ABD’ye Özgü Kavramlar Sözlüğü – “Litigious Society”
Kenan Erçel

“Litigious”, birilerini dava etmeye hevesli, hakkını avukatlar aracılığıyla aramayı seven manasında bir niteleme. Dava açmak anlamındaki “litigate” kelimesinden türetilme. “Society” ile birleştirince dava-şinas toplum olarak çevirmek mümkün herhalde. Yani, birbiriyle mahkemelik olmaya teşne millet.

ABD yapımı film ve dizilerde sıklıkla duyduğumuz bir repliktir: “Seninle mahkemede görüşürüz”. İhtilafların orman kanunlarıyla değil de hukuki yöntemlerle çözülmesi alışkanlığını yansıtması bakımından ABD toplumu adına olumlu bir kavram denebilir belki ve fakat dava-şinas sıfatı bir aşırılığa işaret ediyor aslında; zira irili ufaklı her türlü anlaşmazlığı mahkemeye götürme refleksi toplumsal hayatı zorlaştıran bir takıntı raddesine varabiliyor. 

Örneğin, ABD’de “ambulance chasers” (ambulans takipçileri) diye bilinen avukatlar var. Bu lakapla anılmalarının nedeni Türkiye’deki gibi yoğun trafikten ambulans arkasına takılarak sıyrılmaya çalışmaları değil, muhtemel bir tazminat davası müştekisi olabilecek kazazedeye veya ailesine sıcağı sıcağına ulaşma yöntemi olarak ambulans kovalamaları. Hepsi ambulans kovalamasa da acil servislerde, hastane koğuşlarında elde kartvizit müşteri arayanları çok. Bir trafik kazasındaki boyun incinmesinden onbinlerce dolar tazminat koparıp o meblağdan hatırı sayılır bir komisyon almaya çalışan bu uyanıkların derdi bir adalet arayışına hizmet etmekten çok bir mağduriyetten kâr amaçlı istifade etmek. Diğer bir deyişle, bir adalet arayışı talebini karşılamaktan ziyade o talebi sunî bir şekilde yaratmaya, şişirmeye odaklı ticaret. 

ABD’de bu tür vakalara ilk akla gelen örneklerden biri ünlü “McDonalds sıcak kahve” vakası. 1994 yılında McDonalds’dan aldığı kahve arabada üzerine dökülünce haşlanan yaşlı bir kadının açtığı tazminat davası uzun yıllar fırsatçılığın sembolü oldu. Hareket halindeki arabada sıcak kahveyi üzerine döktüğü için kahveyi aldığı işletmeyi sorumlu tutacak ve milyon dolarlık tazminat davası açacak denli arsız insanların hukuk sistemini suistimaline dair ibretlik bir hikâye olarak anılageldi söz konusu hadise. Ve fakat zaman içerisinde ortaya çıkan detaylar davacının sanıldığı kadar haksız olmadığını gösterdi. Kahvenin, vücudun önemli bir kısmında 3. derece yanığa sebebiyet verip sekiz gün hastanede kalmayı ve cilt naklini gerektirecek denli sıcak servis edilmiş olması McDonalds adına en hafifinden ihmalkârlıktı. Davacı kadının derdiyse bu ihmalkârlığı servete tahvil etmek değil, sağlık masraflarına karşılık 20 bin dolar tahsil etmekti. McDonalds’ın bu meblağı ödemeye yanaşmaması üzerine başlayan uzun hukuk mücadelesi sürecinde bir ara jürinin takdiriyle 2.4 milyon dolara kadar çıkan tazminat miktarı nihaî kararda 640 bin dolara düşürüldü. McDonalds’ın temyize gitmesi üzerine taraflar tam rakamı bilinmeyen daha düşük bir meblağda anlaştılar. [1]

Ambulans takipçileri, yanık vakası demişken ABD’de en çok davaya konu olan kurumlardan birinin hastaneler olduğunu belirtelim. 2010 tarihli Harvard Kamu Sağlığı Okulu araştırmasına [2] göre hatalı tıbbî muamele (malpractice) davalarının yıllık bedeli 55.6 milyar dolar! Gerçi bunun çok büyük bir kısmı (45.6 milyarı) ödenen tazminatlar değil, o tazminatlara önlem olarak doktorların gereksiz yere giriştikleri işlemler (örn., röntgen, ultrason). “Defansif tıp” (defensive medicine) diye bilinen bu uygulamada sonradan ihmalkârlıkla itham edilip yüklü tazminat ödemekten çekinen doktorlar gerekliliğine inanmadıkları halde sırf tedbiren hastaları ilave tahlillere, ikinci görüş almaları için mütehassıs doktorlara yönlendiriyorlar. Söz konusu araştırmaya göre tazminat davaları ile o davalara önlem mahiyetinde yapılan fuzuli işlemlerin bedeli ABD’deki toplam sağlık harcamalarının %2.4’ünü teşkil ediyor. Şimdilerde Trump’ın iptali için uğraştığı Obama’nın sağlık reformunun (Affordable Care Act) ilk gündeme geldiği yıllarda Cumhuriyetçiler’in reform namına edebildikleri tek kelam bu türden davaları zorlaştıracak yasal düzenlemeler yapmaktı. [3] Daha köklü ve elzem reformlardan hedef saptırmak için Cumhuriyetçiler’in kullandıkları bir argüman olması söz konusu tıbbî harcamaların toplumsal maliyetinin yüksek olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Tabii ki, bir hastahaneden —ya da McDonalds gibi bir kuruluştan veya bir bireyden— hesap sormak için avukatlara, mahkemeye başvurmak bazen zaruri olabilir. Türkiye’deki hastane basıp doktor, hastabakıcı dövme hadiseleri ya da yakın geçmişin çek-senet mafyası göz önüne alındığında ihtilafların hukuki yöntemlerle çözülmesi kuşkusuz çok daha muteber. Ve fakat yukarıda değinildiği üzere “litigious”, hukuki hak arayışının dozunun kaçtığı durumları nitelendiren bir kavram. Herkesin gerekli gereksiz antibiyotik kullanmasının toplum genelinde sağlığı olumsuz etkilemesi benzeri bir şekilde dava enflasyonu da toplumdaki adalet duygusunun zayıflamasına, aşınmasına sebep oluyor. Ve antibiyotik kullanımındaki kısır döngü gibi adalet duygusu aşındıkça da daha çok insan çareyi avukatlarda buluyor.

ABD’de avukatların ikinci el araba satıcılarından sonra en az güvenilir meslek sahiplerinden biri olması bu aşınmanın emarelerinden. Avukatlığın ABD’deki popüler algıdaki yerine tercüman olan bir şakayla bitirelim. Soru: Soğan ile avukat arasındaki fark nedir? Cevap: Soğanı kesince ağlarsın. 


[1] Bu vakayı inceleyen başarılı bir belgesel için bkz. Hot Coffee (HBO, 2011). 

[2] https://www.forbes.com/sites/rickungar/2010/09/07/the-true-cost-of-medical-malpractice-it-may-surprise-you/#4b88aa822ff5

[3] “Tort reform” diye bilinen bu yasal düzenlemelerden maksat tazminat davası konusu edilebilecek durumları ve tazminat miktarlarını sınırlandırmak.