Başka Kimler Siyaset Yapmasın?
Ela Bilgen

Modern iktidarı elinde tutanların ağız birliği etmişçesine savundukları bir şey var: siyaset yapmak herkesin harcı değildir. Siyaset yapacaksanız derler, bunu yeri belli. Okullar, stadyumlar, sokaklar siyaset yapma yeri değildir! Hazırlıkları yedi sene süren ve 5-21 Ağustos’ta oynanıp biten Rio Olimpiyat Oyunları da bu tartışma içinde geçti. Sporcuların madalyalar için verdikleri mücadeleye, seyircilerin Uluslararası Olimpiyat Komitesi ve Brezilya hükümetine karşı verdikleri siyasallaşma mücadelesi eşlik etti.

Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkanı Thomas Bach kapanış seremonisindeki konuşmasında oyunların ardından Rio de Janeiro’nun artık çok daha iyi bir konumda olduğunu ve Olimpiyatın Brezilyalılara eşsiz bir miras bıraktığını söyledi. Oysa ne Riolular ne de insan hakları örgütleri bu fikri paylaşıyor. Uluslararası Af Örgütü’nün de dikkat çektiği gibi spor organizasyonlarına ev sahipliği yapan ülkelerde, organizasyonların hazırlık sürecinde insan hakları ihlallerinin arttığı görülüyor. Zira yeni tesislerin inşa edilmesi ve altyapı çalışmaları bölgede yaşayanların yerinden edilesine neden oluyor. Hızla tamamlanmak istenen inşaatlar çoğunlukla emek sömürüsüne ya da zorla çalıştırmaya yol açıyor. Bunların yanı sıra güvenlik tedbirleri ve şehrin estetiğiyle ilgili kaygılar, yoksulların yaşamını güçleştiriyor. Öyle ki bu dönemlerde evsizlerin ve sokak çocuklarının keyfi kapatılması, yaşam hakkının ihlaline varan polis şiddetinin uygulanması, ifade özgürlüğünün kısıtlanması gibi durumlara rastlanıyor.

Olimpiyat Komitesi Başkanı’na göre Olimpiyatın eşsiz mirası sayesinde Rioluların artık kamuya açık golf sahaları ve yüzme alanları var. Ne var ki oyunlar için gereken devasa kompleksi inşa etmek için koca bir mahalle/favela (Vila Autódromo) yok edildi, mahalle sakinleri evlerinden oldu. Yıkımdan kurtulabilen mahallelerse yoksulluklarını ziyaretçilerden gizlemek amacıyla uzun beton bloklarla çevrildi.

Komite Başkanı yine gururla Olimpiyat'ın, kamu ulaşım altyapısının iyileştirilmesi için iyi bir fırsat sunduğunu savunmakta. Gerçekten de pek çok yeni otobüs ve metro hattı ulaşıma açıldı ve karayolları yenilendi. Ancak biraz derine bakınca bunların yoksul mahallelere uğramadan, müreffeh muhitler arası bağlantıyı güçlendiren hatlar olduğu, hatta favelaların şehir merkeziyle bağlantısının sınırlandırıldığı görülüyor.

Komite Başkanı ayrıca hazırlık süresince yeni istihdam olanakları, inşaata dayalı yatırımlar ve yeni otellerle turizm endüstrisine yapılan katkı nedeniyle Rio’da sosyal adalete dayalı kalkınmanın en iyi şekilde gerçekleştiğini iddiasında. Ancak diğer pek çok sorun gibi Başkan'ın gözünden kaçan bir konu da Olimpiyat sahası ve civarının ileride mega konut projelerine dönüştürülmesiyle ilgili planların çoktan yapılmış olması. Olimpiyat, ülkenin prestijini bahane eden hükümete, bölgenin yoksul halkını zor gücüyle yerinden etme fırsatını verdi. Af Örgütü raporları, Rio’da Olimpiyat hazırlıklarının başladığı 2009’dan bu yana 2500’den fazla kişinin polis tarafından öldürüldüğünü söylüyor. Elbette bu sayının büyük çoğunluğu yoksul ve siyah gençlerden oluşuyor.

Dolayısıyla oyunların yapıldığı iki haftalık süre için, Rioluların dünyaya haykıracak pek çok şeyi birikmişti. Fakat Olimpiyat başlar başlamaz, bir grup seyirci hükümeti eleştiren tişörtler giydikleri için güvenlik görevlilerince yaka paça stat dışına atıldılar. Konu mahkemeye taşındı ve Brezilyalı hâkim, siyasi görüşlerini barışçıl biçimde dile getirenlerin Olimpiyat alanından çıkarılmasının ifade özgürlüğünün ihlali anlamına geldiğine hükmetti. Ancak Uluslararası Olimpiyat Komitesi, Rio’daki organizasyonu yürüten komite ve Brezilya hükümetinin geri adım atmaya niyeti yoktu. Uluslararası Komite’nin sözcüsü “spor alanlarının, siyasi tartışma platformuna dönüşmemesi gerektiğini” ifade etti. Rio’daki komitenin başkanıysa “spor sahaları siyasi, dini veya ırksal protesto ve manifestoların sergileneceği yerler değildir” buyurdu ve kararı temyize götüreceklerini açıkladı. Üstelik ulusal ve uluslararası komitenin takındığı tutum, anlık bir tepkinin sonucu da değil. Aksine son derece kurumsallaşmış, kemikleşmiş ve siyasal bir tavır. Zira Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından hazırlanan ve Olimpiyatlarla ilgili temel ilkelerin belirlendiği Olimpiyat Şartı’nın 50. maddesinin 2. fıkrası şöyle söylüyor: “Herhangi bir Olimpiyat sahası, tesisi veya ilgili diğer alanlarda her türlü gösteri veya siyasi, dini veya ırksal propaganda yasaktır.”

Olimpiyatların 20. yüzyılın başından bu yana süregelen modern versiyonu, dünyanın hâkim ideolojisi olan liberalizmin jeokültürel yansımalarından biri olarak okunduğunda, organizatörlerin derdinin spora siyaset bulaşması değil, tanım dışı siyasallıkların böylesine geniş kamusal alanlarda görünür hâle gelmesi olduğu anlaşılıyor. Olimpiyatların, Komite tarafından “barışçıl ve daha iyi bir dünyanın inşa edilmesine katkı sunmak” şeklinde tanımlanan amacı, Birleşmiş Milletlerle oluşturulan dünya sistemiyle uyum içinde. “Herkes için spor” hedefi, kadınların da sportif faaliyetlerde erkeklerle eşit düzeyde yer alması, çevre sorunlarıyla ilgili farkındalık yaratılması, gelişmekte olan ülkelere mali destekle eğitim desteği sunulması gibi amaçlar mevcut uluslararası sistemin diliyle oluşturulmuş ve derinlikten uzak hedefler. Olimpiyat Şartı’nın 50. maddesinin açık anlamı yoksulluğun nedenlerine girmeden “herkes için spor”u savunmak, ataerkil toplum yapıları ve kapitalizmin cinsiyetçi yanına değinmeden kadınların da spor yapması gerektiğini ifade etmek, olimpiyat organizasyonlarının ev sahibi ülkelerin yoksul mahallelerini dev inşaat projelerine açmanın bir aracı olduğundan söz etmeden çevre sorunlarını konuşmak “siyasete bulaşmamış” olmaktır. Muktedirler siyaseti bulaşıcı bir şey olarak sunuyor, siyasete girmek içinse devletlerarası örgütlerin kapılarını veya makbul partilerin teşkilat binalarını işaret ediyorlar. Oysa güvenlik güçleri ve polisle dayatılan şiddete rağmen spor salonları ve içinde bulunduğumuz her yer, sıradan insanlar için siyasallaşmanın tam yeri.

Nitekim tüm engellemelere ve stattan çıkarılma çabalarına direnerek elindeki pankartı açan İranlı kadın, kadınların stadyumlara girmelerinin yasaklanmasına karşı olduğunu tüm dünyaya duyurdu ve pek çok destekçi kazandı. Kadın sporcuların başarılarını “erkek gibi yüzen/koşan” kadınlar olarak veren, madalya kazanan kadınların başarısını antrenöründe/kocasında arayan, kadın sporcuların fazla kiloları ve makyajıyla ilgilenen dünya basını karşısında sportif dayanışmanın yanında güçlü bir siyasal dayanışma da sergilendi. Etiyopyalı atlet gümüş madalya kazandığı maraton yarışının bitiş noktasında yaptığı küçük ama siyasal bir işaretle zulme uğrayan Oromo halkının sesini dünyaya duyurdu. Kısaca Rio Olimpiyat Oyunları, yalnız organizasyonun maliyetini yüklenen Brezilyalıların değil, tüm dünyadan tahakküm karşıtı insanların, olimpiyatların liberal ruhunu ezip geçen haykırışları için son derece sportif ve son derce siyasal bir zemin sundu.