Her Açılışta Yeni bir Fetih
Cem Mert Dallı

Açılış törenleri, en temel ihtiyaçları dahi bir lütufmuşçasına dillendiren ve hizmeti siyasetin yegâne amacı haline indirgeyen AKP siyasetinde önemli bir yer tutuyor. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra düzenlediği mitingleri meşrulaştırıcı bir dekor olarak özellikle ihtiyaç duyulan açılış törenleri, geçtiğimiz hafta Selahattin Demirtaş tarafından da esprili bir dille eleştirildi. Demirtaş’ın Konya mitinginde Erdoğan’ın yufka, gazoz ve konserve açılışına dahi katılabileceğini söylemesi ve mizahçılarla buluştuğu toplantıda gazoz açılışı yapması, geride kalan haftanın sosyal medyada sıkça konuşulan ve yeni bir komedi furyası yaratan bir gündem konusuydu.

7 Haziran seçimlerinde AKP’nin göze çarpan tek sloganının, “onlar konuşur, AK Parti yapar” olması ve açılış törenlerinin mitinglerin vazgeçilmezi haline gelmesi, partinin kurulduğu günden beri sürdürdüğü bu hizmet dilinin ağırlığının bu seçimlerde daha da arttığını ve AKP için büyük ölçüde propagandanın tek geçerli aracı haline geldiğini gösteriyor. AKP’nin önceki seçimlerde vaatler ve yapılanlar üzerinden böbürlenmek arasında salınan hizmet siyaseti, şimdi yalnızca ikincisine odaklanmış durumda ve günden güne daha performatif, üzerinde konuşulması ve sahnede icra edilmesi gereken bir iş haline geliyor. Açılışlar, cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kâğıt üstünde devam eden tarafsızlığını koruyabilmesi için bulunan bir formül olmanın yanı sıra, siyasi rakiplerini konuşuyor olmakla suçlayan ve icraatın içinden konuşmayı seven AKP’nin ihtiyaç duyduğu sahne imkânını da sağlıyor.

AKP’li yetkililerin katılımıyla bu ay gerçekleşen iki açılış, bu törenlerin sakilliğini ve çoğu zaman icraata da ihtiyaç duymadığını kanıtlar nitelikte. İlki, Amasya’daki bir katı atık tesisinin Taner Yıldız’ın da katılımıyla 7 yıl içinde 5. kez açılmasıydı. Daha önce Veysel Eroğlu, Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu ve Amasya belediye başkanının açtığı tesisin kurdelesini 15 Mayıs’ta bir kez de Taner Yıldız, elektrik üretme biriminin açılması vesilesiyle kesti. 

27 Mayıs’ta Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, Çanakkale’de aralarında bir mezbaha ve fayton da bulunduğu 8 tesisin açılışını yaptı.  Fayton ve mezbaha açılışı, Güllüce’nin Çanakkale Savaşı’nda kaybedilenleri anıp, 27 Mayıs’ın anlam ve önemine, millet iradesine dair bir konuşmayla da taçlandırılmış.

Açılış geleneğimizdeki fantastik unsurlar, yalnızca bu iki örnekle de sınırlı değil. Yine çarpıcı bir örnek, geçtiğimiz yıl Melih Gökçek’in 2014 yılından bir sıfır atmak suretiyle 214 tesisin açılışını yapmasıydı. 100 taksi durağı, 33 saatli direk, dış cephe kaplamalarının ve su deposunun da bulunduğu 214 kalem “tesis”in açılışına, Ankaralı vatandaşlar da 215. tesis olarak rögar kapağını açtıkları protestoyla dâhil olmuşlardı.

AKP’nin artık iyiden iyiye gülünçleşen bu hizmet propagandası, birkaç yıl önce “AKP Global” adını taşıyan bir girişim tarafından başarıyla tiye alındı. Ekip, Çin Seddi’ne asfalt döşemekten, Londra Köprüsü’ne mahya asmaya kadar uzanabilecek fantastik icraatları içeren bir dizi görsel hazırlamıştı (link). Her biri, AKP döneminde gerçekleşen bazı icraatlar ve beyanatları düşününce, okuyana neden olmasın dedirten cinstendi.

Dün (30 Mayıs) de Erdoğan’ın katılımıyla İstanbul’da başka türlü bir “açılış”, dünyanın en fazla tekrarlanan açılış töreni unvanıyla rekorlar kitabına girebilecek fetih şöleni kutlamaları vardı. Kutlamalara adını veren fetih, Türkçede bugün “bir yeri savaşarak alma” anlamıyla kullanılsa da Arapçada “açmak, açılmak” manasına geliyor. Fetih sözcüğü, anlam değişimine rağmen milliyetçi muhafazakar tarih yazımı geleneğinde, kelimenin aslına büyük bir sadakatle kullanılır: Malazgirt Savaşı’nı Anadolu’nun, Niğbolu Savaşı’nı Avrupa’nın ve 1453’ü İstanbul’un kapısını Türklere açmıştır.

Milli Görüş’ün 1990’lı yıllarda Dolmabahçe’de düzenlediği fetih şöleni kutlamalarıyla kitleselleşen, Türkçe Olimpiyatları’yla birlikte günlerce süren bir “şölen”e dönüşen fetih kutlamaları, bugün de açılış törenleri arasında kuşkusuz en bereketli olanı. 6 asır önce yapılmış olanla övünülürken, üzerinde bitmek tükenmek bilmeyen bir rantın ve talanın döndüğü İstanbul kendiliğinden bir şeyler vaat etmektedir. Fetih, Topkapı surlarından Kuzey Ormanları’na kadar yayılarak devam ederken hizmet etme görevi yalnızca devletin sırtında değildir, müteşebbislerin yaptıkları yapacaklarının teminatıdır.

Bu yıl "yeniden diriliş, yeniden yükseliş" sloganıyla yapılan fetih kutlamaları da, AKP’nin her seçimin bir hafta öncesinde gerçekleştirdiği Erdoğan’lı Büyük İstanbul mitinglerinin işlevini gördü. 562 kişilik mehter takımının yer aldığı törende Erdoğan, Fatih Sultan Mehmet ve ordusundan söz ettiği kadar, “Fetih 1994’tür” diyerek kendi İstanbul fethinden ve hizmetlerinden de bahsetti. Fetih Şöleni, Kazlıçeşme’yi dolduran Demirtaş mitinginin gölgesinde kalsa da, sağ siyaset açısından yine bereketli bir işlev üstlendi.

Geleneksel savaşlarda bir fethin başarılı olduğunun, kentin teslim olduğunun sembolik göstergelerinden biri, kent anahtarının rakip hükümdara verilmesidir. Anahtarlar, yönetenlerin başarısının hizmetle kalitesiyle ölçüldüğü, açılış törenlerinin fetihlerin yerini aldığı modern zamanın hizmet siyaseti içinde sembolik anlamını korumayı başarmış gibi görünüyor. Toplu Konut açılışlarının olmazsa olmazı anahtar teslimidir, temel atma töreniyle kutlanan icraat bir kez de anahtar verilirken kutlanır. Metro açılış haberlerindeki fotoğraflarda vagonların içinde konforlu bir seyahat vaadi yoktur, hizmetin reklamı direksiyonun başına geçip kontağa yakın oturarak yapılır…

Doğayla yürütülen bir savaşın eseri çıkacak 3. Köprü’ye fetihçi bir sultanın, Yavuz Selim’in adının verilecek olması dahi tek başına, icraatın insana ve doğaya hakim olmanın ve gücün sembolü haline dönüştüğünün ve fetihleşen açılışlar aracılığıyla bu gücün ortaya konduğunun bir göstergesi olarak düşünülebilir. Yapılan icraatları bir kahramanlık destanı gibi sunmayı başaran, internet kullanımının 2002 yılından sonra hızla artmasını dahi kendisiyle özdeşleştirebilen AKP için açılış törenleri, ortada bir icraat olsun veya olmasın siyaset üzerine konuşulacak başlıca mecra haline dönüşüyor ve modern fetih hikâyeleri yaratıyor. Sözü ve düşünceyi icraatlarla boğmayı esas alan bu propaganda yöntemi açmaza uğradığı ölçüde de rasyonellikten uzak, abartılı, milliyetçi-muhafazakâr siyasetlerin geleneksel kahramanlık anlatılarıyla bezeli fantastik açılış hikâyelerinin çoğalacağa benziyor.