Geçin Çözümleri, Soru(n) Neydi?
Ela Bilgen

Yüzlerce kişinin isminin yer aldığı ekli listelerinin uzunluğu bir yana, ana metni bir sayfadan ibaret 686 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle bir gecede 330 akademisyenin işine son verildi. Pek çok okulda bahar dönemi henüz başlamış, hocalar derslerini açmakta, öğrenciler ders seçmekteyken…

En büyük kayıplardan birini yaşayan Ankara Siyasal için olağan hallerde hocaların ders hazırlığında, öğrencilerin kayıt telaşında, fotokopicinin güncel not peşinde, kantincininse tost ekmeği stoklamakta olduğu, her zamankinden biraz daha hareketli ama sıradan bir hafta olmalıydı geçtiğimiz hafta. 7 Şubat gecesi gelen haber, içinde bulunulan halin olağan olmadığını hatırlatıp Cebeci ahalisinin ilk haftasını biber gazına boğdu.

1 Eylül 2016’daki KHK’yla başlayan ihraçlar 686’yla birlikte fakültelerde hoca bırakmama noktasına geldi. Rutin akademik faaliyeti kökten bitiren bu kararname böylece akademideki özgürlük mücadelesini de ateşlemiş oldu. Nitekim “O son KHK’yı çıkarmayacaktınız!” yazıyor öğrenciler tarafından duvara asılan bir kartonda da.

Siyasal’ın üzerindeki iktidar baskısının son dalgası KHK’lardan ibaret de değil. Özellikle 2016 başından itibaren sınav soruları ve ders için okutulan kaynaklar yüzünden hocalar, Yeni Akit ve muadillerinin nefret söylemlerine, hukuktan taviz vermeyen (!) yargı makamlarının soruşturma ve davalarına, işgüzar Rektör’ün tacizlerine, yıllardır verdikleri derslerin ellerinden alınmasına, İnsan Hakları Merkezi gibi fakülte yapılarının rektörlüğe bağlanmasına maruz kaldılar. En kötüsü de ses ve görüntü kaydına imkân veren teknolojik gelişmenin, akademik etiğin kaybolmasına eşlik ettiği bir dönemde kendi sınıflarında, kendi öğrencilerinden gelebilecek tehditlerin boğucu havasında ders yaptılar.

Hâlbuki derse girerken tüm kutsalların (azizlerin, hazretilerin, sayınların, âlilerin) kapıda bırakılması gerektiğidir Siyasal öğrencisinin daha ilk sene, ilk derste öğrendiği. Bazen şaşkınlık, bazen öfkeyle, çoğu zaman da boşluğa düşmüşlük hissiyle… Çünkü kapıda bırakılan değerlerin yerine (muhtemelen Yeni Akit’in, savcıların, Rektör’ün zannettiği gibi) “sakıncalı ya da makbul” yeni bir değer/ideoloji koymaz o ders. Bütün bunların yerine gelen yalnız soru sorma becerisi/arzusudur. Öyle ki, somut cevaplara ulaşmadan boyna sorulan sorulardan sıkılıp isyan eden öğrenciler de olur zaman zaman. Ne de olsa bildiğimiz dünyada geçerli olan “çözüm”lerdir. Soru soran değil, “çözümle gelen” sivrilir.

“Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler kamu görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır.” diyor 686 Sayılı KHK. Kerem Hoca da bahsedilen yapı, oluşum ve grupların ne olduğunu, bu gruplara iltisakı olmanın, bunlarla irtibatı olmanın nasıl gerekçeler oluşturduğunu sormuş. Oysa bildiğimiz dünyanın bizden istediği terör nedir diye sormadan terörist ilan edileni terörist bellememiz. Dünya üzerindeki 200 küsur ulusal hukukun genelgeçer bir tanım bulamadığı, Birleşmiş Milletler’in, Avrupa Birliği’nin tanımlamaktan özenle kaçındığı terör kavramına, Kerem Hoca’nın aksine, açıklamalar bulup yazıyor “çözüm odaklı” akademisyenlerimiz. Meslektaşlarının neyle ve ne için suçlandığı sorusunu es geçip muktedirin arzu ettiği her şeyi içine alabilecek kadar geniş terör tanımları üretme yarışındalar.

Siyasal’da ise sınıflar, kütüphaneler boş bu ara. Akademisyenler bilinen anlamda üretken değil. Öğrenci, hoca koridorda, bahçede. “Sayın”larımızın şanlı isimlerini taşıyan, Osmanlı ve Selçuklu’yu betonda görme hevesinin bol aynalı, parlak yapılarına değil hocalarımıza ihtiyacımız var, diyorlar. Çözüm peşinde değiller. Çözmeye de çalışmıyorlar. Tüm sorular sorulmadı çünkü henüz. Sormaya, sorgulamaya devam. İnattan, direnmekten, eyleme arzusundan da değil sadece, 157 yıllık alışkanlık.


[1] Kerem Altıparmak, “OHAL Komisyonu Etkili Bir Hukuk Yolu mu?”, 31 Ocak 2017, link