"Ben Varım!"
Meral Akbaş

Selahattin Demirtaş’ın bir gününü anlatmak için hazırlanan kısa bir video görüntüsünde en çok duyduğum ve hatta tek duyduğum, Başak Demirtaş’ın sesiydi: “Belki çok ekranlarda falan görünmüyor ama ben varım!” [1] Önceki ve sonraki cümlelerinden koparılmış bile olsa bu sözler, tek başına bir ezberi bozmaya yetiyor. Bir kadının yanındaki, yakınındaki bir adamla tanınmasına, tanıtılmasına karşı kendi varlığını ortaya koyduğu bu tek cümlede insanın içini iyi eden bir şey var... “Ben de varım!” yerine “ben varım!” diyerek bir yarış ya da karşılaştırmanın içine düşmekten sakınan ve ama kendi yapıp ettiklerine, kendi tarihine işaret etmekten çekinmeyen bu ifadede aynı zamanda bir gösterme ve/ya görüntüleme biçimine, bir fotoğrafa, görüntüye ya da habere “ek” ve/ya “Selahattin Demirtaş’ın eşi” olarak dahil edilmeye karşı kuvvetli bir uyarı da var!: “... ben varım!”

Umarım doğru hatırlıyorumdur; Cumhurbaşkanı Eşleri isimli kitaptan Nazmiye Demirel’in, uçakta gazetecilere bir şeyler anlatıp duran Süleyman Demirel’in eline vurarak ona “Çok atıyorsun yine!” dediğini okumuştum. Bunu okumadan bir süre önce izlediğim bir canlı yayında hiç teklemeden verdiği ve memleketteki koyun sayısının da dahil olduğu rakamları Demirel’in hafızasının dinçliğine yormuşken, Nazmiye Demirel’in şu bir cümlesi tüm hikâyeyi değiştirivermişti: Süleyman Demirel hiç duraksamadan sıraladığı tüm o tartışmasız görünen rakamlarla atıp durmuş, herkesi “yemiş” olabilirdi! Büyük ihtimalle hem de!

Nazmiye Demirel’in aslında kendi başına karizma yıkan, otorite sarsan “Çok atıyorsun yine!” cümlesini söylendiği yerde tebessüm ettiren haliyle donduran şey, hakim siyaseti eril bir alana da çeviren şey aslında. O söz orada, o uçakta, o uçaktakilerin hafızasında bir “hoş an” olarak kalıyor çünkü; değiştirmeden, bozmadan, düzeltmeden! Aslına bakarsanız, değiştirmek, bozmak ya da düzeltmek için de söylenmemiştir belki o cümle. Kadınlar bazen böyle oyun bozarlar: Oyunun bozulmayacağını bilerek, küçük ama kalın cümlelerle, yine de incelikle...

Başak Demirtaş’ın “Ben varım!” cümlesi işte, böyle bir siyaset alanının ortasına düşüyor; belki yine incelikle, tüm sadeliğiyle... ama herkesin gözü önünde, herkesin gözünün içine bakarak...

Sürekli var olma ve var kalma mücadelesi vermenin, üstelik bu mücadelenin kazanımlarının kısa bir zaman sonrası için bile orada öyle yerli yerinde durma ihtimalinin bazen neredeyse imkansız olduğunu bilmenin insanı yoran bir tarafı var. Ve sürekli dil dökmenin, bıkıp usanmadan anlatmak durumunda bırakılmanın, alaycı ve üsttenci göz ve diller karşısında yılgınlığını göze çarpmadan ve bazen sadece öfkeye, yüksek sese, kuru itiraza sığınarak konuşmanın...

Ama birbirini hiç tanımayan kadınların böyle birdenbire birbirlerine devrettikleri anlar var; sözler var, cümleler... Bazı gözlere, kulaklara değmeyen bu cümlelerin, sözlerin yardığı yerlerden başlıyor devrim, incelik ve sadelikle... ince diye, sade diye, öfke hep öfkeyle, yüksek sesle kendini belli eder diye göze görünmüyor ilkin...

“Dana gibi bir yürek var bende!” demiyor yani hiçbir kadın! [2] “Danayüreklilik” lafı, erkeklerin anlayamadıklarını büyük ebatlarda tanımlama alışkanlıklarından geliyor!!!        


[1] Görüntü için bkz.: link

[2] Recep Tayyip Erdoğan Diyarbakır’da yaptığı bir konuşmada alandaki kadınları işaret ederek şöyle diyor: “Beyler... Bak şimdi burada dana gibi yürek var işte!”: link