İntihar Saldırıları
Evren Balta

İntihar saldırıları Türkiye’nin gündemine iki seçim arifesinde girdi ve bırakın siyaseti, gündelik hayatı düzenleyen bütün parametrelerimizi dahi alt üst etti. Orada ya da burada olabilirdi. Şu ya da bu kişi intihar bombacısı olabilirdi. Öngörülemez ve bilinemezdi. 

Tam da öngörülemez ve bilinemez olduğu için intihar saldırıları kentsel mekânı savaşın mekânı haline getirdi. Yıkıcılığını gündelik hayatın geçtiği mekânları alt üst etmesinden, işine/okuluna gitmekten başka hiçbir derdi olmayan insanları hedef almasından aldı. Yürüdüğümüz yollar, aşındırdığımız caddeler, otobüse bindiğimiz duraklar artık aynı değildi.

Bu saldırıları bir gerçek olarak kabul etmek, varlığını tanımak bildiğimiz anlamda hayatın sona ermesi demekti. İntihar saldırıları bizi her şey normalmiş gibi yaşamakla hiçbir şey normal değilmiş gibi yaşamak arasında sıkıştırdı. Olağanüstü hali olağanlaştırdı.

Bilanço

Şiddetin her tarihsel döneme ait hegemonik formları var. Güçler dengesi, birbirinden öğrenme, teknolojik olanaklar/olasılıklar, siyasal iklim ve iktidarın doğası siyasal şiddetin aldığı biçimler üzerinde belirleyici bir etkiye sahip. Özellikle 2000 sonrası dönemin temel şiddet figürü (ve şiddet repertuarı) kendi ölümüyle etrafına dehşet saçan intihar bombacısı haline gelmiş durumda.

Kuşkusuz intihar saldırıları da yeni değil, ama 2000 sonrası dönemde olağanüstü bir artış gösterdiğini belirtmek lazım. Chicago Üniversitesi’nin 1982 yılından itibaren gerçekleşen intihar saldırılarını biriktirdiği veri tabanına göre 1982'den bugüne tam 4620 intihar saldırısı gerçekleşmiş ve bu saldırılarda 45835 kişi hayatını kaybetmiş. 1982-2000 yılları arasında toplam intihar saldırısı sayısı 200 iken, 2000 sonrasındaki intihar saldırısı sayısı 4420. Sadece 2014 yılındaki saldırı sayısı 592. Yani 1982-2000 yılları arasındaki 18 yılda gerçekleşen toplam intihar saldırısı sayısından daha fazla bir rakamın sadece bir yıl içinde gerçeklemiş olmasından söz ediyoruz.

Dünyada en fazla intihar saldırısı olan ülkeler ise sırasıyla Irak (2008), Afganistan (1079), Pakistan (501), Suriye (192), İsrail/ Filistin (172), Nijerya (130), Sri Lanka (115), Somali (103) ve Yemen (99). Bu veriler gösteriyor ki intihar saldırıları büyük oranda Ortadoğu’ya ait bir eylem biçimi. Ama özellikle ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgalinden sonra yayılan bir eylem biçimi. Dolayısıyla Ortadoğu’da yaygın olsa da, sebepleri küresel güç ilişkilerinde. Örneğin Irak'ta 2003 yılına gelene kadar sıfır (0) intihar saldırısı varken, saldırıların tamamı ABD’nin Irak’ı işgali sonrasında gerçekleşmiş. Irak’ta son 10 yılda sadece intihar saldırılarında ölen kişi sayısı 21.137. Tıpkı Irak’a benzer bir biçimde Afganistan’da da 2002 yılına gelene kadar sıfır (0) intihar saldırısı varken, 2002’den sonra 1059 saldırıda 4778 kişi hayatını kaybetmiş.

Sadece bu iki rakam bile gösteriyor ki intihar saldırısı radikal grupların eylem repertuarlarına esasen ABD işgali ile birlikte girmiş (Talal Esad’ın intihar saldırılarının 11 Eylül ve Irak işgali ile birlikte İslâmcı hareketlerde ikonik bir rol üstlenmeye başlamasını tartıştığı kitabı bu açıdan önemli). ABD’nin asimetrik askeri gücüne benzer askeri araçlara sahip olmayan grupların bu tarz öngörülemez şiddet eylemleriyle yanıt vermeyi tercih ederken; zamanla her iki ülke de dünyanın diğer bölgelerine gönderilen intihar bombacılarının eğitildiği, bu stratejinin teknik olarak mükemmelleştirildiği yerler haline gelmiş.

Bir diğer önemli veri ise bu saldırıların hızla komşu ülkelere de yayılması. Örneğin Afganistan’daki intihar saldırılarına paralel bir artış 2000’li yıllarda Pakistan’da yaşanmış. Benzer bir durum bugün Suriye-Türkiye ilişkisinde geçerli.

İntihar saldırılarının sayısının yüksek olduğu ülkelerin ortak özelliği ise hepsinde asimetrik bir güç dağılımının olduğu iç savaşların devam ediyor olması. İç savaşların olmadığı ülkelerde intihar saldırıları var, ama çok düşük seviyelerde. Örneğin yine bir Ortadoğu ülkesi olan Tunus’ta intihar saldırısı sayısı 2, intihar saldırısından ölen sayısı ise 21.

Bir diğer önemli veri ise 1982-2000 yılları arasındaki intihar saldırılarının önemlice bir bölümünün Filistin sorunu etrafında İsrail’e yönelik gerçekleşmiş olması. İkinci İntifada’nın başlamasına paralel olarak İsrail/Filistin’de de intihar saldırıları artış göstermiş (bu artışın ayrımsız ve yoğun devlet şiddeti ile açıklanabileceğine dair bir tartışma için bkz). 2002, İsrail/Filistin tarihinde en fazla intihar saldırısının gerçekleştiği yıl. 2005 sonrasında ise intihar saldırıları İsrail’de azalma eğilimi göstermeye başlamış. İntihar saldırılarının İsrail siyasetinde ki temel etkisinin aşırı sağın güçlenmesi ve solun büyük oranda etkisini kaybetmesi olduğuna da dikkat çekmek isterim.

İntihar saldırılarını en fazla gerçekleştiren gruplar ise El Kaide ve IŞİD bağlantılı gruplar. Sünni/Selefi gruplar çok açık bir farkla bütün dünyada intihar saldırılarında başı çekiyor. Sünni/Selefi grupların yanı sıra ulusal hareketler arasında da bu yöntem nadiren de olsa kullanılmış. Bu gruplar arasında bu yöntemi en fazla kullananlar Sri Lanka’da bağımsızlık için mücadele eden Tamil Kaplanları. Çözüm sürecinin çökmesi ile birlikte Sri Lanka hükümetinin giriştiği topyekûn savaşa (Türkiye’ye Sri Lanka modeli olarak anılan 2006-2009 arası yaşanan çatışma) intihar saldırılarını artırarak yanıt vermişler.

Türkiye

Türkiye’de ise intihar saldırılarının olağanüstü bir artış gösterdiği 2015 yılına kadar toplam intihar saldırısı 28’ti. Bu saldırılara bağlı olarak gerçekleşen ölüm sayısı ise 113. 2015 yılına kadar en fazla intihar saldırısı gerçekleştiren örgüt PKK olmasına rağmen, hayatını kaybeden toplam 113 kişiden 57’si El Kaide saldırıları yüzünden hayatını kaybetmiş. PKK tarafından gerçekleştirilen intihar saldırılarının büyük bir çoğunluğu güvenlik güçlerini hedef alırken, El Kaide saldırılarının tamamı sivillere yönelik. Türkiye’deki bir diğer dikkat çekici veri de kadın intihar bombacısı oranının %27.3 ile dünya ortalaması olan %4.3’ün çok üzerinde olması. 

Türkiye’ye dair veri tabanı 2015 Suruç saldırısından sonrasını henüz içermiyor. Ama biz biliyoruz ki saldırıların esas yoğunlaştığı dönem bu. 2015 yılından itibaren gerçekleşen (ve iki tanesi TAK tarafından üstlenilen) 9 intihar saldırısında toplam 222 kişi hayatını kaybetti. Bu rakam Türkiye’de 1982-2015 yılları arasında intihar saldırılarında hayatını kaybedenlerin iki katına yakın. Bu döneme ait bir diğer önemli değişiklik ise intihar saldırılarının çoğunlukla sivil hedeflere yönelmesi ve ölenlerin çok büyük bir bölümünün sivil olması.

Halihazırda dünyada en fazla intihar saldırısı gerçekleşen 13. ülke durumundayız ve maalesef bu sıralamada hızla yükseliyoruz. Bunun da elbette iki temel nedeni var: Suriye savaşının etkileri/ savaşın bir tarafı haline gelmiş olmamız ve çözüm sürecinin bitmiş/bitirilmiş olması.

Bu veri tabanını ülke-spesifik verilerle destekleyen araştırmalar intihar bombacılarının eğitimsiz, kandırılmış kişilerden oluşmadığını, tam tersine genellikle eğitim düzeyi yüksek; meslek sahibi ailelere mensup ve akıl sağlığı yerinde ve hiçbir intihar eğilimi göstermeyen kişilerden oluştuğunu gösteriyor.

Yine pek çok başka araştırma gösteriyor ki kültürel olarak intihar bombacılığını mümkün kılan en önemli faktör "şehit" söylemi. Bir diğer deyişle intihar bombacılarının eylemlerini açıklayan en önemli mekanizma yüce bir dava ve büyük bir adaletsizliği düzeltmek uğruna şehit olmak. İntihar bombacılarının muhalif kültürde birer şehit, kahraman olarak anılması kendilerinden sonra gelen kuşakların da onları model olarak kabul etmesini mümkün kılıyor.

Adaletsizliğin yüksek olmadığı, toplumsal eşitlik idealinin güçlü olduğu ülkelerde intihar saldırısı bir eylem repertuarı olarak var olsa da asla güçlenemiyor. Toplumsal eşitsizliğin artması ve devlet şiddetin kurumsallaşması güçlü şehitlik kültürü ile de birleşince intihar saldırıları için mümbit bir iklim yaratıyor.

***

Mmembe düşmanı öldürmenin en temel ve mutlak amaç haline geldiği ve siyasetin savaş ya da terörle mücadele kılığı altında cereyan ettiği toplumları açıklamak için nekropolitika kavramını önerir. Nekropolitika yaşayan değil, ölen bedeni şekillendirmekle, onun ölümüne karar vermekle ilgilidir. İntihar saldırıları ise temel işleyiş prensibini yaşatmaktan değil öldürmekten alan nekropolitik toplumların ortaya çıkardığı özgül (ve yok etmeye odaklı) bir şiddet biçimidir. Tam da bu nedenle intihar bombalamalarını durdurmanın tek bir etkili yolu var: ibresini ölüme değil yaşatmaya odaklayan siyaset.