Obama’nın Son Emri
Ela Bilgen

Donald Trump’ın başkanlık koltuğuna oturmasına günler kaldı ama Obama o koltuktan sessizce ayrılmaya niyetli görünmüyor. Aslında Obama döneminin son ayları önemli politik hamlelerden uzak geçti. Kritik sorunlara ilişkin kararlar yeni yönetime bırakıldı. Ancak 8 Kasım’da gerçekleşen seçimin hemen ardından Obama belki de son ciddi talimatını verdi. Son sekiz yılını geçirdiği Beyaz Saray’dan ayrılmak üzere olan Başkan istihbarat birimlerinden, Trump’ın beklenmedik zaferiyle sonuçlanan ABD başkanlık seçimlerine dışarıdan herhangi bir müdahale olup olmadığının soruşturulmasını istiyordu. Zira seçimlerden hemen önce Demokratik Ulusal Komite yetkililerine ait binlerce e-posta WikiLeaks’te yayınlanmış ve partisinin başkan adayı Hillary Clinton’ın itibarını zedeleyen tartışmalar alevlenmişti. Obama yönetimi bunun arkasında Moskova’nın olduğundan emindi. Nitekim daha soruşturma nihayete ermeden, ülkedeki 35 Rus diplomatın sınır dışı edilmesi de dâhil ciddi yaptırımlar uygulanmaya başladı.

Başkan’ın emriyle harekete geçen CIA, FBI ve NSA soruşturma sonunda ortak bir rapor hazırladı. 5 Ocak’ta Obama’ya, 6 Ocak’ta Trump’a sunulan rapor ilkini memnun ederken ikincisini kızdırdı. Gizli olmayan kısımları kamuoyuyla paylaşılan raporla dile getirilen üç önemli nokta var. İlki, ABD’nin en saygın üç kurumu da Rusya tarafından seçime müdahale edildiğinden kesinlikle emin. Üstelik Sovyetler Birliği de hesaba katıldığında bu müdahale Moskova’nın, ABD öncülüğündeki liberal demokratik düzene zarar vermek amacıyla giriştiği en saldırgan faaliyet olarak tanımlanıyor.

İkincisi, seçime nüfuz etme yönündeki talimatın doğrudan Vladimir Putin tarafından verildiği açıkça dile getirilmekte. Putin yönetiminin amacının kamuoyunun ABD demokrasisine duyduğu güveni sarsmak, Hillary Clinton’ı karalamak ve onun seçilme şansını düşürmek olduğu belirtiliyor. Ayrıca Putin ve Rus hükümetinin Trump yönünde açık bir tercih sergilediği de vurgulanıyor.

Son olarak raporda Rusya’nın, Demokratik Ulusal Komite’nin ağlarına Temmuz 2015’ten bu yana erişim sahibi olduğu bilgisine yer verilmekte. Komite ise Haziran 2016’da, sistemlerine sızıldığını fark ettiklerini ve bu nedenle özel bir siber güvenlik şirketiyle çalışmaya başladıklarını duyurmuştu. Şirket de sisteme giren ‘hacker’ların Rus hükümetinin istihbarat servisleriyle yakından bağlantılı olduğunu ve Rus hükümetinin çıkarına çalıştığını iddia etmişti.

Raporun ardından Obama yönetimine, Temmuz 2015’ten bu yana neden harekete geçilmediği sorusu soruluyor. Gerçekten de bu soruyu haklı çıkarır biçimde bir şeyler yapmak için adeta Demokrat Parti Komitesinin açıklamasını beklenmiş durumda. Komite’nin iddiaları önce sözlü ve yüzeysel biçimde Başkan ve Savunma Bakanı gibi üst düzey isimler tarafından tekrarlanmış, daha sonra İç Güvenlik Bakanlığı ve CIA daha kapsamlı bir açıklama yapmıştı. Açıklamada bir yandan Komite’ye yapılan siber saldırılarda Rusya’nın rolü olduğundan “neredeyse” emin olunduğu söylenmiş ve saldırıların Moskova’nın en üst düzey isimlerinin emriyle gerçekleştiği belirtilmişti. Diğer yandansa Rus saldırılarının oy sayımını ve seçim sonuçlarını etkilemesinin son derece zor olacağı ifade edilmişti.

Bu açıklamaların ortak noktası, elde yeterli kanıt olmadığından tam bir kesinlikle konuşulamamasıydı. 6 Ocak’ta açıklanan rapor daha önce söylenenleri, hatta Demokrat Parti’den duyulan ilk ifadeleri tekrarlar nitelikte. Yeni tarafı bu kez kesin konuşulması ancak Trump’ı haklı çıkarırcasına kanıtlardan bahsetmek yine mümkün değil. Gerçekten de raporun en zayıf yönü müdahalenin arkasındaki ismin Rusya olduğuna dair somut delillerin sunulmaması. Raporu hazırlayanlar bu durumu, “hassas kaynakların ve yöntemlerin açık edilmemesi ve daha sonrası için istihbarat toplama kapasitesinin tehlikeye atılmaması” gerekçesiyle açıklıyor ve raporun kamuoyuyla paylaşılmayan bölümlerinde gayet somut delillere yer verildiğini iddia ediyor.

Bir diğer zayıf nokta da Rus müdahalesinden ve Moskova’nın Trump’ı desteklediğinden kesinlikle emin olunmasına rağmen, bu müdahalenin oy sayımını etkilemediğinin de aynı kesinlikle ifade edilmesi ve seçim sonucunun sorgulamaya kapalı olduğunun vurgulanması. Nitekim sonuçların Rus etkisiyle belirlendiğini kabul etmek Trump’ın meşruiyetinin sorgulanması sonucunu doğuracak. İstihbarat birimlerinin Obama’yı memnun ederken yeni başkanı kızdırmaktan da çekiniyor olması anlaşılır. Ama daha da önemlisi bu kabul, ABD karşısında Rusya’nın zaferi anlamına gelir ki bu da raporu hazırlayanların meşruiyetinin sorgulanmasını gerektirir. Üstelik böyle bir durum savaş sebebi de sayılabilir ki Senato Silahlı Hizmetler Komitesi Başkanı da bunu dile getirdi.

Bu açılardan değerlendirildiğinde Obama’nın giderayak ülkenin en temel üç kurumunun başına ciddi bir dert açtığını söylemek mümkün. Aynı şekilde raporun savını temellendirmekteki yetersizliklere bakarak üç eski kurdun güçten düştüğünden şüphe etmek de yersiz olmaz.

Trump’ın İlk Dersi

Trump açısından bakıldığında rapordan duyduğu rahatsızlığın bir nedeni zaferine gölge düşürmesiyse diğer nedeni de Rusya’yla kurmakta olduğu yakın ilişkinin zedelenmesi tehlikesi. Rusya’nın ABD dış politikasındaki pozisyonunun Trump’la birlikte değişeceği, hatta Çin’e karşı Rusya’yla işbirliğine girilebileceği ihtimali konuşulmakta. Trump’ın Tweeter’da Putin’e düzdüğü övgüler ve seçim kampanyası sırasında Hillary Clinton’ı Putin’den daha “öteki” gören tutumu ciddiye alınmayabilir ama dışişleri bakanlığı için seçtiği isim ciddi bir gösterge. Senato’dan onay alabilirse Trump’ın dışişleri bakanı, Rus enerji sektörüne katkıları dolayısıyla Putin’in elinden dostluk nişanesi almış olan ExxonMobil’in başkanı Rex Tillerson olacak.

Trump yeni görevine eski bir alışkanlıkla başlıyor ve dünyayı düzenlemeye girişiyor. Ancak değişen koşullarda, alışkanlıkları değişmeye başlamış olan Rusya’nın bu düzen içinde kendisine biçilen role ne tepki vereceğini göreceğiz. Trump’ın Rus sempatisinin Avrupa’daki müttefiklerinde yarattığı huzursuzluğu görmek içinse beklemeye gerek yok. Trump’a kadar ABD ile Avrupa Birliği ve Avrupalı NATO ülkeleri için Rusya’nın “düşman” konumu siber dünyada da bakiydi. Nitekim Obama’nın hazırlattığı raporda da tehdidin yalnız ABD üzerinde olmadığı belirtiliyor ve “Moskova’nın, ABD başkanlık seçimini hedef alan ve Putin’in emriyle gerçekleştirilen bu operasyondan çıkardığı dersleri, gelecekte ABD müttefikleri ve onların seçim süreçlerini etkilemek de dâhil dünya çapında gerçekleştireceği müdahalelerde kullanacağı” değerlendirmesinde bulunuluyor. 2017’nin Fransa ve Almanya için seçim yılı olduğu düşünüldüğünde raporun uyarılarının ilk muhatapları da açığa çıkmakta.

Obama yönetiminin siber saldırılarla ilgili düzenlemeleriyle NATO ve AB bünyesinde alınan kararlar paralel gitmekteyken Trump’ın olası bir politika değişikliğine gitmesi, Almanya başta olmak üzere Ukrayna meselesi gibi nedenlerle Rusya’dan yakın tehdit algısı içinde olan AB ülkelerinin tepkisine yol açacak.

Obama’nın büyük bir ciddiyet ve sertlikle değerlendirdiği raporun, yansıtıldığı kadar sansasyonel bilgilere yer verdiğini söylemek zor. Zamanlaması bakımından da hedef tahtasındakinin Putin değil Trump olduğu anlaşılıyor. Raporun iç ve dış basında gördüğü ilgiye ve Trump’ın ulusal ve uluslararası çapta çektiği tepkiye bakılırsa Obama son hamlesiyle amacına çoktan ulaştı. Demokrat Parti’nin e-postalarıyla ortaya dökülen usulsüzlükleri artık kimse konuşmuyor. Tecrübeli Başkan, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri tüm güçlü hükümetlerin rutini haline gelen uygulamaları yeni bir raporla yepyeni bir saldırı gibi sunmayı ve bu yolla kendisinin ve partisinin güvenilir konumunu korumayı başardı. Kendini, ülkesinin saygın kurumlarının söylediklerindense Moskova’ya inanan tecrübesiz başkan durumuna sokan Trump’ın ise bu politik incelikleri öğrenmek için biraz zamana ihtiyaca var.