1 Kasım’da Ekilen Sevgi Tohumları!
Arzu Yılmaz
Başbakan Davutoğlu 1 Kasım gecesi ilk konuşmasını Konya Mevlana Meydanı’nda yaptı. Kendisini de çok şaşırttığını öğrendiğimiz seçim sonuçlarının coşkusuyla verdiği mesajlar içinde en dikkat çekici olanı şuydu: “ Bu gece sevgi tohumları ekeceğiz… bizim için rakip yok, hasım yok, hele hele bu topraklarda düşman hiç yok. Sadece muhabbet erleri var, sadece sevgi erenleri var.”

Doğrusu ekran başında bu konuşmayı dinlerken, acaba hemen oracıkta yatan Mevlana da tıpkı benim gibi “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” diye homurdanıyor mudur diye düşündüm.

Bu kuşkumun hiç de yersiz olmadığı hemen ertesi gün ortaya çıktı. 2 Kasım gecesi yeniden başlayan sınır ötesi hava operasyonları sevgi erenlerinin ilk icraatı olarak kayda geçti. Arkasından Silvan ve Yüksekova’dan gelen sokağa çıkma yasağı ve ölüm haberleri karşısında “Olmaz olsun senin sevgin” demekten kendimi alamadım…

Ama sevgi ve şiddet arasında bir fark görmeyenlerin çoğunlukta olduğu bir ülkede yaşadığımız malum – ister her yıl yüzlerce kadının katledilmesine neden olan “aşk cinayetlerini” bir gösterge kabul edin, isterseniz AKP’nin aldığı son %49’luk oy oranını.

Günlerdir sözkonusu oy oranını rasyonalize etmeye çalışan analizleri okuyoruz. Birçoğu da akla yatkın ve açıklayıcı, fakat faş olan korkunç gerçeği hafifletmiyor. Son tahlilde, şu çok açık ki, bu ülkenin kahir ekseriyeti şiddeti bir istikrar ve barış aracı olarak benimsiyor ve kutsuyor.

Zira 7 Haziran ve 1 Kasım arasında geçen beş ayda, AKP baskı ve şiddet dışında hangi icraatın altına imza attı?

“Bu ülkede şehitler tepesi hiç boş kalmayacak” demekten başka ne vaat etti?
Öfke ve kinle adeta kusarcasına haykırılan “Öleceksek adam gibi ölelim” çağrısı mı, yoksa mütebessim bir ifadeyle fısıldanan asgari ücretin 1300TL’ye çıkacağı müjdesi mi daha cazipti?

Ezcümle, 1 Kasım’da sandığa giden %49 bize bir kez daha hatırlattı ki, bu ülkede insan hayatının bir değeri yok. Onun için en düşük maliyetli siyasi ya da ekonomik hesaplar hep insan hayatı üzerinden yapılıyor. İşte Soma faciasının nedenleri ve sonuçları ortada, diğer tarafta yalnızca son beş ayda ölenlerin sayısı kimilerine göre 500 kimilerine göre 1000. Kesin rakamı bilen var mı?

Aman ne önemi var canım, istikrar arayışında üçün beşin hesabı mı olur. Hem cebimizdeki paracıklar azalacağına, varsın insanımızdan eksilsin. Belki bu yolla kişi başına düşen gelirimiz bile artar…

Sonuçta, az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik bir de dönüp baktık ki bir arpa boyu yol gittik misali, “topyekûn savaş”ın içine yeniden giriyoruz.

Umarım iyimser olanlar haklı çıkar. Ne de olsa hâlâ çıkıp “Milli Birlik ve Kardeşlik” projemiz devam ediyor diyenler var; “Milli ve Yerli” bir anayasa henüz müjdelendi. Her ne kadar asıl ihtiyacın “evrensel” bir anayasa olduğu bilinse de bir süre oyalanmak için malzeme yok değil…

Bu arada kuvvetle muhtemel ki, Türkiye ve Rojava yönetimi arasında ilişkiler de düzelir, en azından hararetini yitirir. Bir yandan ABD, bir yandan Türkiye bastırır ve PYD nihayet PKK’den uzaklaştırılabilirse neden olmasın?

Tabii diğer tarafta Dışişleri Bakanı Sinirlioğlu’nun sıklaşan ziyaretleriyle yeniden onarılmaya çalışılan Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile ilişkiler de var.

İşin özü, dış Kürtler komşumuz iç Kürtler kardeşimiz yoluyla atılacak sevgi tohumlarının yeşerip Başkanlık referandumunda meyve vereceği hesaplanabilir…

Üstelik bu hesap bir barış senaryosu olarak da pazarlanabilir.

Ama olmaz. Bir yandan yürütülen “topyekûn savaş”la “bu vatan ve bu millet tertemiz” tutulmaya çalışıldığı sürece bu ülkeye barış gelmez.

Onun için bırak kirli kalalım.

Eksik olsun senin temizliğin.

Bir reklam filminde söylendiği gibi aslında “Kirlenmek güzeldir”…

Zira AK’landıkça daha çok çürüyoruz.

AK’landıkça ölüyoruz.