Büyük Ortadoğu Projesi bu çevrenin çokça dile getirdiği bir konu. Yeniçağ her fırsatta ABD politikalarını eleştirir ve anti-emperyalist bir dile sıkça müracaat etmeye çalışırken, Özdağ kongre sürecinde ABD ile genel merkezin “stratejik ortaklık” çizgisinin yerine “NATO ortaklığının” yeterli olacağını ifade ediyor.[2] Yine Özdağ Kürt konusunda genel merkezin MHP çizgisinden saptığını düşünüyor. Bunun en önemli iki göstergesi Bahçeli’nin kullanmış olduğu “çiçek bahçesi” metaforu ve Diyarbakır İl Kongresinde İl başkanı dahil Kürtçe konuşmaların yapılmış olması. Çiçek bahçesi söyleminin Türkiye’yi sadece bölünmeye götüreceğini iddia eden bu grup, yazılarında Türkeş’in birçok çevrede infial yaratan “Ne mozaiği ulan” sözünü sıkça kullanıyor. Özdağ da yazılarında ülkücülerin yüreğine zamanında su serpmiş bu “Ne mozaiği ulan” çizgisini savunduğunu dile getirerek, Bahçeli’nin danışmanlarından Gürcan Dağdaş’ın “Türkiye’de Türkler azınlıkta” açıklamasının vahim sonuçları olacağını söylüyor.

Yine Bahçeli’nin “Kürtlerle 1000 seneden beri birlikte yaşıyoruz” demesinin Kürtlerin Türklüğünü inkar olduğunu iddia ediyor: “Kürtlerin Türk milletinin 4000 senden bu yana parçası olduğunu inkar eden ve Türk milletine mensup olmayı ‘sadece ve sadece vatandaşlık olarak’ tarif eden Bahçeli’nin söylemi ve politikaları Türk milliyetçilerini şüpheye düşürüyor.” Özdağ, Bahçeli’nin Osman Baydemir’den dahi takdir aldığının altını çizmiştir.[3] Bu tür söylemler ona göre “Türk milletinin ayrılmaz bir parçası olan Kürt Türklerini ve Zaza Türklerini PKK adlı eşkıya şebekesinin terör ve zehirlemeleri sonucunda milli bünyemizden” ayırmasına hizmet ediyor.[4]

Özdağ kongre sürecinde yazdıkları ve söyledikleri ile aslında MHP’nin ‘80 öncesi dönemine gönderme yapıyor. MHP ve ülkücü hareketin tarihî dönüm noktalarına, sembollerine, sloganlarına referansla mevcut Bahçeli yönetiminin MHP çizgisini saptırdığının altını çizmeye çalışıyor. Bundan dolayı en çok Türkiye’nin kuruluş ideolojisi olan milliyetçilik ve kuvayi milliye hareketi ana referans noktası olarak beliriyor. Bugün AKP iktidarında gerek AB uyum yasaları ile gerekse de ABD’ye verilen tavizlerle benzer bir sürecin yaşadığını iddia ediyor. Hatta 1970’lerde Sovyet tehdidi altında Türkiye’nin örtük işgal altında olduğu yıllarda ülkücü hareketin başarılı bir direniş sergilediğini ama bugün durumun daha vahim olduğunu iddia ediyor. Bundan dolayı daha radikal ve kökten çözümlerin gündeme getirilmesini savunuyor. Bu noktada Bahçeli çizgisi onun için durumu idare etmekten başka birşey ifade etmiyor. Oysa ki Özdağ’a göre Türkiye ağır hasta ve Bahçeli’nin asprin tedavisinin pek bir sonuç verme ihtimali yok.[5] ‘70’lerin sloganı “Yıkılsın Düzen, Yaşasın Devlet” özellikle toplumdaki çürüme ve anti-emperyalizm bağlamında sıklıkla gündeme geliyor. Bu çevrenin aslında yazılarındaki temel iddia MHP’nin Türkeş’in çizgisinden uzaklaşmış olduğu iddiasıdır. Bu tez Özdağ’ın kongreye ilişkin açıklamalarında da gündeme geliyor.[6]

Özdağ, kendisinin Türkeş çizgisinde bir MHP’yi savunduğunu bu süreçte attığı sembolik adımlarla da ülkücü camiaya göstermeye çalışıyor. Örneğin Özdağ genel başkanlık adaylığını çok organize bir biçimde Bingöl’ün Yenibaşlar köyünde kamuoyuna açıkladı. Zira bu köyde 80 öncesi Bingöl Belediye başkanı olan MHP’li Hikmet Tekin’in mezarı bulunuyordu. Hikmet Tekin silahlı saldırı sonucu hayatını yitirmişti. Böylece Özdağ buradaki açıklaması ile iki mesaj vermiş oluyordu. Hem ülkücü tarihin figürlerinden bir tanesine sahip çıkarak, mirasa gönderme yapıyor hem de bu bölgede MHP’nin gerilemesi ile PKK’nın önünün açıldığı mesajını vermiş oluyordu. Bu mesajların altı Özdağ’ın gazetesinde ziyadesiyle çizildi.[7] Bu durum elbette ki genel merkezde ve onun yayın organı Ortadoğu gazetesinde çok büyük rahatsızlık yaratacaktı.

Diğer bir örnek de Özdağ’ın genel kongre sonrasında Adana’da büyük bir kongre yapılması önerisi. CKMP’nin 1969 senesinde Adana’da yapılan kongre ile MHP’ye dönüştüğünü hatırlatan Özdağ, bu yeni kongre ile MHP’nin 11 Eylül 1980’deki ruhu yeniden yakalaması gerektiğini söylemiştir. Bu kongrede MHP’nin “AB’ye tam üyelik sürecini durduracağını ve AB ile yeni bir ilişki modeli geliştireceğini,” uyum yasalarını tekrar ele alacağını, idam cezasını tekrar yürürlüğe sokulacağını, IMF ile ilişkilerin kesileceğini ilan etmesi gerektiğini söylemiştir.[8]

Aslında gerek AKP iktidarı gerekse de Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu sürecin ehemmiyeti üzerine çok benzer tespitler de yapsalar bu iki grubun politika önerileri arasında ciddi farklılıklar var. Bu noktada kongrede adaylık mevzuunun bu kadar gürültü koparması ve MHP genel merkezinin Ümit Özdağ karşısında taviz vermemesi anlaşılır bir durum. Benzer söyleme sahip olduklarını söylerken değinmeden geçemeyeceğim, iki aday da MHP’nin gelecek seçimlerde yüzde kırklık bir oy oranına sahip olabileceğine dair naif iddialara sahipler. Özdağ bu konuda yaklaşık 10 milyon insana tekabül eden biyolojik ülkücü oydan bahsetmekte. Bu biyolojik oy küstürülmez, yeniden örgütlenirse arkasına “milli devlet seçmeninin” bir kısmını da alarak yüzde 40’lık oy oranına ulaşabilecektir ona göre. Milli devlet seçmeninden kasıt milli devlet konusunda ülkücülerin sahip olduğu hassasiyete sahip olan kitle.[9]

Gelelim biraz da sıcak gelişmelere. Tartışmanın merkezindeki olay Özdağ’ın MHP’ye üyeliği. Genel Merkeze göre Ümit Özdağ MHP üyesi değildir. Bundan dolayı da genel kongrede başkanlığa aday olamaz. Bu tartışmanın tarihi de 2003 senesine kadar uzanıyor. Ankara’dan MHP’ye üye olmayı becemeyen Özdağ 2003 senesi yazında Artvin’in Yusufiye ilçesinde üye oluyor. Ancak Yargıtaya üyeliğine ilişkin yaptığı sorgusunda resmen üye olmadığı cevabını alıyor. Zira genel merkez Yargıtaya böyle bir üyeliğe kayıtlarında rastlanmadığını söylüyor. Bu durumda Özdağ idari yargıya giderek Danıştay’dan üyeliğine dair bir karar alıyor.[10] Böylece bacadan partiye girmiş oluyor. Ancak genel merkez bu noktada pes etmiyor ve Özdağ’ın Artvin’de değil Ankara’da yaşadığı gerekçesiyle Yusufiye ilçesine üye olurken ibraz ettiği ikametgahına dair belgede sahtekarlık yaptığı iddiasıyla hem kendisi hem de ilçe başkanı hakkında suç duyurusunda bulunuyor. Zaten daha önce hem ilçe hem de il yönetimleri genel merkez tarafından görevden alınıyor ve oralarda kongreler gerçekleştirilemiyordu.[11]

Bu olaylardan itibaren kongre yaklaştıkça Ümit Özdağ ile genel merkez arasındaki gerginlik artmaya başlamıştır. Bingöl’de adaylığını açıklayan Özdağ’ın ekibi dönerken saldırıya uğradı. Aslında bu ülkücü camianın yabancısı olmadığı bir olaydı. Hem geçmişte hem de günümüzde bu tür iç çatışmalar yaşanmıştır. Örneğin Ağustos ayında başkanlık adaylığını açıklayan Avukat Abdulkadir Erdil Mersin’de yerel bir televizyonda konuşma yaparken canlı yayın sırasında saldırıya uğramıştı.[12]

İki ekip arasındaki önemli farklardan bir tanesi de “sokak”a ilişkin tartışmadır. Bahçeli çevre ülkücülerin imajlarına dikkat etmeleri ve sokaktan uzak durmalarını sık sık tembihlerken, Yeniçağ çevresi ülkücülerin milli refleksin tercümanları olacak şekilde MHP’nin tepkisini somut olarak ortaya koymasını istiyorlar. Özdağ ve çevresi ülkücülerin sokakta seferber edilmesi noktasında çok farklı önerilerde bulunuyorlar. Kuzey Irak’ta olanlar ile ilgili, AB’nin dayatmaları ile ilgili birçok konuda MHP’nin meydanları doldurmasını talep ediyorlar ve Bahçeli’nin ülkücülerin şevkini ve hevesini öldürdüğünden bahsediyorlar. Örneğin MHP ve BBP’nin birleşmesini savunduğu bir konuşmasında Özdağ Papa’nın ziyareti münasebetiyle MHP’nin Ayasofya’nın önüne 100 bin kişiyi toplaması gerektiğini söylüyor.[13] Gaziler ile ilgili mitinglerde, milli duyarlılık gösterilmesi gereken hususlarda sokakta eylemler yapılması talebi çok sık gündeme getiriliyor bu cenahta. Bu noktada Bahçeli ısrarla sokak politikasının eleştirisini ve iktidar vurgusunu yaparken, Özdağ ülkücü tabanın seferberliğine dayanan bir politika anlayışını gündeme getirmeye çalışıyor.

Bu noktada MHP’nin birikimine, tarihine atıfta bulunan Ümit Özdağ karşısında genel merkez, onun MHP ile hiçbir alakasının olmadığı tezini öne sürmekte. Her şeyden önce Ümit Özdağ başkanlık açıklamasını yapacağı günlerde Bingöl İl Başkanı, ilçe ve üst kurul delegelerini de yanına alarak Bahçeli’ye olan bağlılıklarını imza altına aldılar. İl Başkanı basın açıklamasında şu hususu eklemeden de edememiş: “Milliyetçi Hareket meşalesi 1977 yılında Hikmet Tekin ile yakılmış ve halen yanmaya devam etmektedir. Rahmetli Tekin 1979 yılında şehit edilmiştir. O bizim için bir değer ve semboldür. Keşke Özdağ 27 yıl önce gelseydi. Duygu sömürüsü yapmamak lazımdır.”[14]

Bir gün sonra benzer bir açıklama 15 il başkanı tarafında da tekrarlanmış. Ancak bu sefer açıklamada Özdağ’ın bir takım değerleri sömürdüğüne dair iddia bir adım ileri taşınmıştır. İl başkanları açıklamalarında Ümit Özdağ’ın kamuoyuna yansıyan bazı karanlık noktalara sahip olduğu belirtilmiştir. Buna göre bir genel başkanın üzerinde hiçbir şüpheye yer kalmayacak şekilde tertemiz ve berrak bir geçmişe sahip olması gerekir. Oysa ki Özdağ bu açıklamaya göre “yurtiçi ve yurtdışı odaklarla karmaşık ve kuşkulu ilişkilere girmiş” bir şahıstır. Bu nedenle bırakın genel başkanlığı, partiye üye dahi olmaması gerekir. Başkanlar, MHP kongrelerinin değişmez figürleri olan Namık Kemal Zeybek, Ramiz Ongun, Nuri Gürgür’e Özdağ’ın arkasına saklanmamaları uyarısında bulunmuşlardır, tabii eğer “yürekleri yetiyorsa.”[15] Böylece genel merkez Özdağ’ın adaylığını açıkladığı bölgenin il başkanlarının bildirisiyle Özdağ’a yanıt vermiş oldu. Bundan sonra Özdağ’ın MHP ile herhangi bir ilişkisinin olmadığı üzerine karşıt ataklar geldi. Mehmet Müftüoğlu milliyetçi felsefeye inanmış bir kişinin her şeyden önce “lider-teşkilat-doktrin” üçlüsüne saygı göstermesi gerektiğini yazmıştır.[16] Bunun dışındaki davasına sadakat, liderine ve teşkilatına bağlılık göstermeyenler eleştirilerini ancak ve ancak bir “rant” beklentisi ile yapmaktadırlar. Müftüoğlu şöyle devam etmiştir:

“Nereden beslendiği belli olan 'Zat-ı Muhterem'in MHP'nin Genel Başkanlığı'na soyunmasını gülerek izliyorum. Çünkü bu zat'ın MHP'nin neresinde olduğunu kendisinin de bilmediğini düşünüyorum. Birilerinin, ‘Yürü be koçum sen tam genel başkan olacak adamsın’ edasıyla verilen gazın etkisinde kalmış olmalı ki, hiç bir fedakarlık göstermeden tepeden MHP'nin Genel Başkanlık koltuğuna oturmayı kendine hak biçiyor. Sahi bu ‘Zat-ı Muhterem’ bugüne kadar üç hilalin neresinde bulundu? Hangi görevler aldı, hangi hizmetler verdi? Ben şahsen araştırdım. Ne yazık ki hiç bir yerde, hiç bir kayda rastlayamadım. Tabiki profesör ve stratejisyen kimliği dışında.”[17]

Özdağ’ın özgeçmişini de okurlarına aktaran yazar, “bu zat-ı muhterem'in ne kadar ülkücü ve ne kadar MHP'li olduğunun değerlendirmesini takdirlerinize bırakıyorum. 45 yıldır MHP'nin ve Ülkü Ocakları'nın kapısının önünden hiç geçmeyen bir insan için MHP'ye Genel Başkan olma hakkını kendinde nasıl görüyor?” diye sormuştur. Ümit Özdağ’ın adaylığı üzerine daha ciddi iddialar da gündeme gelmiştir. Yani sırf rant peşinde koşan ve MHP ile alakasız birisi değildir Özdağ. O aynı zamanda “MHP’nin yükselişinden ürkenlerin” sarılıp parti üzerine saldığı birisidir. Asıl fonksiyonu budur.[18] Özdağ’ın MHP’yi klasik çizgisinden daha merkeze çekmekle suçladığı Bahçeli’nin danışmanı Gürcan Dağdaş da kendisine şu şekilde cevap vermiştir:

“Baba müktesebatı dışında milliyetçi camianın içinde yer bulamamış bu zatın ülkücüleri birbirine düşürmek, sık sık ifade ettiği ‘milli refleksin’ oluşmasını engellemek misyonunu kimsenin fark edemeyeceğini düşünecek kadar da saf olmasına hayret etmemek elde değil. ABD'de dolaştığı adreslerden, 3-5 yıldır ekranlardaki manipülasyon ağırlıklı analizlerinden, yaptığı darbe çığırtkanlıklarından bahsederek bu kartvizit Profesörü ile tartışmayı devam ettirmeye niyetli değilim.... Profesörün Genom başlıklı makalemin üzerinden yola çıkarak beni Türk'ü yok sayan bir pozisyona düşürmeye çalışması, Türkiye'nin kurtulmak istediği siyasetçi tipinin adeta bir yansımasıdır. Bu zat bilmelidir ki Türk olmaktan gurur duyan ama bunu bir başkasına dayatmayan Gürcan Dağdaş 12 Eylül 1980 öncesi yaşananların benzerini bu ülkenin gençlerine yaşatmak isteyen çatışmacı, iftiracı üsluba karşı her ülkücünün göstereceği tepkiyi göstermekten geri durmayacaktır.”[19]

Daha önce MHP Kayseri milletvekilliği yapmış olan Seyfi Şahin de AKP’nin tek alternatifinin MHP olması dolayısıyla, Özdağ muhalefeti devletin içinde yuvalanmış yarı-resmî çetelerin Bahçeli üzerindeki oyunlarıdır:

“Senaryolar bellidir. Bunlar parti içinde ve parti dışında başkaları adına hakaret eden bazı görevli kişiler düğmeye basıldığında hemen harekete geçerek MHP'yi halkın nazarında küçük düşürecektir. Mesela aynı oyun 1995 seçimlerinde olmuş, İstanbul MHP oyları anketlerde %10 gösterilirken ANAP içinde yuvalanmış, onlardan çıkar sağlayan bazı çeteler, kendilerini ükücü gibi tanıtıp, üç hilal ve bozkurt rozeti takıp İstanbul esnafından zorla para tahsil etmeye çıkmış ve oyları % 4'a düşürmüşlerdir. Önümüzdeki seçimlerde de aynı durum ortaya çıkacaktır. Devletin içinde yuvalanan bazı çeteler, Ülkücü geçinen bazı gençleri vatan, millet diye kandırıp onlara gasplar, kaba kuvvet ve tahsilat yaptıracaklar, muhtemel ki bunlara göğüslerinde ya üç hilal ya da bozkurt rozeti bulunduracaklardır. MHP toplantılarında kongrelerinde, olaylar çıkarıp halkı MHP'den soğutacaklar, halkı MHP'ye gelmeye korkutacaklar, hasılı MHP oylarını düşüreceklerdir. Aslında kavga eden iki taraf da aynı yerlerden idare edilmektedirler. Halkı Başbuğ'dan soğutan ve MHP'ye oy gelmesini önleyen bu yarı resmî çetelerdi.”[20]

Özdağ’ın adaylığı daha belirgin olunca Şahin onun MHP’liliğini ve sıkça atıf yaptığı babasının MHP içindeki konumuna dair şunları diyor:

“Bir üniversitede dolgun bir maaş alırken, bunu bırakıp, evini geçindiremeyecek emekli maaşı ile MHP genel başkanlığını ele geçirmek için istifa edip geliyorsun. Sana kim garanti verdi ki, bu işe asılıp duruyorsun. Senin kurduğun büro masraflarını kim karşılıyor? Sinsi, sinsi dolaştığın il ve ilçelerde senin yediğin ve başkalarına yedirdiğin yemek masraflarını, otel paralarını, araba yakıt giderlerini kim karşılıyor? Hiçbir ülkücü geçmişin yok. 40 yıldır bu şerefli dava içindeyiz, senin ne adını, ne sanını duyduk. Ne de her hangi bir toplantıda gördük. O zaman nerelerdeydin be arkadaş? Babanın ismini kullanmak istiyor ve onu da ülkücülere yutturmaya kalkıyorsan ayıp ediyorsun. Rahmetli baban da MHP ve Başbuğun başına bela idi. Bizzat 1969 yılında ülkücü gençliği komünist gençliğin teşkilatı Dev Genç'e pazarlamak istemişti de, Rahmetli Dündar Taşer ve o zaman ki ülkücü gençlik liderleri bunu engellemişti. Bunu Yılmaz Yalçıner, Sadi Somuncuoğlu, Aytekin Yıldırım, Mevlüt Mercan ve Ramazan Mirzaoğlu'ndan sor. Ondan sonra da baban bir daha MHP'nin semtinden geçmedi. Ne diye asaletini ve geçmişini, ortaya döktürüyorsun. Milleti araştırmaya sevk ettiriyorsun ve mezarda da babanı rahatsız ediyorsun.”[21]

Şahin, MHP’deki muhalifleri düşmanlar, yeni oluşumlar, eski milletvekilleri, iyi niyetliler olarak tasnif etmiş ve bunların yaptıklarının MHP’nin önünü kesmekten başka bir anlamı olmadığını belirtmiştir. Ancak MHP geçmişine atıf da bulunan diğer Yeniçağ çizgisi dolayısıyla da düşmanların eskiden Türkeş’e küfretmiş, ona karşı çıkmış insanlar olduklarının da altını çizmiştir.[22] Benzer bir şekilde Savaş Çolak da Özdağ’ın partiye hizmeti geçmemiş bir insan olduğunu belirtmiş ve Bingöl’deki açıklaması için de “sizin için şehitlerimiz bu kadar önemli ise 15 senedir rahmetli Gün Sazak’ın mezarı başında yapılan törenlere neden birgün olsun katılmadınız” diye sormuştur.[23]

Gelelim bu noktada Özdağ’ın karanlık ilişkileri iddiasına. Bu iddialar temelinde Bahçeli’nin özellikle ASAM ile ilişkili olarak yaptığı toplantılar ve ilişkiler. Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma dair tespitlerine cevap olarak Yalçın Güzelhan “Günaydın Beyefendi,” demekte ve eklemektedir:

“Eğer sizin bütün amacınız samimi olarak MHP'nin daha güçlü olarak bu mücadelesini sürdürmesi ise, bunun önünde zaten hiç bir engel yoktur. Siz geçmişte bu uğurda yaptığınız ve kimsenin de size hiçbir şekilde engel olmadığı çalışmalarınızı da zaten mektubunuzda yazmışsınız. Keşke bu tür çalışmalarınızı arttırarak devam ettirseydiniz. Ancak bu gün Küresel güçlerinTürkiyeyi parçalama planlarını yapan CFR (council on foreign relations) ile diyaloğu olan, bu kuruluşların beyin takımı içerisinde yer alan İsrailli profesör Efraim İnbar'ın kitabının hem önsözünü yazıp hemde yayınlanmasını sağlayan, Türkiyeyi bölünmenin eşiğine getiren küresel ğüçlerin desteklediği Recep Tayyip Erdoğan’ın, Başbakan oluncaya kadar ekonomik bağlantılar içerisinde olduğu ÜLKER grubu ile,diyaloğu olduğu söylentileri olan siz, kalkıpta bu son kalenin komutanlığına soyunursanız!”[24]

Ülkü Ocakları genel sekreterliğini yapmış olan Yıldıray Çiçek de yazdığı yazısında Özdağ’ın karanlık ilişkilerine şu şekilde atıfta bulunmuştur:

“Ülkücü Hareketin her değerini, her sembolünü,her kavramını istismar ederek, yol tutturmaya çalışan ama yolunda yürüyecek kimseyi bulamayan bu adam, kendi karanlık ilişkilerinin hesabını vermek yerine, halen MHP'yi tahrik etmektedir. CİA'nın adamları ile PKK'lılarla Kürdistan toplantılarına katılacak kadar karanlık ilişkileri ortaya çıkan bu muhterem, MHP'nin kendisine yönelttiği sorulara cevap vermek yerine, halen kendisine verilen MHP'yi karıştırma görevinde mikser vazifesini yürütüyor. Bu gözü dönmüş gibi ısrar neden?MHP'li değilsin ki, MHP'yi düşünüyorsun diyelim.Bir oy bile alamayacağın kongreye katılabilmek için, her türlü sahtekarlığı denemendeki maksat nedir? AKP'li bakanlarla sürekli MHP kongresini istişare etmenizdeki, arka plan nedir?Arkandaki finansörlerin, MHP üzerindeki gayesi nedir ki, sana bu kadar para yardımında bulundular? Sana, Dedeman Oteli'nde MHP üzerindeki operasyonda görev veren kişi ile nasıl bir ilişkin var? Niye bu kadar yalana başvurup, iftira atıyorsun,yoksa ruhsal bir problemlerin mi var? Ya da bu yolla Ülkücüleri kandıracağını mı sanıyorsun? Niçin sana tarihli, belgeli sorulan konularla ilgili açıklama yapmayıp,konuların üstünü örtmeye çalışıyorsun? Bingöl'de her yanı istismar kokan bir atmosfer yaratmaya çalıştınız, rezil oldunuz…Binlerce kişi ile yola çıkacağınızı iddia edip, 50 kişiyi zor toplamanız, size bir ders olmalı artık… Bak Fotokopici Profesör,bu hafta sonu AKP'nin kongresi var, hem onları MHP'den daha iyi tanıyorsun, onların kongreyi karıştırmaya ne dersin…Yoksa,Ülker sana olan desteğini çeker mi?”[25]

Yıldıray Çiçek bununla da yetinmeyip Özdağ’ın 1993 senesinde Sosyopolitik Yaklaşım dergisine yazdığı bir yazısında Türkeş’e dikatatör dediği yazısından da uzun bir alıntı vermiştir. Özdağ’ın en fazla üzerinde durulan açıklamaları da yukarıda belirtildiği gibi sokağa dair yapılan vurgusudur. “Ben Genel Başkan seçilirsem ülkücü hareket sokağa incecek” dediği söylenen Özdağ’a çok sert eleştiriler gelmiştir. Zira ülkücü camia içinde genel merkezin çok pasif kaldığına dair ciddi, yaygın bir kanı var. Bu da bu tür iddiaları genel merkez açısından daha çekilmez kılıyor. Yine Özdağ’ın son zamanlarda Ayasofya üzerine yazılar yazması kendisinin geçmişte “kalkın ey ehli vatan” başlıklı yazılar yazanlarla karşılaştırılmasını getirmiştir. Cihan Türker, Özdağ’a şöyle seslenmiştir:

“Başlıkta da ifade olunduğu üzere, bu sayın profesörün ülkücülere işaret buyurduğu sokaklardır… Bilindiği üzere, Türkiye bir dönem sorunlarını sokakta çözmeyi de denemiştir. Ne yazık ki, komünist mütecaviz, bölücü unsurların Türkiye'yi Sovyet peyki haline getirmek üzere uyguladığı sistematik şiddete karşı milliyetçi-ülkücü gençlik canı, kanı pahasına karşı koymuş; binlerce şehit ve gazi vermiştir... Sonrasında ise 12 Eylül harekâtı ve uzun yıllar bunun sıkıntıları ile yüz yüze kalmıştır… Bu sayın profesörün bu sıkıntılı süreci bilmemesi normaldir… Çünkü özgeçmişine göz attığımızda kendisinin o yıllarda yurtdışında tahsilde olduğu anlaşılmaktadır… 12 Eylül Darbesi'nden de etkilenmesi mümkün değildir bu çerçevede… Ayrıca Muhterem ve müteveffa pederi de o zaman ihtilali yapanların el üstünde tuttuğu, muteber bir şahsiyet olarak temayüz etmiştir… Kısacası, ‘sokak’ sözcüğü bu kıymetli profesör açısından, 12 Eylül'ü öncesi ve sonrası ile yaşamış ülkücülerle aynı manayı taşımamaktadır… Sokağa çıkmak üzerine bu sebeple biraz daha rahat konuşmaktadır… Peki, sokakta ne olacaktır? Türkiye'nin sorunlarından acaba hangisi sokaklarda çözülebilecek türdendir? Ne yazık ki, bunun cevabı yok…”[26]

Özdağ’ın usulsüzlüklerine dair iddialarda peşi sıra gelmeye başlamıştır. Orhan Karataş, Özdağ’ın başkanlığı döneminde ASAM ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ortaklaşa kurdukları Diyanet Araştırma Merkezi (DİYAM) konusunda bazı yolsuzluk iddialarında bulunmuştur. Diyanete 1.5 trilyon liraya mal olduğu söylenen bu proje sonunda sadece “kuru laftan ibaret kalan 4 toplantı yapılmış” olduğunun da altı çizilmiştir. Böylece Özdağ’ın kişiliğinin başkanlığa neden uygun olmayacağı iddiaları çeşitlenerek sürmüş ve bu camianın kirli çamaşırları ortalara serilmiştir.[27]

Bu arada belirtmeden geçmeyelim Musavat Dervişoğlu Türk’ün liderini delegelerin değil, kainatın gerçek sahibinin seçtiğini söylemiş ve sadakatın da aslında ona itaatten ibaret olduğunu belirterek tartışmalara ilginç bir yaklaşım getirmiştir.[28]

Özdağ’a ilişkin açıklamalara bir cevap da ASAM’dan gelmiştir. MHP’den yapılan açıklamalarda “bilgi ve para kaynakları bilinmeyen,” “karanlık ilişkileri geliştiren” bir kuruluş olarak anılması dolayısıyla ASAM biraz şaşkınlık da içeren bir açıklama yapmıştır. Bu açıklamadaki diğer unsurların yanında asıl önemli olanı ASAM’ın bu açıklama ile MHP ile arasında bulunan ilişkinin de açıkça tarif edilmesidir. MHP’nin maddi katkılarını dile getiren Vakıf başkanı Şaban Gülbahar, ASAM’ın parti içi kavgalara karıştırılmamasını temenni etmiştir.[29]

Özdağ bu suçlamalara iki şekilde karşılık vermiştir. Bir tanesi Devlet Bahçeli’ye yazdığı açık mektup ile kendisine, ailesine ve babasına dair yazılan hakaretleri, kendisinin konvoyuna yapılan saldırıları durdurmasını istemiştir. “Türkler Türkiye’de azınlıktadır” diyen Bahçeli’nin yol arkadaşları “yeni MHP’lilerden” daha az ülkücü olmadığını dile getiren Özdağ “aksini siz de iddia etmeyeceksinizdir. Eğer aksini düşünse idiniz, 1997 yılında MHP Genel Başkanlığına adaylık açıklamanızı benim yazmamı rica etmezdiniz.” demiştir.[30] Kendisinin MHP’liliğini sorgulayanlara ilişkin olarak da Bahçeli’nin diğer partilerden birçok ismi partiye devşirdiğini, bunların hangisinin ülkücü bir geçmişi olduğunu sormuştur. Yine Özdağ MHP’nin seçimlerde Fazilet partisi için kullandığı “ürkek” kelimesini genel merkez için kullanmaktadır.[31] Ülkücülüğünü de küçüklüğünden beri bu camianın içinde olması ile isbat etmeye çalışmıştır. Bu nedenle babası ve annesinin partide almış olduğu rollere çok fazla atıfta bulunmuştur, ancak bunun dışında partiye veya harekete hizmetine dair verdiği ders, seminer ve yazdığı yazılar dışında somut bir delil sunamamıştır. Bu da aslıda ülkücü camia içinde ve özellikle gençlik arasında bir prestije sahip olsa da parti içinde çok güçlü bağları olmadığına delalet etmektedir. Ancak Özdağ’ın adaylığını Yeniçağ çevresi olarak düşünürsek bu iddia biraz daha temelsiz olur. Yine de Altemur Kılıç gibi bir isim veya Yavuz Selim Demirağ gibi teşkilatı yakında takip eden kişiler Özdağ’ın kongrede herhangi bir başarı elde etmesini beklememektedirler.[32] Ama yine de bu çevrenin ileriye dönük bir hazırlık yaptığı da görülüyor.

Bu yazı gerçekten de bu iki ayrı cenahın ileriye dönük farklı projeksiyonlara işaret eden bir yarılmaya işaret ettiğini iddia ediyor. Bu ayrılma basit bir kongre hesaplaşması veya mücadelesine indirgenemez. AB, Kürt sorunu, taban örgütlenmesi, üyelerin seferberliği gibi birçok konuda çok farklı somut politika öneriler sözkonusu. Ancak elbette ki, bu MHP genel merkez çizgisinin eski klasik MHP çizgisini ve misyonunu tamamıyla terk ettiği, daha güler yüzlü, hoşgörülü bir çizgiye geçtiği anlamına gelmez. Sözkonusu olan aşırı milliyetçi bir parti ve kanlı bir mirasa sahip harekettir. Zaten ülkücüleri sokaktan bilgisayar başına ve iktidara çağıran genel merkezin kendi muhaliflerine karşı yaptıkları da ortada. Ancak orta vadede MHP politikasının nasıl bir tarzda örgütleneceği de bu yarılmanın iki yakasından hangisinin harekete egemen olacağı ile de ilgili. Zira bu iki tarz, demokrasi mücadelesi yürütenlerin hareketlerini doğrudan etkileyecek iki farklı tarz olacaktır.


[1] “MHP’de Kongre Heyecanı,” Ortadoğu, 4 Kasım 2006.

[2] Ümit Özdağ, “MHP’ye Sızmak,” Yeniçağ, 21 Ekim 2006.

[3] Ümit Özdağ, “MHP’de Kongre Süreci,” Yeniçağ, 25 Nisan 2006.

[4] Ümit Özdağ, “Ülkücü Gençliğe Açık Mektup,” Yeniçağ, 13 Kasım 2006.

[5] Ümit Özdağ, “Ülkücü Hareketin Köklü Çözümleri,” Yeniçağ, 10 Kasım 2006.

[6] “Demokrasi Katliamı,” Yeniçağ, 6 Kasım 2006.

[7] İsrafil K. Kumbasar, “Özdağ’ın Adaylığı Bahçeli’nin Kurultay Hesaplarını Bozdu,” Yeniçağ, 6 Kasım 2006.

[8] Ümit Özdağ, “1969’dan sonra 2007’de Tekrar Büyük Adana Kongresi,” Yeniçağ, 9 Kasım 2006; Ümit Özdağ, “Sabah Namazı ile Çalışmaya Başlamak,” Yeniçağ, 12 Kasım 2006.

[9] Ümit Özdağ, “MHP Neden ve Nasıl Yüzde 40’ı Hedeflemelidir?” Yeniçağ, 11 Kasım 2006.

[10] “MHP’den Garip Yaklaşım,” Yeniçağ, 15 Ağustos 2006.

[11] “MHP’de Ümit Özdağ Paniği,” Yeniçağ, 16 Ekim 2006.

[12] “Canlı Yayında Baskın,” Yeniçağ, 17 Ağustos 2006.

[13] “Özdağ Sert Çıktı,” Yeniçağ, 31 Ekim 2006.

[14] “Bingöl’den Bahçeli’ye Tam Destek,” Ortadoğu, 4 Kasım 2006.

[15] “Devlet Bahçeli’nin Emrindeyiz,” Ortadoğu, 5 Kasım 2006.

[16] Özdağ bu referansa davanın her zaman için araç olan lider ve teşkilattan önde olması gerektiğini söylerek cevap vermiştir. Ümit Özdağ, “Lider-Teşkilat-Doktrin mi Yoksa Dava mı?” Yeniçağ, 7 Kasım 2006.

[17] Mehmet Müftüoğlu, “Dava Adamı ve MHP’ye Genel Başkan Olmak,” Ortadoğu, 31 Ekim 2006.

[18] “MHP’ye Koordineli Saldırı,” Ortadoğu, 18 Ekim 2006.

[19] Gürcan Dağdaş, “İftiracı Profesör,” Ortadoğu, 28 Ekim 2006.

[20] Seyfi Şahin, “MHP’yi Sokağa Çekmek,” Ortadoğu, 19 Ağustos 2006.

[21] Seyfi Şahin, “Kimsin Sen Arkadaş,” Ortadoğu, 21 Ekim 2006.

[22] Seyfi Şahin, “Ülkücüleri Birleştirmek,” Ortadoğu, 7 Kasım 2006.

[23] A. Savaş Çolak, “MHP’ye Genel Başkan Olmak,” Ortadoğu, 7 Kasım 2006.

[24] Yalçın Güzelhan, “Mektupçu Profesöre,” Ortadoğu, 31 Ekim 2006.

[25] Yıldray Çiçek, “Dağ Fare Doğurdu Ama Kimse Şaşırmadı,” Ortadoğu, 6 Kasım 2006.

[26] Cihan Türker, “Sokak mı, İktidar mı?” Ortadoğu, 12 Kasım 2006.

[27] Orhan Karataş, “Özdağ’ın Diyam’ı,” Ortadoğu, 11 Kasım 2006.

[28] Musavat Dervişoğlu, “Sadakat, İtaatten İbarettir,” Ortadoğu, 27 Eylül 2006.

[29] “ASAM’dan İddialara Sert Tepki,” Yeniçağ, 14 Kasım 2006.

[30] Ümit Özdağ, “Devlet Bahçeli’ye Açık Mektup,” Yeniçağ, 28 Ekim 2006.

[31] “MHP, DYP’nin Hurdalığı Oldu,” Yeniçağ, 7 Kasım 2006.

[32] Altemur Kılıç, “MHP’de Bahçeli-Özdağ-1,” Yeniçağ, 6 Kasım 2006; Yavuz Selim Demirağ, “Parti Kongreleri,” Yeniçağ, 4 Kasım 2006.