Popülizmin 'Bilgi'si
Murat Belge

Bir zamanlar (adına “feodal” dediğimiz zamanlar) insanlar kabaca ikiye ayrılırdı: kanı soylu olanlar ve olmayanlar. Servet, soylu olanların elindeydi. 

Bugün bu “kan” kavramına, “soylu” kavramına ne kadar “gerçeklik” tanırız? Hiç! Ama o zaman tanınırdı. Çünkü “kılıç” da soylu olduğunu iddia eden tarafın elindeydi.

Zamanla bu durum değişti: insanları “kan” değil, “sermaye” ayırmaya başladı. “Kan” gibi uydurma bir ayraçtan daha gerçek, daha somut bir şeydi bu. Var ya da yok. Tabii bu kadar “siyah-beyaz” olmadı hiçbir zaman. “Ara tabakaları” vardı; bunlar oldu mu işler çapraşıklaşır. Nitekim erkenden başladı çapraşıklaşmaya.

Bu dönemde dünyanın geleceğinin elinde sermaye olanların değil de, olmayanlara bağlı olduğu söylendi ve bunun uzun boylu teorisi de yapıldı.

Gelgelelim, bu teoriler üzerine oturtulan pratik öngörüyü doğrulayamadı. Olanlar ile olmayanlar (yani “servet”i), itişir kakışırken bir başka etken işlerin içine karışır oldu: bilgi.

Bu şekilde değişmeye başlayan dünyada her şey yerinden oynadı. Sermaye sermaye olmaktan çıktı; emek, “kol emeği” diye yüceltilen “moment”, yerini gitgide robotlara kaptırıyor. Uzun hikâye ama gözümüzün önünde geçtiği için biliyoruz.

“Bilgi” kolay erişilir bir şey değil. Dolayısıyla, eski dünyada sermaye tarafında olanın bilgi edinmesi daha kolaydı. Bilgi edinen de sermaye tarafında kalmayı çok zaman tercih ediyordu. Ama her zaman böyle olmuyordu. Sermayesi olmayanın bilgi sahibi olmasına imkân veren gelişmeler başlamıştı.

Uzatmayayım, bugünlere geldik. Yeni ayraç “bilgi”. Erişimi de, görünüşte, kolaylaştı. Her türlü âlet edevat, görünüşte, emrimizde. Bas düğmeye, bütün bilgiler gelsin. “Bilgi Çağı”na girdik. Bunun gerçek anlamı, bilgisizliğin kol gezdiği bir dünyada yaşamaya başladık. Bugün (geçici olduğunu umduğum) egemenliğini ilân etmiş olan “modern popülizm” böyle bir temel üzerinde yükseldi.

Geçenlerde T24’te yazdım: bilginin gerçek bilgi olmadığı bir toplumda “demokrasi”nin “demagoji”ye dönüşmesi kaçınılmazdır. Şu anda olan da bu. 

Bir yanda gerçekte ne olduğunu bilenler var. Dünya onların elinde. Ne olduğunu en iyi bilenler olduğu için ne olabileceğini de en iyi onlar tahmin edebiliyor. Ama bütün “bilen”lerin, bilgi dünyasında yaşayan herkesin onlarla aynı cephede olduğunu söyleyemeyiz. Bir de ne olması gerektiğine dair farklı fikirleri olan kesim sözkonusu. İnsan haklarını, eşitliği, özgürlüğü ciddiye alanlar bunlar. Çoğu, eski dünyada geleceğin sermayesi olmayanlara bağlı olduğuna inanmış, bunu savunmuş (ya da o yerlerden feyzalmış) kişiler.

Ancak, yeni koşullarda, “sermayesi-olmayanlar”, bu büyük kalabalık, bu “ikinci bilen türü”nün yanında değil. Bu türün “insanlık” dediği yerde onlar “ben” diyorlar. Gidişten hoşnut değiller, şikâyetleri çok. Ama bu itirazlarının hepsi gelip bir “ben”de kilitleniyor: “Ben daha zengin olmalıyım, beni kimse rahatsız etmemeli, benim evim, benim arabam,” v.b.

Ve onlara “Sen” diye hitap edebilen, bunu yaptığına bir şekilde onları inandıran siyasiler türedi. “Tam benim düşündüğüm gibi konuşuyor” diyor adam, Trump’a veya Le Pen’e baktıkça, onları dinledikçe. Bu bir “lisan-ı hafî”, popülist önder ile popülist yurttaş/seçmenin anladığı ve konuştuğu bir dil.

Daha önce yazdığım bir şey var. Çağ değiştikçe faşizmin bir zaman nirengi noktası gibi görünen tutamak noktaları değişebilir; örneğin ırkçılığın modası geçebilir; ırk değil de “kültür” belirleyici olabilir v.b. Ama bir şey var ki değişemez: anti-entelektüalizm. Çünkü bir “entelektüel” varsa, var olduğu sürece, faşizmin anlattığı her şeyin çöp olduğunu söyleyecektir. Onun için faşist de her zaman, bir yerde, onu baş düşman olarak görecektir.

Yeni popülizm de hiç şaşmadan bunu yapıyor. Yeni iletişim teknolojisi de buna imkân hazırlıyor (bu şekilde kullanıldıkça imkân hazırlamayı da sürdürecek). Darwin’in doğru olup olmadığı ya da Müslümanlar’ın Küba’da cami yapıp yapmadığı falan yerin kaç kere “tıklandığına” göre belirlenecekse, dünya bunu yadırgamaz hale geldiyse, popülist-faşizm entelektüelleri yendi ve saf-dışı etti demektir.

İş o raddeye gelir mi, bilmiyorum, ama gelmesi için elinden geleni ardına koymayanlar var. Onlar da, gerçekten, “artlarına koymak” istemeyeceklerdir, çünkü arkalarında epey bir kitle desteği var.