Meydanın Dili
Arzu Yılmaz

Galiba şu günlerde en doğrusu, meydanlara seslenenlere dikkat kesilmek yerine meydanın dilini anlamaya çalışmak. Çünkü ilkinin sesi yüksek çıksa da, ne dediği pek anlaşılmıyor. Oysa, meydanların sessiz dili daha net.

Hiç kuşkusuz seçim kampanyaları başladığında bu tercihin altını doldurmak daha kolay olacak. Ancak, geçtiğimiz hafta boyunca süren Newroz kutlamaları, bu işe şimdiden soyunmak için iyi bir fırsat doğurdu. Bu çerçevede, sadece içinde bulunduğum Diyarbakır Newroz Meydanı’nın dilini anlamaya ve anlatmaya çalışmakla yetinip, gerisini kendi gözüyle kulağıyla tanıklık edenlerin değerlendirmelerine bırakacağım.

Her şeyden önce o meydanda kalabalık çok, ama coşku yoktu. Olmayacağı da bir gün öncesinden belliydi. Zira Van ve Batman Newroz kutlamalarına polisin müdahalesi, ardından Haseke’de onlarca kişinin IŞİD saldırısında hayatını kaybetmesi, herkesi tedirgin etti. Aynı gün gelen IŞİD’in esir tuttuğu üç peşmergeyi infaz ettiği haberi ise her şeyin tuzu biberi oldu. Zaten son bir yıldır Kürdistan’da şiddetlenen savaşta hayatını kaybeden yaklaşık iki bin kişinin matemi herkesi sarmış. Meydanın her bir köşesini dolaşan bir karton parçası üzerine yazılı “…Ölüm bile yoruldu” dizesi, bu matemi basit ve gösterişsiz bir tavırla anlatıyordu. Öte yandan, yerinden edilen binlerce Kürt mülteci ise hem manevi hem maddi anlamda taşınması zor ayrı bir yük. Diyarbakır bu yükün en ağır hissedildiği şehirlerden biri. Zira Diyarbakır sadece kendisine sığınanlara değil, her yere yetişmeye çalışıyor.

Ama yine de Newroz Meydanı doldu, taştı. Çünkü zaten o meydan uzun süredir bir kutlamadan çok bir “varlık ve birlik” göstergesine dönüştü. Bu bağlamda, en dikkat çekici olan da, PKK, KCK, HPG, YPG, YPJ ve Rojava bayrakları yanında şimdiye kadar hiç görülmemiş bir oranda Kürdistan Bayrağı’nın Diyarbakır Newroz Meydanı’nda dalgalanmasıydı. Ala Kürdistan bugün resmi olarak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bayrağı, ama Mahabad Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana Kürtler için Kürdü ve Kürdistanı temsil eden bir sembol. Temas edebildiğim hemen herkes, bu kadar çok sayıda Kürdistan bayrağı bulunmasını peşmerge ve gerilla güçleri arasında gelişen ortak savunma pratiğine bağladı. Hatta aralarından biri tam Şengal, Mahmur, Diyala, Kobane...diye sıralamaya başlamıştı ki, bir diğeri “Kobane ruhu heval, Kobane” diye kestirip attı; yani özet geç, lafı uzatma dercesine. Sonra da sözünü, “Bir de peşmerge Kobane’ye geçerken bu kadar çok Ala Kürdistan vardı” diye tamamladı.

O ara, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın mesajının okunacağı anons edilince, meydanı dolduranlar pür dikkat kesildi. Adeta kutsal bir ayine katılır gibiydi herkes; her bir kelimeyi mırıldanarak tekrarlayanlar sanki edilen duaya “Amin” diyordu.

Zira Öcalan da “Umarım” diyordu: “Umarım ilkesel mutabakata en kısa sürede varıp Parlamento üyeleri ve İzleme Heyeti’nden teşkil edilen bir Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu’ndan geçerek bu kongreyi başarıyla realize etme durumunu yaşarız”…Amin!

En sonunda “‘Eşme ruhunu halklarımız arasında yeni tarihin sembolü olarak selamlıyorum” sesi yankılandı meydanda. Döndüm baktım etrafıma, o an fark ettim: Göz alıcı renk cümbüşü içinde tek bir Türk bayrağı yoktu. Anlaşılan “Eşme ruhu” henüz Diyarbakır’a ulaşmamış diye geçirdim içimden. Tam o sırada “Eşme ruhu çi ye?” diye sordu arkamdaki ve yanındaki cevapladı: “Bize değil heval, devlete söylüyor!”

Türk bayrağını göremeyince, meydanda ne var diye bakmanın yanında ne yok diye de bakmak lazım diye düşündüm. Bunu der demez de, hiç HDP bayrağı görmediğimi de fark ettim. Oysa DBP bayrağı vardı. Benim mi gözümden kaçtı acaba kuşkusuyla, bu kez ben dönüp etrafımdakilere sordum: “Biz de görmedik, zaten Selahattin Başkan da yok” dediler. Bir diğeri ekledi: “Selahattin Başkan’a İstanbul’da konuşmak yakışır…”

Sahi, Öcalan da mesajında hiç HDP’den bahsetmedi. Seçim arifesinde doğrudan halka seslendiği bir konuşmada en azından HDP’nin barajı geçmesinin önemine işaret eden bir cümle etmesi gerekmez miydi? Ama KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın Newroz mesajında varmış bu vurgu diyorlar.

Peki, Cemil Bayık’ın konuşmasına n’oldu? Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Bayık’ın, KCK adına Newroz mesajını bir video kaydıyla gönderdiği biliniyordu. Zira sonradan öğrendiğimize göre Kobane ve Bonn’da Abdullah Öcalan’ın mesajından önce yayınlanmış. Bu sorunun resmi yanıtı hâlâ meçhul. Ama meydandakilerin yanıtı hazırdı: “Devlet izin vermemiştir, dün Erdoğan’a deli dedi ya!”

Bu arada, herkesin kulağı açık ve bir gözü platformda olduğu halde, bir gözüyle de telefonlarını takip ettiklerini atlamamak lazım. Merak bu ya, nedir heyecanla aralarında paylaştıkları diye ben de kafamı uzattım. Görüntü ve haberler Süleymaniye’dendi. Gerilla güçleri Süleymaniye’de yapılan Newroz kutlamalarında resmigeçit törenine katılmış…

Meydanın dili! Anlatmakla bitmez. Zira bir değil, bin değil, milyon insan vardı Diyarbakır Newroz Meydanı’nda. Her bir kişi, ayrı bir nağme. Belki de en iyisi, herkesin bir ağızdan söylediklerini paylaşmak. Hiç kuşkusuz bu sözlerin başında “Be Serok Jiyan Nabe!” geliyordu. Yani, Öndersiz Hayat Olmaz! Şu çok açık ki, artık Abdullah Öcalan’ın mahkûmiyeti daha uzun yıllar sürdürülemez. Bu bağlamda, Diyarbakır Newroz Meydanı bir kez daha Pervin Buldan ya da Sırrı Süreyya Önder’in sesinden bir mesaja tahammül eder mi, şüpheliyim.

Nihayetinde, son sözü yine meydanın diline bırakmak gerekirse, Kürtler özetle şöyle diyor:

Derdê dilê min gellek in (Yüreğimin derdi çok)

Sed hezar in ne yek in (Bir değil, yüz bin)

Pirsalan man em bindest (Yıllarca ezilen kaldık)

Dujminê xwînxwar zordest (Düşman zorba oldu/hüküm sürdü)

Ax Kurdistan Kurdistan (Ah Kürdistan Kürdistan)

Navê te çi şêrîn e (Adın ne kadar tatlı)

Dinya alem dizane (Dünya alem biliyor)

Em şer dikin ji bo te (Senin için savaşıyoruz)