Evlere Şenlik
Kerem Ünüvar

Özel televizyonların çeşitliliği içinde her zevke her meşrebe hizmet sunan bir yayın yelpazesi olması herhalde şaşırtıcı değildir. Bahis konusu kanallar Türkiye’de yayın yapıyorsa bu çeşitlilik envai renge bürünüveriyor. Bunlardan en ilgi çekici olanı kuşkusuz “her yaştan her yöreden” insanı coşturan Flash Tv’nin “Evlere Şenlik” programı. Dün akşam programın konuklarına eşlik eden, yaş ortalaması 60-65 olan, kırmızı tişört üzerine beyaz harflerle “Çekirge Grubu” yazılmış teyze ve amcaları görünce artık bu konudan kaçamayacağıma karar verdim. Zaplayabileceğiniz bir program olmadığını, mutlaka takılacağınızı, “ne yapıyor bu insanlar” diye soracağınızı iddia ediyor ve mevzua geçiyorum.

Günlük yayın akışı içinde “Evlere Şenlik” programı, pazartesi günleri akşam kuşağında canlı yayımlanıyor. Cumartesi günü (öğlen) aynı isimli bir versiyonu daha var. (Bu arada Flash TV günlük yayın akışı içinde şu sıralamayı akılda tutmakta fayda var: “Gerçek Gündem”, “Ne Çıkarsa Bahtına”, “Ne Çıkarsa Bahtına-Özel” (evet bu programdan iki tane var), “Gerçek Kesit “ (dizi: kanalın yayına başladığından beri fenomen haline gelmiş programı. 3. Sayfa haberlerinin canlandırılması)), “Rengarenk”-eğlence, “Türk Filmi” (öğrenciliğimde evdeki anten yüzünden bir hafta sadece Flash Tv seyrettiğimiz zamanlarda konusu Kıbrıs’a gidip gitmemek üzerine tasarlanmış bir Gökhan Güney filmi hatırlıyorum, öyle enteresan bir filmografi takip ediliyor), “Flash Haber” (spikeri Obama seçildiğinde yüzünü siyaha boyayıp sunmuştu haberleri), “Evlere Şenlik”, “Gece Hattı”). Evlere Şenlik, o saatte obsiyonel olan programlardan yalnızca birisi ama insana her gün o varmış gibi geliyor.

Programın merkezinde bir sunucu/sanatçı ve programa katılan –tercihen “Ankaralı” sıfatlı erkek ya da kadın- başka bir sanatçı yer alıyor. Açılışı hiç öyle vakit geçirmeden en şatafatlı oyun havası olduğu kabul edilen bir “parça” ile yapıyorlar. Bu en fazla beş dakika süren ısınmanın ardından stüdyodaki izleyicilerin de sahneye avdetiyle coşku alıp yürüyor. Sepeti bir türlü dolmayan coşku, istek şarkıları, tezahüratlar ve tüm stüdyonun ayağa kalkıp göbek atması, gözyaşı dökmesi ve yekûnen mutlu olmasıyla tamamlanıyor. Bir maraton havasında ilerleyen programın stüdyo konukları bizim ekran başından görebildiğimiz kadarıyla candan eğleniyorlar. Çeşitli yaştan kadınlar, amcalar izleyici olarak stüdyoda. Burada bir noktanın altını çizelim: Programa konuk olan erkek sanatçı dışında, stüdyodaki erkekler genellikle emekli kategorisinde olanlar… buna dikkat gösteriliyor zannederim, durduk yere stüdyoda arıza çıkmasın diye, stüdyodaki kadınların rahatça eğlenebilmesi için… her neyse ama buna dikkat edildiği kesin…

Stüdyodaki masalarda gerçek içecek mi var, renkli su mu koyuyorlar hep merak ederim ama bu programda masada kutulu meyva suyu gördüğüm için en azından konuklara bir içecek servisi yapıldığını varsayabiliriz ya da belki evden getiriyorlar. Bunun dışında bir ikram olduğundan emin değilim. Bunu şunun için yazıyorum: Kimse candan olmasa, bu kadar bedavaya eğlenmez! Bir meyva suyuyla 2 saat göbek atılır mı?   

Peki ya televizyon başındakiler? Bu konuda derlenmiş maalesef kısıtlı gözlemlere sahibiz: Akşamcı emekliler için muazzam bir mecra olduğu zaten aşikar. Ertesi gün torunla boğuşmaya hazırlanan anne ya da babaanneler için nisbeten kafa dağıtmaya yardımcı olduğu bilgisi yine teyitli (yine aynı şekilde pek çok anne ya da babaannenin programa yönelik bir nefreti de söz konusu. İyi de o stüdyodaki teyzeler kim?) Akşam kuşağında kafa dağıtmaya meyyal hanelerde programın izlendiği tanıklar tarafından aktarıldığı için katiyet hükmüyle söylenmese de mevcut kabul edilmeli.

Kesintisiz eğlence, kesintisiz coşku vadeden bu programın hem televizyon önündeki izleyicisi hem de programa stüdyoda aktif olarak katılan konuklarının ülkemizin sosyolojisinde nereye denk düştüğünü mutlaka düşünmeli ve daha önemlisi kavramalıyız. Programın medya analizi açısından değerlendirilmesi çoook önceden yapıldığı için burada tekrar bu konuya girmiyoruz (link). Bahis konusu analize (2008) ve üslubuna tamamıyla katılmak mümkün değil ama mevzu o değil. Yıl 2015. Yıllardır sapasağlam ayakta kalan bir programdan bahsediyoruz. Bir nedeni olmalı! Aman, bu cahiller eğlenceden ne anlar, bu da müzik mi, detone “varoş-starlar”, dansöz bozması sarışın türkücüler, şehre sonradan gelenler falan gibi kolay cevapları olduğunu zannetmiyorum. Bir ihtiyaca cevap veriyor, bir nedene dayanıyor, yıllardır varlığını sürdürüyor. Raytinglerde AB grubu çok mu matah eğlenceler tercih ediyor da bu CD grubuna yükleneceğiz? Sorunu sanki buradan çözmek mümkün değil.

Eğlenmek denen mefhumla, eğlence denen etkinlikle kurduğumuz ilişkiye dair bir mesele var, o nedenle de şarkıcının sesi detoneymiş, boğukmuş ya da varoş-starmış, insanlar buna bakmıyor. Elektro sazın cızırtısına ve org’un anonim tıngırtısına takılıp, çalkalıyor. En şatafatlı düğünlerde bile “Angara’nın bağları” çalıyor (türkü, TRT repertuarına göre Kırşehir Kaman yöresinden Seyit Çevik’in yirmi yıl önce derleyip okuduğu bir Abdal havası). İlla herkes bunu görmemişliğinden, taşralılığından yapmıyor. Orada eğlendirici bir unsur var, ona takılıp gidiyor. Belki o şatafatlı düğündekiler taşranın itirazına hak veriyor, “ora”yla bir bağı tesis ediyor ya da basbayağı dalga geçmeye çalışıyor ama daha dalgasını geçemeden kıvırmaya başlıyor.

Neden? Yüksek kültür diye tarif edilen asriliğin de alt-kültür olarak var olanın da çakmalığından kaynaklanıyor olabilir. Her şey tam hazmedilmediği, her şey yarım bırakıldığı için böyle olabilir. Geldiği yörenin kültüründe de, vardığı yerdeki kültürde de mevcut olamamışlıkla ilgili bir mesele olabilir. Nasıl eğleneceğini bulamamış olmakla ilgili bir mesele olabilir. Bulamadığı için “bunu” eğlence haline getiriyordur belki insanlar (tabii bir de eğlenmenin, eğlencenin maliyeti meselesi var; memleketimizde her manada pahada ağır bir faaliyet). Çalışmak ve boş zaman/eğlence arasındaki bağı bir ömür boyu kurmamakla ilgili olabilir; zaten bu nedenle düğünler tam da böyle bir kopma ânı haline gelmez mi? “Evlere Şenlik”le paralel, Salı günleri aynı saatte yayımlanan bir programın adının “Faik Öztürk ile Düğündeyiz” olması şaşırtıcı mı?

Her meselemizde olduğu gibi burada da katman katman birikmiş çok fazla nedenimiz var; her biri farklı şekillere bürünüyor, alt katmanları perdeleyerek yeni bir biçime ulaşıyor ama öz sonunda bir şekilde fışkırıyor, havasız, susuz kalmış gibi soluklanmaya, kanmaya çalışıyor.

Toplum ve Bilim dergisi bundan birkaç yıl önce yürüttüğü bir tartışmada “Türkiye toplumunu birarada tutan nedir?” sorusunu sormuştu. Hiç birimiz buna cevap olarak “Evlere Şenlik’te çalınan ‘Angara’nın bağları’” demeyi akıl edemedik. İyi ama ya gerçekten öyleyse?