Seçimler ve Şiddet
Evren Balta

“Tavşan deliğinin ne kadar derine gittiğini görmek ister misiniz?” Sanırım Türkiye siyasetinin son günlerde aldığı hali tanımlayacak en iyi sorulardan biri bu olurdu. 

Hükümet ve HDP karşılıklı olarak çözüm sürecinin tıkanması konusunda birbirlerini kıyasıya eleştirirken ve sanki çözüm süreci bir başka bahara kalmış gibi bir hava ülke siyasetine hâkim olmuşken her şey 28 Şubat 2015’de değişiverdi. Türkiye’nin en kritik kararlarının alındığı Dolmabahçe’de Cumhurbaşkanına yakınlığı ile bilinen İçişleri Bakanı Efkan Ala ve Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile İmralı heyeti Abdullah Öcalan'ın çağrısını okumak için bir araya geldi. Hem de seçimlerden hemen önce bütün taraflar için riskli bir karar alarak.

Çağrı hem PKK’ye hem de hükümete yönelikti. Öcalan PKK’yi “asgari müştereğin sağlandığı ilkelerde silahlı mücadeleyi bırakma temelinde stratejik ve tarihi karar vermek için” bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyordu. Yalçın Akdoğan açıklama sonrasında “silahların devre dışı kalması demokratik gelişime hız katacaktır” diyordu. Recep Tayyip Erdoğan açıklamaya “eleştirel” desteğini veriyor, “silahların bırakılması çağrısı çözüm süreciyle devam eden ve noktalayalım diye hasretle beklediğimiz bir çağrıdır” diyordu.

Hiç kimsenin beklemediği bir sırada tavşan deliğinden ümit çıkıyordu. Ümit vardı ama tavşan deliğinin içinde ne oluyordu bilmiyorduk.

***

Aradan daha iki ay bile geçmeden tavşan deliği yine fokurdamaya başladı. Bu sefer o tavşan deliğinin ucu Ağrı’da bir dağın tepesine açılıyordu.

Hükümet ile PKK’nin (karşılıklı olarak) devre dışı bırakacaklarını açıkladıkları silahlar o dağın tepesinde yeniden devreye girdi.

Biz o tavşan deliğinin içinde ne oluyordu yine bilmiyorduk. Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Ağrı'da yaşanan tarzda olayların seçim yaklaştıkça daha da artacağını söylüyordu. Ona göre hedef “çözüm süreci iyi gitmiyor algısını vererek Ak Parti’nin oylarını” aşağı çekmekti (link). Selahattin Demirtaş ise “Ağrı’da bir çatışma değil, sahnesi önceden planlanmış, önceden provası yapılmış, sahte bir kurgu operasyonu” olduğunu söylüyordu. Ona göre 8’i yaralı 15 askerin çatışma bölgesinde terk edilmesinin hedefi o askerlerin yaşamını yitirmesi ve ülkede AKP’nin oylarının tavan yapmasıydı (link).

Mesele AKP’nin oyları mıydı? Ya da çözüm süreci miydi hedef alınan? Belki de her ikisi? Karar alıcı, operasyon yetkisine sahip vali gibi yerel aktörler miydi yoksa merkezi hükümet mi? Belki de her ikisi? Karşılıklı çatışmasızlık durumundan ilk geri adımı atan askerler miydi, yoksa PKK mi?

Dibini göremediğiniz (görmemizin de pek istenmediği) tavşan deliğinin içinde ne olduğuna dair pek çok yorum yapabilirsiniz. Bu operasyon AKP’nin oyları artsın diye yapıldı diyebilirsiniz. Barışı bozmak isteyenlerin kim olabileceğini, bu işin kime yarayacağını tartışabilirsiniz. Komplolardan, provokasyonlardan, siyasete şiddeti katarak çıkarlarını arttırmak isteyen “karanlık odaklardan” bahsedebilirsiniz. O tavşan deliğinin içinde ne olduğuna dair farklı bir yorumunuz olabilir.

Olsun. Olsun, çünkü geçtiğimiz Pazar günü gerçek artık o deliğin içinde fokurdayanlar değildi, o deliğin başında birbirine yardım etmeye çalışanlardı.  

O dağın başında mahsur kalan 8 tanesi yaralı askerleri kurtarmaya giden köylüler artık kimin ne zaman açtığını bilmediğimiz, içinde neyi fokurdattığından haberimizin olmadığı, o korkunç deliği "Sen de bizim çocuğumuzsun, o da bizim çocuğumuz. Bakın ondan çok size yardıma gelmişiz” diyerek kapattılar.

Kendilerini kurtarmaya gelen köylülere "Kardeş bizi suçlu görebilirsiniz ama biz görev icabı buradayız. Bu işi kim yapmışsa git ona sor" diyen erler o deliği kapattılar.

***

Seçimler, çatışma sonrası toplumlarda her seferinde yeni çatışmalar yaratabilecek kritik dönemeçlerden biri. Sadece Türkiye’de değil çatışma sonrası bütün toplumlarda seçimlerin öncesi ve sonrası toplumsal kırılganlığın ve çatışma potansiyelinin en yüksek olduğu dönemler.

Örneğin Steven Wilkinson, Hindistan’da siyasal elitlerin seçim sonuçlarını etkilemek için seçim öncesi halk ayaklanmalarını kışkırttıklarını  yazar (link). Paul Brass’a göre isyanlar seçimler öncesi yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde var olan gruplaşmaları sağlamlaştırmak için kullanılan siyasi araçlardır. Hindistan’da da seçim arifesinde şiddet seçimler gibi kurumsallaşmıştır, hatta öyle ki Brass buna “kurumsallaşmış isyan sistemi” adını verir (link).

William Reno’ya göre pek çok Afrika devletinde siyasal iktidarlar iktidarda kalma arzuları ile demokratikleşme yönünde uluslararası aktörlerden gelen baskı arasında kalırlar. Bu baskıyı dengelemek için kullandıkları temel mekanizma ise seçim zamanları arttırdıkları şiddettir (link).

Scott Straus ve Charlie Taylor 1990-2008 arasında Afrika’da yapılan seçimlerin sadece %42’sinin şiddetsiz bir ortamda gerçekleştiğini yazar. Strauss ve Taylor’a göre şiddetin temel aktörü mevcut siyasal iktidarlardır ve şiddetin yoğunluğu genellikle seçim öncesi dönemde artar ve seçimlerden sonra giderek azalan bir seyir izler. Timothy Sisk, Sudan ve Nijerya’da seçim arifesinde devlet bağlantılı şiddet aktörlerinin yerel siyasal elitlerle sonuçları manipüle etmek için işbirliği yaptığını anlatır (link).

Şiddet genellikle çekişmeli seçimlerde, seçimi kaybedebileceğini ya da seçimlerle birlikte ciddi bir güç kaybına uğrayacağını düşünen siyasal aktörler tarafından kullanılır. Bir diğer deyişle şiddet seçim yoluyla hegemonyalarının sarsılacağının farkına varan aktörlerin kendi varlıklarını sağlamlaştırabileceği stratejik bir araçtır.

Özellikle de çatışmanın daha yeni sönümlendiği (dolayısıyla silahın ve silahlı aktörlerin hâlen rutin siyasetin bir parçası olduğu) toplumlarda seçim öncesi dönemler şiddeti bir araç olarak yeniden siyaset sahnesine sokarak, çatışmayı yeniden alevlendirebilme potansiyeline sahiptir her zaman.

***

Peki seçim arifesinde şiddetin siyaseti gölgelemesi, çatışmanın yeniden alevlenmesi nasıl engellenir?

Demokratik kurumların sağlamlaştırılması, şiddet olaylarının ciddi bir biçimde soruşturulması ve sorumluların açığa çıkarılması, seçim süreçlerine yönelik şeffaflık, bu süreçleri takip edecek bağımsız seçim izleme komisyonlarının oluşturulması...

Bütün bunlar uluslararası örgütlerin seçim şiddetini önlemek/azaltmak için önerdikleri.

Ama belki de en önemlisi şiddete karşı, şiddetin bir manipülasyon aracı olduğunun farkında olan bir kamuoyunun oluşması.

Tam da bu yüzden barışın bu topraklara gelmesi tavşan deliğinin dibini göremeyen bizim gibilerin birbirine uzattıkları elde gizli. Ağrı’da sivillerin askerlere uzattıkları elde gizli.

Yüksek (ve kirli) siyaset o tavşan deliğinin dibinde fokurdamaya devam etse de…