Korku Politikasının İflası ve Halkoylamasıyla Müzakere
Ahmet İnsel

Yunan hukukçu ve siyaset bilimci Costas Douzinas, Türkçe çevirisi iki ay önce yayımlanan Krizde Felsefe ve Direniş, Yunanistan ve Avrupa’nın Geleceği başlıklı kitabının (Metis Yayınları) Türkçe basımı için yazdığı önsözde, Yunanistan’da beş ay önce yapılan genel seçim sonuçlarını değerlendirirken şöyle diyor: “Taviz verip kazanmaktansa şerefiyle kaybetmek kimilerine daha iyi gelebilir. Ancak tekrar tekrar yenilmenin, neoliberal kapitalizmin hayatlarını mahvettiği milyonlara bir faydası yok. Solun ihtiyacı, yeni bir örnek parti veya her şeyi kuşatan zekice bir teori değil.” Ardından, solun halk direnişlerinden bir şeyler öğrenmesi, “yaratılan enerjinin, tahayyülün ve yenilikçi kurumların üzerine bir şeyler inşa etmesi” gereğine işaret ediyor.

Douzinas’a göre, direnen çokluklar oy veren halk haline gelince, SYRIZA’yı seçti. Kadim ideolojik ayrım çöktü ve böylece seçimlerde solun önündeki engeller ortadan kalkmış oldu. Hatta bu seçim iç savaş sonrası dönemin sonunu getirdi. Kemer sıkma politikalarına, insanlık krizine ve demokrasinin çürümesine bir son vermeyi SYRIZA’nın önerdiğini ve ayağa kalkıp, direnen insanların kimi zaman kazanabileceğini gösterdiğini dile getiriyor Yunan düşünür.

SYRIZA’yı iktidara getiren son seçimden sonra, 5 Temmuz halkoylaması SYRIZA ve lideri Aleksi Çipras’a güven oylamasına dönüştü. Çipras büyük bir risk alarak aniden gündeme getirdiği halkoylamasından büyük bir zaferle çıkarken, halkoylamasının sonucu Yunanistan siyasal yaşamında dipten bir değişim dalgasının devam ettiğini gösterdi. Yeni Demokrasi Partisi’nin fazla sağcı lideri Samaras da parti başkanlığından istifa etti. Halkoylaması öncesinde Evet’i desteklemek için başını gösteren torun Karamanlis’e, PASOK’tan ayrılınca kurduğu parti %3 seçim barajının altından kalan Papandreou gibi 1974 sonrası Yunanistan’da iktidarı dönüşümlü paylaşan iki partinin birçok yöneticisi artık halkın çoğunluğu nezdinde tepki simgesi hatta aralarında bazıları nefret nesnesi. Yaşadıkları çok büyük iktisadi ve sosyal şokun sorumlusunun on yıllardır devam eden Yunan siyasal ve iktisadi oligarşisi ittifakının iktidarı olduğunu yalnız Hayır’cılar söylemiyor, Evet’çiler de kabul ediyor.

Halkoylamasının Douzinas’ın iddia ettiği gibi, iç savaş döneminin bittiğine dair anlamlı işaretlerinden biri, evet ve hayır kamplarının geleneksel siyasal kamplaşmayı darmadağın etmiş olması. Örneğin, normal koşullarda açıkça hayır oyu verme çağrısı yapması beklenen, artık iyice küçülmüş olan Komünist Parti (KKE), “ikisine de hayır” diyerek boş veya geçersiz oy vermeye çağırdı. Avrupa komünizmi ve radikal sol gelenekten gelen SYRIZA, Hayır çağrısında bulunan miliyetçi ANEL ve neo-nazi Altın Şafak’la yan yana düştü.  Az da olsa bir kısım sol seçmen sırf bu nedenle sandığa gitmedi, bazıları Evet oyu verdi. Evet tarafında ise merkez sol ile merkez sağ yan yana geldi. Bu çapraşık durum nedeniyle, halk oylaması sonrasında evet ve hayır oyu verenler arasında yeni ve kalıcı bir ayrım çizgisi oluşması ihtimali zayıf. Halkoylaması öncesinde Selanik Manifestosu’ndan ciddi geri adımlar atmış olan SYRIZA’nın, yeniden başlayacak olan müzakerelerde, Douzinas’ın belirttiği gibi, yeni tavizler vermesi gerekecek. Ama bu arada borcun yeniden yapılandırılmasını elde etmenin yanında, kalıcı yapısal reformları hayata geçirmeye başlarsa, kriz şokunun köpürttüğü bir parti olmadığını ispat edecek.

Hayır ya da evet oyu verenlerin çoğu AB’nin Yunanistan’ı Avro bölgesi dışına atmayacağına ya da atamayacağına inanıyor. Bu belki insanların gönüllerinden geçenin ifadesi ama bir gerçeklik payı yok değil. Her durumda bundan sonra SYRIZA’nın bu yaygın kanaati çok daha fazla dikkate alması gerekecek. Müzakerelerde Avro’dan çıkma tehdidini SYRIZA bugüne kadar resmen hiç kullanmamıştı, bundan sonra daha da zor kullanabilecek. Çünkü böyle bir olasılık, istemeseler de gündeme geldiğinde, SYRIZA sorumluluğun kendisinde olmadığına halkı inandırarak ileride zayıflasa da, ayakta kalabilir.

Yunanistan halkı yaşanan krizin iyice derinleştiği bir anda, bankaların bir haftadır kapalı olmasına ve günlük nakit çekişlerine 60 avroluk tayınlama uygulanmasına rağmen, son derece sakin kaldı. Bunda bu önlemlerin geçici olduğuna, Yunanistan’ın ne ortak para sisteminden ne de AB’den çıkarılmayacağına olan yaygın inancın payı elbette vardır. Zaten biraz da bu nedenle halkın bir kısmı, evet de hayır da kazansa, durumun pek değişmeyeceğine inanıyordu. Katılımın düşük olmasına, referandumun tatil dönemine denk gelmesinin yanında, evet vermek istemekle beraber eli buna gitmeyenlerin sandığa gitmemeleri neden oldu. Hayır’ın beklenenden yüksek çıkmasının bir nedeni de bu. Çekimser kalıp oy kullanmayanlar, boş oy kullananlar fiilen Hayır demiş oldu. 

Halkoylamasının yansıttığı daha önemli bir gelişme, korkutarak seçmeni etkileme politikasının ikinci kez iflas etmiş olması. %60 hayır oyu, Yunanistan’daki son genel seçim sonuçları ışığında Douzinas’ın iddia ettiği, “teröre karşı savaşı taklit eden korku politikasının iflası”nın yeni bir işareti belki. AB kurumlarının çoğunun, başta Almanya’da iktidar ortağı SPD yöneticilerinin neredeyse CDU-CSU’den daha büyük bir öfkeyle dile getirdiği, hayır çıkarsa Yunan halkının kavrulacağı azap ateşlerini Yunan medya kartelleri çok daha pespaye biçimde işledi. Ama artık Yunan kartel medyasının düştüğü süfli hal, algı oluşturma kapasitesini büyük ölçüde zayıflattığı için, yürüttükleri kampanya Hayır’ın güçlenmesine yaradı. Aynı şey Almanya için de geçerli.

Halkoylamasının Yunanistan toplumunda bırakacağı, izi kolay silinmeyecek bir tortu, geleneksel olarak ABD karşıtlığının baskın olduğu milliyetçiliğin, bundan sonra güçlü bir Almanya tepkisi ve öfkesine, belki kinine dönüşecek olması. Bu tepkiyi evet oyu verenler de dile getiriyor. Geçmiş yöneticilerin sorumsuzlukları ve yolsuzlukları kadar, AB’nin ama ondan çok daha önce Almanya’nın olan bitendeki asli sorumluluğuna işaret ediyor Yunanların büyük bir kısmı. Tepki paratoneri olma konusunda Almanya IMF’yi fersah fersah geçmiş durumda.

Çipras, Hayır’ın kazanmasının ardından, “bizim en büyük korkumuz, korkumuz” dedi. Bunun son genel seçimlerin ardından, halkoylamasında kalıcı biçimde kırılıp kırılmadığını önümüzdeki haftalarda göreceğiz. Bir hafta-on gün sonra bankaların kapalı kalmaya devam etmesi ve yastık altına çekilen  tasarrufların erimeye başlaması, maaşların nakit olarak verilememesi durumunda, toplumda şimdilik görülmeyen paniğin baş göstermesi elbette mümkün. Çipras’ın halkoylaması sonuçlarını izleyen saatlerde Varufakis’in istifasını istemesi, kibirli bir muzaffer komutan gibi konuşmaktan imtina etmesi, halkoylamasını Evet’i destekleyen AB kurumlarına karşı da kazanırken, bu mücadelede bir eli, ama sadece bu eli kazanmış olduğunun bilincinde olduğunu gösteriyor. Halkoylaması öncesine nazaran biraz zayıflamış olsa da, müzakerelerin gelecek aşamalarında karşı tarafın eli hep daha güçlü olacak.    

Toplumsal hareketlerle parlamenter demokrasiyi, sokakla temsilî demokrasiyi buluşturan SYRIZA’nın, çıkış yolu görmeyince halka “Ne yapalım?” diye danışmasının önemini yadsımamak gerekir. Douzinas, “müzakere etmek, tartışmak, karar vermek, eylemek için bir kamusal alanda toplanma”nın yeni siyasetin ana damarı olacağını iddia ediyor. Yunanistan’da halkoylaması, hazırlanma ve tartışma süresinin kısalığı, sorulan sorunun uzunluğu ve karmaşıklığına rağmen, bu yeni siyasetin bir tezahürü olarak değerlendirilebilir. Sandıktan Evet çıkmış olsaydı, aynı değerlendirmeyi yapma koşuluyla.


* Bu yazı, Cumhuriyet gazetesinin 6 Temmuz 2015 tarihli taşra baskısında yer alan yazının gözden geçirilmiş ve geliştirilmiş halidir.