Gülümseyen bir Radikal Sol
Ahmet İnsel

Sadece bir yıl önce siyaset sahnesine çıkan İspanya’daki yeni radikal sol siyasal partinin adı Podemos. “Yapabiliriz!” demek. Neyi yapabileceklerini hareketin sözcüleri şöyle özetliyor: İspanya’da siyasetin ve ekonominin başına çöreklenmiş kastı yenebilir ve bu kast sisteminin uzantısı olan AB oligarşisinin diktasını kırabiliriz. “Bizi temsil etmiyorsunuz!”, 1978’den beri İspanya’da fiilen hüküm süren iki partili sistemin partilerine yönelik Podemos’un kullandığı en yaygın slogan.

Podemos, Mayıs 2014’de ilk kez katıldığı seçimlerde oyların %8’ini alıp, Avrupa parlamentosuna 5 milletvekili yolladı. Bugün kamuoyu yoklamalarında deneklerin %23-25’i bu partiye oy vereceğini belirtiyor. Lideri Pablo Iglesias, hareketin partiye dönüşmesinin ardından geçen Kasım ayında yaptığı uzun konuşmada şöyle diyordu: “Esas zorluklar şimdi başlıyor ve daha zoru Kasım 2015’deki seçimleri kazanınca gelecek. (...) Size hakaret edilince, size yalan söylenince, size bağrılınca, hakkınızda iftira edilince, gülümseyin. Gülümseyin çünkü biz kazanacağız. Korku artık yer değiştirdi, gülümseme de öyle.”

Sadece İspanya’da iktidardaki sağcı Halk Partisi ve işveren örgütleri yöneticileri değil korkanlar ve surat asanlar. Avrupa’da, başta Merkel olmak üzere sağ parti iktidarları, hatta sosyal-demokrat hükümetler ve Brüksel elitleri de son derece endişeliler. Dayanışmacı ve sosyal başka bir düzen ve başka Avrupa Birliği talep eden radikal sol hareketler güney Avrupa’da birinci parti olmaya oynuyorlar artık. 25 Ocak’ta Yunanistan’da Syriza’nın ve İspanya’da en geç Kasım 2015’de yapılacak genel seçimlerde Podemos’un birinci parti olmaları ihtimali var.

Son kamuoyu yoklamaları Syriza’nın birinci parti gelme ihtimalinin yüksek ama mecliste çoğunluğu elde etme ihtimalinin biraz daha zayıf olduğuna işaret ediyor. 10 günden az bir süre kalan Yunanistan’daki seçimler sonucunda Syriza’nın hükümeti kurması veya bir koalisyon hükümeti içinde yer alması durumunda finans güçlerinin çıkar bekçiliğini esas olarak üstlenmiş troyka (AB Komisyonu, IMF, Avrupa Merkez Bankası) ile başlayacak yeni bir bilek güreşi başlayacak. Bu çatışma ve pazarlığın ilk sonuçları İspanya’da Podemos’un seçim başarısını da büyük ölçüde etkileyecek. Bu nedenle iki parti arasında çok yakın bir dayanışma var. Yunanistan seçimlerinden iki gün önce Syrizia’nın son mitinginde Iglesias da hazır bulunacak.

Syriza bir sol parti ve hareketler ittifakı. Artık kısmen kurumsallaşmış, mecliste güçlü bir gruba sahip, birçok bölge valiliği ve belediye başkanlığını elinde tutuyor. Podemos ise, Öfkeliler hareketinin kısmen devamı olarak ortaya çıktığı Ocak 2014’den sonra, Avrupa parlamentosu seçimlerinde beklenmedik bir oy oranı alınca son derece ademi merkeziyetçi yapısını uzun tartışmalardan sonra gözden geçiren ve Ekim 2014’de siyasal partiye dönüşen bir hareket. Klasik bir siyasal parti olmamaya özen gösteren, buna karşılık 15 Mayıs hareketi olarak da tanınan İspanya Öfkeliler hareketinin siyaseti sadece sokağa, meydana, sınırsız tartışmaya sıkıştırmasının yarattığı sönümlenmeden ders çıkarmış bir siyasal oluşum Podemos. Madrid’deki büyük meydan işgalinin ardından Kasım 2011’de seçimleri sağcı Halk Parti’sinin kazanması, Podemos’un ortaya çıkışına yol açan iki soruyu ortaya atmıştı: 15 Mayıs hareketinin sempatizanlarının çoğu sonuçta geleneksel partilere oy verdi. Acaba insanlar doğrudan demokrasi kadar, temsil edilmek de istiyor olmasınlar? Ve içinde bulunduğumuz durumda, devlet yönetiminde olmak toplumsal dönüşüm için olmazsa olmaz bir koşulsa eğer, seçimleri kazanmak için uğraşmamız gerekmiyor mu?

Podemos’un bir yıllık kısa yaşamının ilk ve büyük bölümü bu soruların tartışılmasıyla geçti. Sonunda Ekim ayında yapılan kurucu kongrede, yerel tartışma gruplarının mutlak özerkliğine, yatay ilişkilerin ve esnekliğin daha da arttırılmasına dayalı projeyi savunanlar karşısında Pablo Iglesias’ın bitmek bilmez iç tartışmalar içinde enerjisini tüketmeyecek bir örgütlenmeye dayalı önerisi delegelerin %88’inin desteğini aldı. 15 Mayıs Hareketi’ni kurumlaştırıp, ruhunu kurutmak olarak bunu tanımlayanlar, her şeyden önemli olanın toplumsal deneyimlerin çoğalması ve kitleselleşmesi olduğunu iddia ederek, Iglesias ve arkadaşlarını ihanetle suçladılar elbette. Bu eleştiri karşısında Podemos’un yeni yönetimi ve seçilen 60 kişilik Yurttaş Konseyi, toplumsal hareketlerin özerkliklerini bütünüyle koruyabileceklerini ve uygun gördükleri siyasal oluşumları zamanı gelince desteklemekte serbest olduklarını hatırlattı. Podemos’un önde gelen kuramcılarından biri olan ve beş yıl Chavez yönetimine danışmanlık yapmış Carlos Monedero bu endişeyi, “Podemos’un iki ruhu vardır, biri stratejik diğeri ideolojik” diye yanıtlıyor. Partinin önde gelen yöneticilerinin çoğunun siyaset bilimi profesörleri olduğunu, stratejinin ideolojinin içini boşaltması tehlikesinin ne demek olduğunu hepsinin gayet iyi bildiğini ifade ediyor. Bilmek yapmak için gereklidir ama başarmak için yeterli midir? Göreceğiz.

Seçimleri kazanma perspektifi , Yunanistan’da Syriza’nın yaptığı gibi, Podemos’u da çıkışındaki radikal programında bazı değişiklikler yapmaya ister istemez itiyor. Örneğin herkese asgari gelir önerisi artık belli bir gelir seviyesinin altındakilere asgari gelir güvencesine dönüştü. Emeklilik yaşının 60’a indirilmesi önerisi rafa kalktı. Devlet borçlarının silinmesi, borcun yeniden yapılandırılmasına çevrildi. Buna karşılık, Podemos’un programında haftalık çalışma süresinin 35 saate inmesi ve en önemlisi çok kapsamlı bir vergi reformu var. Bugünkü vergi sisteminin “demokrasileri maddi olarak parçalayan” en önemli etmen olduğunu iddia ediyor parti sözcüleri.

   Diğer taraftan parti örgüt olarak hazır olmayacağı için, gelecek Mayıs ayında yapılacak yerel seçimlere parti olarak değil, “Halk Birliği” adı altında bağımsız aday listeleriyle katılma kararı aldı. Bu kararın ana nedeni, yerel seçimlere parti olarak girip, oluşan beklentinin altında oy almak ve esas hedef olan milletvekili seçimlerine partinin yükseliş eğiliminin yitirildiği bir atmosferde girmek riskinden kaçmak.

Podemos’un yükselişi elbette İspanya’nın geçirdiği büyük iktisadi kriz ve onu tamamlayan siyasal iflasla doğrudan ilişkili. İktisadi iflas halini tarif etmeye gerek yok. Siyasal iflasın en somut göstergesi, kamu yönetimini ve klasik siyasal partileri bütünüyle saran ve kraliyet ailesine kadar uzanan yolsuzluk dosyaları. Podemos kraliyet kurumunu da referanduma sunmayı öneriyor.

Podemos solun klasik dilini ve çehresini değiştirme projesi aynı zamanda. Partinin sadece sol seçmenlerden değil, kısmen sağ partilerin seçmenlerinden de oy alacak olması klasik sol parti jargonunun büyük ölçüde terk edilmesiyle de alakalı. Kapitalizmden söz etmek yerine, “iktisadi demokrasi” fikrini savunuyor örneğin Podemos sözcüleri. İspanya’da “kast” olarak tanımladıkları ve genelleşmiş yolsuzluk sisteminden doğrudan yararlananlara karşı “biz”i, “halk”ı öne çıkarıyorlar. Bu nedenle de sol ve sağ ayrımından değil, demokrasiyi savunanlarla “elitlerin, bankaların, piyasanın yanında olanlar” ayrımından söz ediyorlar. Solun jargonlaşmış kavram ve kelimelerini günlük dile çevirmeye özen gösteriyor ve sosyal medyayı son derece aktif biçimde kullanıyorlar. Iglesias’ın twitter’da izleyici sayısı İspanya başbakanından yüksek! Ana akım televizyonlara çıkmakta zorlandıkları için, kendi programlarını kendileri yapıp bunların bazı gazetelerin sitelerinden ve sosyal ağlardan düzenli yayılmasını sağlıyorlar. Bu yayınların izleyici sayısı giderek arttığı için ana akım medyada da artık yer bulabiliyor.

Bir diğer önemli fark, solun çatık kaşlı, asık suratlı çehresini değiştirip, eleştiriyi zengin bir ince mizahla, neşeli bir suratla dile getirmeye özen göstermeleri. Solun iktidara gelişini tarihin son derece gergin ve dramatik bir anı olarak değil, tam tersine toplumun gülümseyen ve yapıcı enerjisinin serbest kalacağı bir gevşeme anı olarak algılanmasını hedefliyor bu tavır. Bir de basit kelimelerle eleştiri ve önerilerini dile getirmeye özen gösteriyorlar. Bu nedenle, içerik olarak hemen hemen aynı siyasal önerileri yıllardır dile getiren Birleşik Sol gibi partilere kıyasla Podemos’un ilgi çekme katsayısı çok daha yüksek.

On gün içinde Syriza’nın Yunanistan’da iktidara gelip gelemeyeceği belli olacak. Bir yıldan az bir zaman içinde de Podemos’un. Ama seçim sonuçlarının ötesinde, önümüzdeki birkaç yıl içinde bu iki radikal sol partinin yükselişinin sadece krize karşı tepkinin ateşlediği bir saman alevi mi, yoksa yeni bir katılımcı demokrasi ve ondan güç alan daha eşitlikçi ve dayanışmacı bir sosyo-ekonomik düzenin başlangıç dönemi mi olacağını göreceğiz. Saman alevi olduğu ortaya çıksa da, Podemos’un gündeme getirdiği alışılmış sol siyasal pratiğin eleştirisinden çıkarılacak önemli dersler olacak. Korkunun değil güvenin hakim olduğu, çatık kaşların ve gergin çehrelerin değil gülümsemenin öne çıktığı bir eşitlikçi-özgürlükçü siyasal hareket mümkün mü ve başarılı olabilir mi? Neden olmasın?