Ne Değişti?
Arzu Yılmaz

Kamuoyuna!

Demokrasi Partisi ülkemizin içinde bulunduğu olağanüstü dönemin yarattığı kötü gidişe müdahale etmek amacıyla kurulmuş ve kuruluş gerekçesini: ülkemizde barış, kardeşlik, eşitlik ve özgürlüklerin savunulup sağlanması oluşturmuştur. DEP bu mücadeleyi, ağır bedeller ödemesine karşın yaşatılmayan Halkın Emek Partisi’nden miras olarak devralmış ve onurlu bir düzeye getirmiştir.

Partimiz, tarihin en derin bunalımını yaşamakta olan Türkiye’nin barış ortamına kavuşması, her gün onlarca insanımızın yaşamına mal olan şiddet politikalarının son bulması, demokrasinin yaşamın her alanına egemen olması, emekçinin, dar gelirlinin sırtındaki ağır yükün hafifletilmesi ve özgürlüklerin elde edilmesi için üzerine düşeni yaptı. Bunu yaparken de dünya siyasi tarihinde eşine az rastlanır baskılarla karşılaştı, ağır bedeller ödedi.

HEP ve DEP’in dört yıllık çok kısa tarihinde aralarında milletvekili ve yöneticilerimizin de bulunduğu 70’in üzerinde demokrasi şehidi verildi: DEP Genel Başkanı, örneğine rastlanmayan bir uygulamayla DGM’de yargılanarak cezaevine kapatıldı. Binlerce üye ve yöneticimiz gözaltına alındı, tutuklandı, işkence gördü, tehdit edildi. 20’yi aşkın il ve ilçe binamız kullanılamaz hale getirildi. Cenaze törenlerimiz tarandı ve engellendi. Dahası cenazelerimiz morglardan kaçırıldı.

Milletvekillerimizin seçmenlerden tecrit edilmesi için akla hayale gelmedik senaryolar uygulandı.

Biz, Demokrasi Partisi olarak, bütün olumsuzluklara rağmen, Türkiye’de barış ortamının yaratılması ve demokrasinin kurumsallaşması için çalışmaya devam ettik. Karşılığında yeni şehitler verdik. Yeni bedeller ödedik.

Siyasi iktidar, bizim hiçbir zaman sesimize kulak vermedi ve bizim barışçı siyasi bir güç olduğumuz gerçeğini gizleme gayretine girdi.  70 yıllık inkâr politikalarını onaylamadığımız için hain dahil, birçok suçlamaya maruz kaldık. Salt kendileri gibi düşünmediğimiz için muhalefet partileri ile medyanın çeşitli kuruluşları da en az siyasi iktidar kadar DEP’i boğmak amacıyla kıyasıya bir yarış içine girdiler. Bu ortamın yaratılmasındaki sorumluluklarını, bize vurarak gizleyebileceklerini sandılar.

Böyle bir ortamda, Türkiye’nin de üyesi olduğu uluslararası kuruluşlara yaptığımız başvurular, iktidar ve medya tarafından kasıtlı değerlendirmelere tabi tutuldu. Avrupa ile birleşmeyi 30 yıldır dilinden düşürmeyen siyasi iktidarların değişmeyen tutumu doğrultusunda; AGİK’e başvurumuz “ihanet belgesi” olarak lanse edildi. Hükümet ve devlet yetkilileri, Avrupa Parlamentosu’nun seçimlere gözlemci gönderme kararını, Türkiye’de yapılmak istenen hileli seçimin boyutunu gözler önüne sereceği kaygısıyla reddettiler, “gelirse hakaret görürler” dediler.

Biz, seçim takviminin başlamasıyla birlikte, bütün engellemelere rağmen çalışmalarımızı yoğunlaştırarak çok sayıda il, ilçe ve beldede adaylarımızı belirleyip Yüksek Seçim Kurulu’na bildirdik. Ancak, her türlü saldırı ve spekülasyona karşı, seçimlere girme kararlılığımız arttıkça yeni saldırılara hedef olduk. Son 45 gün içinde 7 şehit daha verirken, 6 il ve ilçe binamız bombalandı. Genel sekreterimiz, polis karakoluna 80 metre uzaktaki evinde silahlı saldırıya uğradı.

Genel merkezimiz bombalanarak kullanılamaz hale geldi; bir şehit verdik. 17 arkadaşımız yaralandı.

Bir yandan bu tür saldırılar sürerken öte yandan da güvenlik güçleri oy potansiyelimizin yoğun olduğu yerleşim birimlerine baskınlar düzenleyerek, halkı partimize oy vermemek için tehdit ettiler. Hala süren bu tehditlerde, DEP’e oy verenlerin evlerinin, köylerinin yakılacağı, hatta bu kişilerin öldürüleceği vurgulanmaktadır.

Aday ve aday adaylarımız DEP’ten ayrılmaları için tehdit edildiler. Yine bu süre içinde 320 arkadaşımız gözaltına alındı. Bazı adaylarımız, genel merkezimize başvurarak, adaylılarının hayatlarına mal olacağı düşüncesiyle adaylıktan çekildiklerini bildirdiler.

Bu nedenle de partimiz birçok seçim bölgesinde aday gösteremez duruma getirildi.

Seçim yasası bilindiği gibi DEP’i seçimde boğma amacıyla yeniden düzenlendi; Olağanüstü Hal Bölgesi ve mücavir alanı için tümüyle antidemokratik bir öze kavuşturuldu. Bu koşullar altında parti meclisimiz, 23 Şubat günü toplanan 2. Genişletilmiş Danışma Kurulu Toplantısı’nda ortaya konan görüşleri de dikkate alarak, iki gün süren toplantılar sonunda:

Özel yasalarla yalıtılmış, korucu, özel tim, asker, polis baskısı altında kolumuz kanadımız budanarak şeklen sokulmak istendiğimiz 27 Mart 1994 Yerel Seçimleri’ne katılmamayı, antidemokratik uygulamalarıyla insanlarımızın iradesini ortadan kaldırmayı amaçlayan bu politikalara alet olmamayı ve adil olmayan bu yarıştan çekilmeyi, büyük çoğunlukla kararlaştırmıştır.

Parti meclisimiz, seçime verdiğimiz öneme rağmen, ileride gerçek demokratik seçimlerin yapılabilmesine hizmet edeceği düşüncesiyle ve bu seçimin artık meşruiyetinin kalmadığı, başkaca da bir çıkış yolu bırakılmadığı inancıyla bu kararı almıştır.

Saygılarımızla,

Demokrasi Partisi Parti Meclisi   

***

Tam 21 yıl geçti…

Peki ne değişti?