Hızlı Yıkım
Polat S. Alpman

İsmet Özel, Tahrir Vazifeleri’nde “Önce yap, sonra açıklarsın” diyordu. Önce yapıp sonra açıklamak, önce asıp sonra yargılamak gibi olumsuz bir çağrışıma sahip. Fakat Özel, bu parolaya olumlu bir anlam yükler, “fırsatı kaçıracağın için değil” der, önünde yılgınlık göstereceğin her kimsenin bir zorba veya zorba adayı olması yüzünden” önce yap, sonra açıklarsın. “Yılmadan, bilgece ve tutkuyla” yapmaktan söz eden İsmet Özel’in bu nasihati, yapmanın aciliyetiyle açıklamanın gerekliliği arasındaki gerilimi yapmaktan yana tavır alarak çözmeyi teklif eder.

“Yeni Türkiye” olarak dile getirilen memleketin meramını anlatan bu cümle, onun sloganlarından biri olarak kabul edilebilir.

Çünkü açıklamak bir sorumluluk ifadesidir. Sorumluluk sahibi olan açıklama yapma zorunluluğu hisseder. Açıklamak yan yana, peşi sıra cümlelerin hamasetle dizilmesiyle yapılamaz; bir bilgi, irfan ve maharet gerektirir. Yaptığını, yapmakta olduğunu, yapacağını, yapılması gerektiğine inandığın, ikna olduğun şeyi karşındakini de ikna etmek üzere sunmak gerçek bir beceri ister. Açıklama yapmak, açıklayacağın şeyi, kendisiyle açıklayamayacağın durumdur, totolojiyle yapılamaz. Açıklama, açıklanan mesele her neyse, onunla ilişkili olgular sunularak yapılabilir. Bir olguyu o olguyla ilgisi olmayan malzemelerle açıklama çabasına absürt denir. Söylemek, açıklamak değildir. Anlatmak, açıklamak değildir. Açıklama yapmak sahip olduğun değerleri masaya dökmek, metafiziğin sonsuz çağrışımlara sahip deryasında gezinmek değildir. Açıklama yapmak metafizik kaldırmaz. Metafizikle açıklama yapılmaya başlandığında her an bir başka metafizikle açıklama berhava edilebilir.

Yapmak da metafizik kaldırmaz, daha yalındır. Yapmak daha kolaydır, denilemez. Hatta çoğu zaman yapmak, açıklamaktan daha zordur. Yapmak irade ve imkan gerektirir. Yapmak hesap vermeyi, açıklama yapmayı peşinen kabul etmek anlamına gelir. İrade gösteren iradesinin sonuçlarını peşinen kabul etmiştir. Eldeki imkanlarla yapılması gerektiğine inanılan neyse onu yapmak ahlaken doğrudur ve yapan, yaptığını açıklamakla mükelleftir. Hele yaparken kullanılan irade ve imkanlar yapana emanet ise... Gerekçesi ne olursa olsun her yapma eylemi bir diğerini etkilediği anda açıklama zorunluluğu ortaya çıkar. Yapmak bir bilgi ve maharet gerektirir ama her zaman irfan gerektirmesi gerekmez. Bu nedenle irfandan yoksun amellerin neden olduğu kötülükler, basiret ve feraset içeren başka türlü amellerle telafi edilmek zorundadır. Yapmanın çaresi yine yapmaktır ama başka türlü amel ederek...

Yeni Türkiye, yapmakla açıklamanın birbirinden ne kadar farklı durumlara işaret ettiğini göstermesi bakımından oldukça manidar. Yıkmak üzerine kurulu bir yapmak anlayışı açıklamaların temasına dönüştüğü için her yapılan bir başkası tarafından yapılmış olanın yıkılması üzerine kurulu. Sembolik etkisi ön planda olan bir yıkım seferberliğinin sürdürülmesi, bir eserin ya da inşanın yıkılmasından ya da AKM gibi atıl hale getirilmesinden daha sahici bir Türkiye hikayesi.

Yapmak bir açıklama konusu değil. Yapmak, yapanın kendisiyle özdeşleşmiş bir oluş hali artık. Yıkmak da öyle... Yurttaşlar muhafaza edecekleri hiçbir gerçek değere sahip olmayan seçmenler olmakla homo-politicus olmak arasında tercihlere zorlanırken, hızla yıkılan ve yapılan bir ülkenin içinde debelenir halde yaşamaya devam ediyorlar. Çünkü yeni Türkiye’de yapmak, açıklama gerektirmiyor. ‘Önce açıkla, istişare et, izah et, ikna et, sonra yap’ bile değil.

Önce yap, sonra açıklamasan da olur.

Çünkü eski olan her şey kötü, daha eski olan her şey çok iyi.

Türkiye’nin yeni sembolik mevzi savaşının Kemalizm’den günümüze, AKP’li yıllara geldiği hikayenin kısa tarifi bu. Yıkım o kadar hızlı ki yerine konulması istenen hiçbir sembol kendine anlamlı bir yer edinemiyor. Yıkılanın bıraktığı boşluğu dolduramadığı gibi sığamadığı anlamın cılkını çıkartıp bir çeşit anlam iltihaba dönüşüyor. Belki de bu yüzden ‘önce yap’mak aciliyetinden yöneticilerin kurtulması için daha çok bağırmak gerek. Yıktıklarının ya da yıkıntıların üzerine yaptıklarının aslında bir sonraki yıkımın nesnelerine dönüştüğünü daha çok açıklamak gerek. Israrla görmeye direnilmesine rağmen tekrar tekrar vurgulamak gerek; kendi geleneğini icat etmek için ölesiye uğraş vermenin kendisi, hızla kendi sembolik yıkımını üreten bir sürece dönüşüyor. Aşırı sembolleştirme, her şeye, her tarihe, her olaya kendisinden daha büyük anlamlar yüklemek en nihayetinde sembolün var olmasına neden olan gerçekliği buharlaştırıyor.