Restorasyon?
Tanıl Bora

Geçen Perşembe, Erzurum’da Çifte Minareli Medrese’nin 4,5 yıldır süren restorasyonunun tamamlanmakta olduğuna dair haber, bu kabil haberlere her zaman eşlik eden bir pürüz içeriyordu: kar ve yağmur sularının tahliyesi için tarihî Medrese’nin duvarlarına döşenen borular, “aslına uygun”luğu bozuyordu ve feci sakil duruyordu. Yetkililer, açıklama yapacaklarmıştı. 

Memlekette restorasyon skandalları, özel muhabir istihdamına elverecek bir istikrar arzediyor. Geçtiğimiz Ağustos ayında Cumhuriyet gazetesi, son birkaç yılın fecaatlarından bir seçki yapmıştı. Eskişehir-Seyitgazi’deki Selçuklu eseri Seyyid Battal Gazi Külliyesi’nin mermer sütunlarının yerine betondan sütunlar yapılmış, içine Amerikan tarzı mutfak yerleştirilmişti mesela. Üsküdar’da Atik Valide Külliyesi’nin şifahanesinin iç bahçesine bakan revakların önü tamamen camla kapatılıp çıkışlara otomatik kapılar konmuştu. Fındıklı’daki Mimar Sinan eseri camiinin önü cam kaplanıp sekizgen yapısı bozulmuş, daha çok bir rezidans ya da AVM’ye benzer hale gelmişti. İznik Ayasofya Orhan Camii’ne tuhaf motifli bir buzlu cam kapı ‘takılmış’, binanın tüm açıklıkları da camla kapatılmıştı. 1200 yıllık Urfa Kalesi, özgün dokuyla alakasız beyaz beton taşlarla ‘takviye’ edilmişti. Ağrı Doğubeyazıt’taki İshak Paşa Sarayı'nın tavanını camla kaplamışlar, bu arada pimapen de kullanmışlardı. İstanbul-Şile’deki Cenevizlilerden kalma 2000 yıllık Ocaklı Ada Kalesi’nin restorasyon sonrası hali “Sünger Bob”a benzetilmişti.   

Bu seçkinin hazırlanmasından sonra da cüretkâr restorasyon tecrübeleri yaşandı. Eylül’de Aspendos Antik Tiyatrosu restorasyonunda beyaz mermer kullanılmış, “yetkililer”, “zamanla taşların orijinal rengini alacağını” belirtmişlerdi. Ekim’de Ankara-Ulus’taki iki bin yıllık antik Roma tiyatrosunun onarılması gereken sıralarının, diğerleri gibi gülkurusu rengindeki taşlar yerine beyaz mermerlerle kaplandığı ortaya çıkmıştı.

“Ne mozayiği ulan!”ı, “Mermer ulan mermer!”i hatırlıyor insan ister istemez…

***

Restorasyon, muhafazakârmeşrep bir kavram. Mimarlıkta, eski, özgün, otantik eserlerin “mümkün olduğu kadar az müdahale ile korunarak onarılması” diye tarif ediliyor ve konservasyon kavramıyla birlikte düşünülmesi gerektiği ikazında bulunuluyor. Konservasyon, yani muhafaza etme. Muhafazakâr mimar-düşünür Turgut Cansever, tereddütsüz, şöyle der: “Açıkça biliyoruz ki, yıktıklarımızdan daha güzel şeyler yapmadık; hiç değilse kalanları korumaya çalışalım”.

Memleketin yakın tarihindeki bütün milliyetçi-muhafazakâr idareler altında, özellikle de muhafazakâr kimliğiyle kibirlenen AKP iktidarı döneminde, bu restorasyon hoyratlığını nasıl açıklayabiliriz peki?

a) İktidarın ve mimarların(ın), yine Turgut Cansever’in deyişiyle, “insanın çevresini kuruşundaki üslûp özelliklerinin bilinci”nden yoksun olmalarıyla mı?

b) Bilhassa muktedir mimarların, postmodernist üslûp serbestîsi ve eklektisizmini alabildiğine abartan bir tür ultra-modernist gönül ferahlığıyla mı?

c) Gayet basit, “it’s economy, stupid!”le ve “inşaat ya resullulah”la mı? (Bilvesile: Narmanlı Han restorasyon projesinin ünlü mimarının söyledikleri, Beyoğlu Kent Savunması’nın mutenalaştırma/soylulaştırma teşebbüsüyle karşı karşıya olduğumuz tespitini ikrar ediyor: “Biraz modernleştireceğiz… kaliteli dükkânlara bakacağız… arz-talep meselesi… piyasa şartlarına uyacaksın…”)

d) Hepsi birden, muhtemelen.

***

Yoksa, e) bir alternatif mimarlık tasarımı ve “üslûp bilinciyle” mi müşerref oluyoruz? Restorasyon mimarîsinde orijinale uygun rekonstrüksiyon yanında “sonradan sezgiyle kurgulayarak rekonstrüksiyon”, “yorumlayıcı rekonstrüksiyon” “reaplikatif rekonstrüksiyon”, “deneysel rekonstrüksiyon” gibi konseptler de var.

Gökçekkent’teki Osmanlı-Selçuklu olma iddiasındaki ibikli hotozlu binalar, şehrin dört istikametten girişindeki şadırvan kılıklı kapılar, belki de kurgusal-yorumlayıcı-deneysel-replikatif rekonstrüksiyonlardır ya da bunların yerli ve millî bir sentezidir. Yetkililerin belki buna da getireceği bir izahat bulunuyordur.

***

Restorasyon, aynı zamanda politik bir kavram. Cumhuriyet'e ve demokrasiye karşı eski rejimin ihyâsını, yani monarşinin yeniden kurulmasını anlatır. Latince restaurare’den geliyor: yeniden tesis etmek. “Karşı-devrim” denen olgunun otantik karşılığı budur. 17. yüzyılda İngiltere’de Stuart hanesinin iktidara dönüşü, 1814-1830 arası Fransa’da Bourbon hanesinin kraliyet dönemi, restorasyon örnekleri (Japonya’daki 1868 Meiji Hanedanı Restorasyonu, aksine, bir modernleşme atılımının başlangıcı). 19. yüzyıl ortasında Almanya ve Avusturya’da Fransız Devrimi karşıtı rejimler de restorasyon hareketi olarak tanımlanır. 20. yüzyılda, İspanya İç Savaşı'nda cumhuriyetçileri yenen Franco’nun, faşizan rejimini meşrulaştırmak üzere krallığı yeniden ihdas etmesi, görece yakın bir restorasyon olayı.

Modern muhafazakârlık, restorasyon fikrine mesafe koymuştur ama. Eski rejimi geri getirmek değil, geleneği yenileyen bir muhafazakâr rejim inşa etme iddiasındadır. Fransa’da faşizan-muhafazakâr düşüncenin banilerinden Charles Maurras “devrime (aydınlanmacı-modernist devrime- T.B.) karşı devrim” yapmaktan söz etmiş, “muhafazakâr devrim” demişti buna. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’da, “gerici” saydığı eski muhafazakârlığa karşı, geleneği yeniden icat ederek, önce “muhafaza etmeye değer şeyleri inşa etmeyi” önüne koyan bir muhafazakâr devrimcilik akımı gelişti. Bu dağınık ve karışık hareketin bazı ideologları, geleneği pirüpak inşa için mevcudu topyekûn düzlemeye hazırdılar. Nasyonal sosyalizmin harcında, bu akımın da payı vardır. [1] Özellikle de Nazilerde hep dikkat çeken, kadim zamanlar mistisizmiyle ultra-modern tutkusunu ‘kaynaştıran’ romantizmde, muhafazakâr devrimcilerin soluğu hissedilir.

***

Türkiye’de İslâmcılık, Kemalist bakış açısından, uzun süre bir restorasyon ideolojisi olarak görüldü. Saltanatın değilse de hilâfetin, hele Osmanlı’nın yeniden ihyâsı, elbette kuvvetli bir özlemdir İslâmcı hareketin bünyesinde. Fakat o özlemler de, çok defa, bir restorasyon tasavvurunun değil de muhafazakâr devrimci diyebileceğimiz bir şevkin güdümündedirler. Bilhassa R. Tayyip Erdoğan’ın politik muhayyilesi ve söylemi, bu istikamette seyrediyor.

***

Nusaybin için ne dedi Erdoğan? “Operasyon sürdürülen” yerler “gerekiyorsa” boşaltılıp tamamen yıkılabilir, sonra yeniden inşa edilebilir… Herhalde “aslına uygun”, ama deneysel ve replikatif rekonstrüksiyona da açık. 

Mimarî restorasyon pratiğimizi bir de bu açıdan düşünsek… “Kadim” eserlere mermer kakan, pimapen döşeyen hoyratlıkta, restorasyoncu olmak yerine muhafazakâr devrimci bir aklın ve ruhun alâmetlerini görebiliriz. 

Yıktığı Sur’dan Yeni Toledo ihalesi çıkartmak, bir yanıyla da budur.


[1] Meraklısı için, bkz. Türk Sağının Üç Hali (Birikim Kitapları, İstanbul 2015, 9. baskı), ilk bölüm.