"Başkanlık için Sağ’a Çek...Aşırı Olsun"
Sezin Öney

“Sağın Başkanlığa Çekimi/Çekilmesi” başlıklı yazımda, önümüzdeki dönemde, Türkiye sağının, “başkanlık mı, değil mi” sorusu ile yüzleşmek zorunda kalacağını yazmıştım. Sağ görüşteki siyasi tabanın, Alparslan Türkeş’ten Turgut Özal’a, Necmettin Erbakan’dan Süleyman Demirel’e, hemen tüm ‘büyük liderlerinin” hedef gösterdiği, “başkanlık sistemine” geçip geçmeme konusunda tercihini ortaya koymak zorunda kalacağını dile getirmiştim. 

Evet, önümüzdeki dönemde sağ seçmen, ya bir referandum, ya erken seçimle (veya her ikisiyle birden); “başkanlık sistemine geçiş” ile ilgili rengini sandıkta belli etmek durumunda kalacak. Şimdilik görünen o ki, “başkanlık sisteminin çekimine” sadece sağ seçmen kapılıyor; sağ seçmenler arasından da, sadece AKP seçmeni, başkanlığın ‘büyüsü’ altında.


Metropoll’ün, Özer Sencar, İhsan Dağı, Doğu Ergil ve Mert Yıldız’ın araştırma grubunu oluşturduğu ve Şubat ayında gerçekleştirilen “Türkiye’nin Nabzı” araştırmasına göre, başkanlık sistemi referandumu olsa, partilere göre seçmen davranışı şöyle şekilleniyor:

-Sağ kanat: Metropoll’un Şubat verilerine göre, AKP seçmeninin yüzde 81’i, başkanlığa “Evet” diyor. MHP’nin seçmeninin ise, yüzde 8’i. AKP seçmeninin desteğinde bir çıkış yaşanıyor. AKP’liler arasında Haziran 2012’de yüzde 56,9 olan destek, Ağustos 2014’te yüzde 55,2 seviyesindeymiş. Kasım 2015’te yüzde 71,6’ya çıkmış ve o zamandan beri de, kademeli bir yükselişte. MHP seçmeni ise, Haziran 2012’de yüzde 27 oranında başkanlığa destek verirken, Ağustos 2014’te bu oran, yüzde 13,4’e inmiş. MHP seçmeni desteği, Kasım 2015’te de yüzde 13,3 ile, 2012’den beri ölçülen en düşük seviyesine düşmüş. 

-Sol kanat: Şubat itibariyle, CHP seçmeninin yüzde 5,3’ü başkanlığa destek veriyor; HDP seçmeninin ise, yüzde 5,1’i. Haziran 2012’de HDP’li seçmenin yüzde 50,4’ü başkanlığı destekliyordu; hatta bu rakam, Ağustos 2013’te yüzde 61,8’e çıkmıştı. Ağustos 2014’teyse, HDP’li seçmen desteği, yüzde 44 idi. Ancak, Şubat 2015’e gelindiğinde, HDP seçmeninin başkanlığa desteği yüzde 15,6’ya dümüştü. Bu anlamda, Selahattin Demirtaş’ın 17 Mart 2015 tarihli, “Seni, Başkan yaptırmayacağız” konuşmasının parti tabanın halet-i ruhiyesini yansıttığı söylenebilir. Zaten, tutulan bu nabız uzun solukluydu: HDP’li seçmenin başkanlığa desteği, 2015 başından bugüne, yüzde 5-10 bandından hiç yukarı çıkmadı. CHP’li seçmen desteğine bakarsak, Haziran 2012’de yüzde 24,9’luk bir “Evet” kitlesi görüyoruz. Haziran 2013’te yüzde 16,2’ye inen CHP seçmenin başkanlığa olan desteği, bugüne kadar yüzde 5-12 arası seyrediyor. Ağustos 2015’te yeniden seçimlere gidilmesi süreci başlayınca da, CHP seçmeninde, başkanlığa var olan ‘düşük yoğunluklu destek’ de çakılıyor: Kasım 2015’e gelindiğinde ise, CHP’li seçmenin sadece yüzde 3,8’i ve HDP’li seçmenin yüzde 9,7’si başkanlığa destek veriyordu.

Bu tabloya bakınca, karşımıza çıkan gerçek, muhtemel bir başkanlık sisteminin, tamamen “sağ seçmenin başkanlık sistemi” olacağı. Dahası, kurulacak bir başkanlık sistemi, “ağırlıklı olarak AKP ve bir nebze de MHP’li seçmenin sistemi” gibi şekillenecek.

Bu iki taban arasında, MHP seçmeninden çok AKP seçmeni, sağın sağına kaymış görünmekte. Bu tezi destekleyen iki veri var elimizde; gene Metropoll’un Şubat araştırmasına bakalım:

Metropoll, güvenlik-özgürlükler dengesine ilişkin yönelimi irdelemek için iki soru oluşturmuş. Birincisinde, “Aşağıdaki gruplardan birini tercih etmeniz gerekse hangisini tercih edersiniz?” denilmiş ve şu seçenekler verilmiş; “Özgürlük-adalet-demokrasi” ve “Güvenlik-güçlü lider-istikrar”.

 “Türkiye’nin Nabzı” raporunun bulgusu ise şöyle:

“Her durumda, güvenlik-terör endişesinin yaygınlık kazandığı bir ortamda demokrasi, özgürlük ve hukuk anlayışının ve pratiğinin etkilenmesi mümkündür. Güvenlik-terör endişesi toplumun bir kesiminde demokratik değerlerin ikincil önemde görülmesine neden olabilir. Ancak Türkiye örneğinde, bütün güvenlik anksiyetesine rağmen yine de ortalama bir demokratik refleks varlığını sürdürmektedir. İnsanlardan özgürlük-adalet-demokrasi ile güvenlik-güçlü lider-istikrar seçeneklerinden birini seçmelerini istediğimizde %54’lük çoğunluk birincisini tercih etmektedir. Ancak bu tutum parti tabanlarında farklılaşmaktadır. AKP’lilerin ancak üçte biri özgürlük-adalet-demokrasi derken bu değerler skalasını tercih edenler CHP’lilerde %86’ya, HDP’lilerde %87’ye çıkmaktadır. Milliyetçi, güçlü lider (başbuğ) kültürünü geleneksel olarak yücelten MHP tabanında bile özgürlük-adalet-demokrasi setini seçenler %49 ile AKP’lilerin oldukça üstündedir. AKP’lilerde güvenlik-güçlü lider-istikrar tercihi %67 ile en yüksektedir, ve AKP bu özelliğiyle MHP’den daha sağda görülmektedir.”[1]

Metropoll’ün bu yöndeki ikinci sorusu ise, “Sizce nasıl bir ülkede güvenlik sağlanır”. Bu soruya da verilen üç seçenek şunlar: “Demokratik-hukukun egemen olduğu’ bir ülke”, “Güçlü bir liderin yönettiği bir ülke” ve “Kalkınmış-zengin bir ülke”. Raporun, bu konudaki yorumları şöyle:

“Kamuoyunun güvenlik-özgürlük kültürünü belirlememize yardımcı olmak üzere güvenliğin nasıl bir ülkede sağlanabileceğini sorduğumuzda yine demokratik değerleri yansıtan bir ana cevap çıkmaktadır. Toplumun yarısından fazlası [%51,7] ‘demokratik-hukukun egemen olduğu’ bir ülkede güvenliğin sağlanacağını düşünürken %23 ‘güçlü bir liderin yönettiği’ ülkede güvenliğin sağlanabileceğini söylemektedir. Kalkınmış-zengin bir ülkenin güvenlik ihtiyacını daha kolayca sağlayacağı kanısında olanlar ise toplumun %20’sini oluşturmaktadır. Güvenlik hedefinin-ihtiyacının sağlanması için demokrasi ve hukukun gerekli olduğunu savunanların çoğunluğu oluşturduklarını not etmek gerekir. Her şeye rağmen toplumda demokratik değerlerin öncelendiği bir siyasal kültürün bulunduğu öne sürülebilir. Ancak kaygı verici olan iktidar partisinin tabanında görülen farklılaşmadır. Güvenliğin ‘demokratik-hukukun egemen olduğu bir ülkede’ sağlanabileceğini düşünen AKP’lilerin oranı % 24’tür. Buna karşın AKP’lilerin % 43’ü ‘güçlü bir lider’in yönettiği ülkede güvenliğin sağlanabileceğini öne sürmektedir. Bu oran ‘lider kült’ünün ‘başbuğ’ söylemi altında kökleştiği MHP’lilerde bile % 21’dir. Lider odaklı, güvenliği liderden bekleyen siyasal kültür bugün itibariyle MHP’den çok AKP’de egemendir”. [2]

Görüldüğü üzere, AKP tabanı, başkanlığa gittikçe yaklaşıyor ama bununla beraber, seçmeninin aşırı sağ eğilimleri de oldukça güçleniyor gibi görünüyor. Zaman içindeki AKP seçmen yaklaşımları değişimini, daha kapsamlı araştırmak gerekli elbette. Ancak, şu tezi net olarak savunabiliriz: Türkiye’de günümüzde, “aşırı sağ” olarak nitelendirilebilecek siyasi hareket, MHP’den ziyade AKP olarak karşımıza çıkıyor.

Peki, bir de, partiler değil de, “siyasi kimlikler” penceresinden, bu sorulara yönelik tercihlere bakalım. Metropoll raporu diyor ki:

“Bu iki değerler/tercihler skalasını siyasi kimlikler çaprazına aldığımızda siyasi kimliklerin değer/tercih öncelikleri ortaya çıkmaktadır. Muhafazakâr/dindarların %61’i ‘güvenlik-güçlü-lider-istikrar’ı öncelerken sosyal demokratların %84’ü, Atatürkçü/laiklerin %81’i, Kürt milliyetçilerinin %82’si ‘özgürlük-adalet-demokrasi’yi öncelemektedir. Türkiye muhafazakârları lider, güvenlik ve istikrar vurgularıyla diğer siyasal kimliklerden farklılaşmaktadır. Baskın kimliğin muhafazakâr/dindar kimlik olması ve bu kimlik mensuplarının %67’sinin AKP’yi desteklemesi özgürlük-güvenlik sarkacında Türkiye’nin nereye, neden savrulduğunu-savrulabileceğini açıklayabilir”. [3]

“Barış için Akademisyenler” bildirisine imza atan üniversite hocalarının tutuklandığı ve bu olayın yarattığı fiili durumun, Terörle Mücadele Kanunu’nun “sivil terörist” tanımını içerecek biçimde değiştirilmesi ile yasalaştırılmasının tartışıldığı bir dönemdeyiz. Bu tutuklamalar öncesi ve ertesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir kişinin yasal olarak “terörist” olarak nitelenmesi için örgütsel bağ aranmaması gerektiğini bizzat ve güçlü vurgularla savundu.

Evet, “başkanlık için sağa çek; aşırı olsun” politikası, AKP’yi ve tabanını belli bir kalıba sokuyor. Ama, AKP seçmeni olmayanlara yüklenen nasıl bir bedelle? Sağdan en sağa çekişle, önümüzdeki dönemde başkanlık sistemi tartışmalarının dozunun artmasının, paralel bir seyir izleyeceğini de öngörebiliriz. Bu da, Türkiye’nin sağ tabanı dahil, büyük bir çoğunluğun büyük sarsıntılar ve sıkıntıların “aşırılığı” ile bunalması demek. Zira, aşırı sağ ve ‘istikrar’, tarihte beraberliğine pek rastlanmış bir ikili değil.


[1] “Türkiye’nin Nabzı-Şubat 2016”, Metropoll, s. 34.

[2] A.g.e., s. 36.

[3]  A.g.e., s. 35.