İrrasyonel
Metin Solmaz
Devletler yapıları gereği kendilerini lüzumundan fazla önemseyen ve çalışmadan geçinen kurumlar. İrrasyonel sebeplerle para toplama yetkisine sahip silahlı bir kurumun şımarık olması normal karşılanabilir. Ama insan kaynaklarını Türkiye’deki kadar hor kullanması kendisi açısından da akıllıca değil. Eninde sonunda en şımarık devletin, en münasebetsiz diktatörün bile hayatta kalabilmesi için bir kısım insanı mutlu etmesi gerekir.

Türkiye’de kadınlar, çocuklar, Kürtler, Aleviler, solcular, yazarlar, gazeteciler, Ermeniler, göçmenler, hayvanlar, ağaçların yaşayan kısmı zaten öteden beri tesadüfen yaşıyor. Fakat bu memleket artık askerler, polisler, adalet dağıtıcıları, “uleması”, iş adamları, yani devletin en birinci işbirlikçileri için de güvenli sayılmaz. 13 yıldır sürekli kandırıldığını, ihanete uğradığını söyleyen bir hükümet sürekli karar değiştirerek yönetiyor onları. Onlar da doğal olarak bir o tarafı bir bu tarafı savunmak zorunda kalıyorlar. Bir muhteris için bile başa çıkması zor bir durum.

Hal böyle olunca sürekli karar değiştirmedikçe kimse stabil bir özgüven sergileyemiyor. Kimse yarın kendisini nerede bulacağını bilmiyor. İçeri general dolduran dünün cesur yüreği Zekeriya Öz’ün bugün en cesur hareketi uzaklardan Instagram’a selfie göndermek. Televizyona çıkıp lav silahına “Boru bunlar” diyecek kadar pervasız bir genelkurmay başkanı vardı, bakın ne kadar hapis yattı.


Ülke, sadece bir kısım çekirdek AKP’li, erkek, orta yaş üstü sağcı için güvenli görünüyor. Ama bu da görüntü. Bu azınlığın hepsi tedirgin ve sessiz bekliyor, küçük bir kısmı bağırıyor, saldırıyor.

Akıl, hayatın pek çok alanından uzaklaştı.

İhtimal vermiyorum ama önümüzdeki seçimde AKP tek başına iktidar olsa ne olacak? Hepsi tedirgin bir avuç “emir kulu” sağcıyla nereye kadar gidebilirler? Kaldı ki kuma yatmış gününü bekleyen Abdullah Gül bile kafasını kumdan çıkarmaya başladı.

Ankara katliamından devrim ayıklamaya çalışan kalpsiz “komünistlere” benzemek istemem. Ama Türkiye’de adaletmiş polismiş askermiş zaten çok düzelebilir kurumlar değildi, yıkılma sürecini muktedirler tamamlıyor işte. Araştırma alanı olarak “Avrupa Birliği, Uluslararası Politika, Uluslararası Güvenlik” seçmiş ve muteber okullarda okumuş, kitaplar yazmış bir profesör bakan şu cümleyi kurabiliyor: “Biraz DAEŞ-PKK olabilir, militanlar aralarında anlaşmış olabilirler ama başka ülkelerin parmaklarının da olduğu bir düşünceyle buna karar verilmiş gibi bir hissiyata kapıldım."


O kadar okumuş, neticede muhabbeti kahve falcısı düzeyine gelebilmiş. Bir yandan da o ne yapsın? İnsan bu kadar irrasyonel argümanı saçmalamadan savunamaz ki.

AKP daha önce bu kadar büyük bir partide görülmedik bir telaş ve tuhaf argümanlarla oy toplamaya çalışıyor. Yandaş yazarlar tehdit etmedikleri zamanlarda yalvarıyorlar. Aynı yazıda yalvarmakla tehdit etmek arasında beş kere gidip gelebiliyorlar.

Sadece oy isterken değil. Her alanda saçmalıyorlar. Başbakan önceden afacan dediği IŞİD barbarlarına bu sefer nankör dedikten sonra destek vermemesine ispat olarak neredeyse hep aynı ifadeye sahip olan yüzünü gösterebildi.

İşin oluk oluk akan kan kısmına girmiyorum bile.

Kimse bu düzeyde bir saçmalığı görmüyor olamaz. Vaktinde TRT vardı sadece, duymuyorlardı. Artık duymuyor da olamazlar.

Çetin Altan’ı anarak ondan aktarayım:

“Eskiden bu ev köşktü. Radyo, elektrik filan yoktu. Ben o zaman bilmiyordum Urfa’da ne oluyor. Kimler işsiz, nereyi su basmış. Ama şimdi biliyorum. Olan bu. Bir fıkra anlatayım bak. Doktora gitmiş adam. Demiş ki: “Ben ikide bir yelleniyorum, fakat ne sesi çıkıyor ne de kokusu.” Doktor bakmış. Bir hap vermiş. Bir hafta sonra tekrar gelmiş hasta. “Hap bana çok kötü etki etti. Şimdi kokusunu duyuyorum, sesini duymuyorum” demiş. Doktor da yanıt vermiş: “Sinüzitleriniz düzeldi, şimdi kulağınızdaki sağırlığı da düzelteceğim.” (Elif Koralp-Sabah, 2007)

Artık radyoyu elektriği geçip sosyal medya devrine geldiğimize göre kulaklar da düzelmiş olmalı.

AKP buna rağmen şampuan reklamlarındaki gibi oy istiyor: “Her bayırından yol fışkırabilecek, AVM’den yürüyemez hale gelebilecek ve dilediğiniz kadar ev alıp kocaman arabalar sürebilecekken hâlâ belediye otobüsüne binen, öldürülen zavallı insanlarsınız. Bizi seçin kurtulun.” Sürünen, sağlıksız, taranmaz yıpranmış saçlara ahenkle dans vaat ediyor.


Bu irrasyonel durum değişecek elbette. Bütün bu hepimizin gözünün önünde olan biten saçmalıklar sadece parti çöküşüyle bitemez. O ahenkle dans edeceğim diye yıllardır aynı partiye oy veren milyonlar, öyle bir kutuplaştı ki, onlar da yenilmiş olacak. Milyonlarca tedirgin insanın görkemli yenilgisi acayip şeyler görmemizi sağlayabilir. Nasıl ki kısa zaman önce Demirtaş gibi bir lider, Gezi, %13,2’lik bir HDP filan rüya idiyse, bu bulutlar seyreldikten sonra olacaklar da bugünün rüyası olabilir.