Kahve Muhabbetinden Siyaset ve Çaresizlik
Metin Solmaz

Bir Ahmet abim vardı, şimdi yaşamıyor. Uzun yıllar Fethiye Gemiler Koyu’nda tek başına yaşadığı için Robinson Ahmet derlerdi. Gemiler Koyu kıymete binince babadan kalma arazisini satıp zengin oldu. Ve can sıkıntısıyla tanıştı. Can sıkıntısı ona köy kahvesinde planladığı bir saçmalığı hayata geçirme fırsatı verdi. Muhtemelen “Ahmet la.. şu senin araziye bi ev yapalım aynı UFO olsun” diye başlayan bir muhabbet sonrası peçeteye bir plan çizmişlerdi. Sonra da yapmışlardı.

Sonuç berbattı tabii. İçi aşırı kullanışsızdı. Dışarıdan da Cevahir AVM’ye özenmiş bir Enver Hoca sığınağına benziyordu. Merak ediyorsanız Kayaköy’de Dalgıç Tahir’in yerine gidin, Tahir abiye sorun göstersin.

Böyle projeler köy kahvelerinde sempatiktir. Hani önce bir ilaç ikram ederler birbirlerine, “O ne?” “Tansiyon ilacı” “Ver bir tane”.  Sonra da başlarlar: “Ahmet lan…”. Bazan defineye sardırırlar. Kahve ahalisi için eğlencedir bu modeller. Sadece köy kahvelerinde mi? Bizim rahmetli Engürü Kahvesi'nde de böyle peçeteye çizilen tuhaf projelerden geçilmezdi.

Kimse bu projeleri yapmaya kalkışmaz tabii. 40 yılda bir bir Robinson Ahmet gibi parayı ve alanı bol bulmuş birisi çıkınca ancak.

Bugün olup bitenler de böyle yürüyor biraz. İçinde bir miktar izan bulunduran bir dünyada kimsenin ciddiye almaması gereken projeler birer birer hayata geçiyor.

AKP, öyle bir alan hakimiyeti kurdu, yüksek yüksek tepelerde o kadar yalnız kaldı ki satmak ve toplamak suretiyle edindiği parayı neresine süreceğini şaşırmış durumda. Bari para harcamayı bilse. AKP ve ‘çevresi’, Ahmet Abi misali kahvede peçeteye çizdiğini hayata geçiriyor. “Şuraya bi saray yapalım binlerce odalı, Google Earth’ten bir o görünsün”, “Şuraya öyle bi cami konduralım, Çamlıca Tepesi taburesi olsun”, “Şu Taksim meydanını delelim, üzerine beton dökeriz, sonra süsleriz”… Kahvede başlayıp alay edilerek bitmesi gereken şeyler hayatımıza sokuldu. Bir Monty Pyton filmine döndü hayatımız.

“Aha şuradan şuraya delelim, ikinci boğazı açalım, ikinci İstanbul’u yapalım. Oradan çıkan toprakla da havaalanı yaparız. Şuradan balıklar gider, burada insanlar yaşar.” Rahmetli Ahmet Abi’min kulakları çınlasın.

Sıklıkla yaptıkları kabadayılık da aynı ‘muhabbet’ kalitesinde değerlendirilebilir: İsrail’e kızıp Edirne’de sinegog kapatmak, Süleymaniye’de VIP namaz kıldırmak, “gelin yav gelin bir şey olmaz” diyerek Zeugma mozaiklerinde fotoğraf çektirmek, artık alay edilen bu dış politikada ısrar etmek filan…

Sinemada olsak hepsi çok eğlenceli.

Kendilerini savunmaları da çok kolay: Duble yol yaptık. TOKİ peydahladık. Milyar ağaç diktik. One minute dedik. İnönü. CeHaPe. Bunlar. Biraz Dersim biraz Ahmet Kaya sosu. İki damla tomurcuk gözyaşı.

Bu iktidarın akılla ilişkisi koptu. Geri dönüşü de görünmüyor. Kendileri de tedirgin, çok belli. One minute günlerini aşkla özlüyorlar. Ama işte. Korku zihni öldürür. Meydan da boş. Tedirgin oldukça gaza basıyorlar.

Seçmeni de büyüyen nefretin farkında. Ama Kılıçdaroğlu yahut Bahçeli’ye ve partilerine şöyle bir bakmak AKP seçmeninin partisine yapışması için yeterli. Tamam, bir tarafta hırsızlık, arsızlık, kabadayılık var. Ama öbür tarafta da beceriksizlik, işsizlik, açlık ve kibir var. Üstelik öbür tarafta da hırsızlığın arsızlığın olmayacağı garanti değil.

Daha dün bir anayasa kitapçığı yüzünden memleket tepetaklak olmuştu.

Bütün memleket muhafazakar bizde. Herkes elindekini muhafaza etmeye çalışıyor.

….

Peki bize ne olacak?

Bir minik umut beslemek için sebep var mı ortada? CHP’nin iktidar olmasını temenni eden var mı aranızda? Benim önümüzdeki seçimlerde Kürtler temsil edilsin ve AKP anayasa değiştirecek çoğunluğu alamasın diye ummaktan başka bir temenni gelmiyor aklıma.

Birden fazla sayıda İranlı sosyalist arkadaşım aynı şeyi söylemişti kendi ülkeleri için: “2009’da gitmek üzerelerdi. Kendileri bırakıp gidecekti hatta. Alacak kimse yoktu ama.”

Herkesin bildiği, arada dillendirdiği ama asla çözmeye yeltenmediği bir mühim detay var: AKP sonrası hayat. Böyle bir tasavvur görünmüyor pek. AKP sonrası hayat deyince akla gelen sadece bir takım intikam planları.

Zaten AKP’nin içini ferahlatan, pervasızlaştıran, peçete projelerini yapma konusunda yüreklendiren de bu.

CHP’liler dahil herkes biliyor ki CHP apartman bile yönetemez. Bunun düzelmesi yolunda en küçük bir emare de yok. Kılıçdaroğlu uyduruk ithamlar ve kabalık etmekten ibaret çene yarıştırmayı muhalefet, ulusalcıları ‘azıcık’ kontrol altında tutmayı da başarı sanıyor. Sopa yemeye de doymuyor.

MHP zaten halinden memnun.

STK’lar, medya, sosyalist solun maalesef ya etkisi sıfır ya kendine hayrı yok.

Allahtan Kürt hareketi var.

Bir yandan da ortam pek çok şeye uygun. Memleketi ‘kurtarmak’ için bırakın solculuğu, yaratıcılığa bile gerek yok. Herkes iyi ve sakin bir şeyler olmasına hasret. İktidarın bir ucuna azıcık iyi niyet ve ortalama zeka hakim olsa hemen pozitif sonuç verecektir. Bunu ummaktan sebep değil mi cumhurbaşkanı olmasın diye yırtınanlar dahi Abdullah Gül fanı olup çıktılar.

Keza muhalefet etmenin de görece kolay olduğu bir dönemden geçiyoruz aslında. ‘90’lardaki gibi uyuyan insanların yanında katliamlar olmuyor. Yargısız infazlar alkışlanmıyor. Penguenlere rağmen insanlara iyi kötü haber ulaşıyor.

Böyle bir ortamda iyi bir muhalefete daha ne gerekebilir? Kim satılmış, kim solcu kim liberal şeklindeki didişmeler hepten anlamsız. İyi bir muhalefet için bırakın sola herhangi bir yaratıcılığa bile ihtiyaç yok. Ayrımcı olmayan, nefret suçu işlemeyen insanlardan oluşan bir sıradan batı usulü sosyal demokrat parti "çözüm" için yeterli. Hadi partiden geçtim memleket dünya nezdinde şamaroğlanı olmuş durumda. Dünyanın her bir köşesinden yapılan harikulade ortaları değerlendirsek yeter. Merkezde azıcık gazeteciliğe niyetli bir gazete dahi tek başına çok şey değiştirebilir.

Cumhurbaşkanı artık balkondan bile sağduyu dağıtmayacak, belli. Evelsi gün derin feminizm bilgisini konuştuktan, feministlerin onu anlamayacağını söyledikten sonra konuyu bağladığı yer bunu kanıtlıyor gibiydi: “Ama anlayanlar yeter bize diyoruz, onlarla yola devam ederiz."

Memleket muhalifleri laf ebeliğini bırakıp muhalefete başlamazsa çekeceğimiz var.