Iraklı Kürtlerin Referandumu: Uzun İnce Bir Yolun Başı mı?
Mete Çubukçu

2003 Amerikan işgali sonrası Irak'ın göreceli olarak istikrarlı tek yapısı olan Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ya da Irak Kürdistanı, kurumsal temellerini ilk Körfez savaşından, 1991'den sonra atmıştı. İlk savaşta ABD, Saddam Hüseyin yönetimini Irak’ta tamamen devre dışı bırakmayı göze alamamış ancak uçuşa yasak bölge uygulaması ile Kürt bölgesini bir anlamda korumaya almıştı. Irak Kürt Parlamentosu da o yıllarda kurulmuştu. O yıllarda henüz ayakları üzerinde duramayan Iraklı Kürtler kendi içlerindeki sorunları da çözememişti. Ekonomik olarak bölgenin güçsüz, askeri açıdan kendini koruyacak nitelikte olmaması sonucu ve tarihsel bakış açısı neticesinde civar ülkelerin Kürt yönetimine bakışı da mesafeli hatta küçümseyiciydi. Bu yaklaşım belli oranlarda hâlâ geçerliliğini koruyor. 

1990’lı yıllar “Kürtlerin bağımsız bir devlet” fikrini yeniden filizlendirdiği dönemlerdi. Bu fikir aslında hiçbir zaman geçerliliğini yitirmemiş ancak konjonktür gereği geri plana itilmişti. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi başkanı Mesut Barzani, sağlığında KYB lideri ve Irak eski Cumhurbaşkanı Celal Talabani “bağımsız Kürt devletinin her Kürt’ün hayali olduğunu ancak koşulların olgunlaşması gerektiğini” defalarca tekrar ettiler. Uygun koşullar oluşmuş olmalı ki Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi 25 Eylül’de bağımsızlık referandumu oylamasına gidiyor. Sonuca göre hemen bir devlet ilan edilmeyecek olsa bile, referandum kararı ve zamanlamasına yönelik içeriden ve dışarıdan eleştireler üzerine Bölgesel Yönetim Başkanı Mesut Barzani'nin "uygun zaman için ne kadar daha beklemek gerekecek?" dediği biliyor.

Neden Şimdi? 

Referandum iç ve dış konjonktürün bölgesel yönetimi birçok açıdan sıkıştırdığı bir döneme denk geliyor. Ortadoğu’da sınırların yeniden tartışıldığı, Suriye ve Irak’ın geleceğinin belirsizliği birçok bölgesel karmaşayı da tetikliyor. Kürt bölgesinin bağımsızlığının oylaması, bir anlamda, “dünyanın dikkatinin başka sorunlara çevrildiği bir dönemde” gerçekleşecek. Bu bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Ya da Barzani yönetimi olan var olan onlarca sorunu fırsata çevirmek istiyor olabilir. Barzani yönetimi yani KDP diyoruz çünkü Kürt bölgesinde referandum kararına herkes aynı mesafede yaklaşmıyor.

Irak Ordusu ve peşmerge güçleri 2014 yılından bu yana IŞİD ile uğraşmakta. IŞİD Irak ve Irak'ın sosyolojik, siyasi, ekonomik yapısına kendi gücünden daha fazla zarar verdi. Son 3 yıldır Irak'ın tüm dikkatinin bu örgütün topraklarından sökülmesine yöneldiği de biliniyor. Ancak IŞİD karşısında bir ortak Iraklı kimliği ile mücadele gerçekleşmedi; ne askeri, ne psikolojik açıdan. Aksine son 3-4 yıldır merkezi hükümet ile Kürt yönetiminin çelişkileri arttı. Bunun en başta gelen nedeni Kürt bölgesinin haklı olduğu ve en az 4 yıldır defalarca söylediği, “merkezi bütçeden kendi payına düşen %13'ün, %17'ye çıkarılması bir yana %13’lük payı uzun süredir alamaması”, Kürt bölgesinin ekonomisini kilitledi. Bölgesel yönetim bütçenin büyük kısmını çalışan nüfusun neredeyse tamamını oluşturan memurlar ve peşmergelere ödediği düşünülürse ekonominin ne durumda olduğu daha iyi anlaşılabilir. Kürt yönetiminin merkezi hükümete güvensizliğinin altında öncelikle bu durumun kronik hale gelmesi yatıyor. Özellikle birkaç yıl öncesinin dünyada yüksek petrol fiyatlarıyla "bölgenin yıldızı" durumundaki Kürt bölgesi ya da Erbil-Dubai benzetmeleri, bugün petrol fiyatlarının yarı yarıya düşmesi ve merkezi hükümetin Kürt bölgesinin yasal hakkı olan bütçeden payını vermemesi ile çok uzaklarda kaldı.

Bölgesel yönetim bu durumdan çıkışı ise merkezden bağımsız olarak yurtdışına petrol satmakta buldu ki en önemli pazar ve geçiş noktası Türkiye oldu. Aslında Türkiye'nin bu tavrı Kürt bölgesinin bağımsızlık referandumuna gitmesi yolunda “kışkırtıcı” bir işlev gördü denilebilir.

Irak anayasasına göre federal bölgeler merkezin onayı olmadan kendi adına petrol ihracı yapamıyor. Ama bölgesel Kürt Yönetimi Anayasası’na göre bu hakkı kullanabiliyor. Dolayısıyla birbiriyle çelişen hukuksal durumdan kaynaklanan bu durum Iraklı Kürtler için bir ekonomik çıkış yolu haline geldi. Bunun tek geçiş noktası ise Türkiye. Tabii ki bu durum Kürtlerin Kerkük yönetimine tamamen hâkim olmasıyla paralellik taşıyan bir durum. Özellikle IŞİD’e karşı mücadelede askeri sınırlarını Musul, Şengal hattına kadar genişleten Kürt yönetimi, Irak ordusunun bu bölgelerde kontrolü bıraktıktan sonra Kerkük’ün geniş sınırlarını da şimdilik bölgesel yönetim haritasına dâhil etmiş görünüyor.

Dış konjonktürün Kürtlerin lehine çalışması IŞİD'in yükselişi ile hızlandı. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Irak geneli ile karşılaştırıldığında görece demokratik, güvenli, belli yasal kurumları olan bir yapı. IŞİD ile mücadelede başlangıçta yalpalasalar bile sonradan dünya kamuoyunda bu örgüte karşı mücadele veren görece "laik" yapısı olan bir güç olarak öne çıktı. Zaten Irak'ta bölgesel yönetim, Suriye'de SGD-PYD dünya kamuoyunun gözünde doğru ya da yanlış IŞİD ile mücadelenin ana unsurları olarak görülüyor. Bölgesel yönetim mevcut zamanı kendi lehlerine çevirmek için uygun zaman olarak görüyor.

Öte yandan, ABD ve Rusya'nın tüm enerji ve dikkatini Irak ve Suriye'de IŞİD’e karşı mücadeleye ayırdığı bir dönemde Iraklı Kürtlerin bu talebi karşısında çok fazla seslerini çıkarmayacağı düşünüldü. Yanlış da değil. ABD kategorik olarak referanduma karşı değil sadece zamanlamasını doğru bulmuyor. Ruslar ise biraz daha sertler bu konuda ancak Ortadoğu’nun yeniden “kıvrak” bir oyuncusu haline geldiler. Komşu ülkeler ise başta Türkiye olmak üzere, özellikle kendi Kürtlerini kışkırtır düşüncesi ama özellikle Türkiye açısından Suriye'de bir SDG-PYD oluşumunun önünü açar, Irak ve Suriye hattında farklı Kürt yapıları olsa da, bir Kürt hattı oluşur kaygısı ile referanduma karşı çıkıyorlar. Aslında gelen haberler Türkiye'nin kamuoyu önünde referanduma karşı çıktığı ama Irak Kürt bölgesel yönetimi ile olan görüşmelerinde tavrının o kadar sert olmadığı yönünde. Yani bir dönemin en popüler komplo teorileri arasında bulunan “ABD Irak'ı bölmek için işgale girişti” tezi şu an için geçerli değil gibi. Çünkü ABD Irak’ın parçalanmasını ve sonrasındaki gelişmeleri göze alabilecek durumda değil. Kontrolden çıkan bir Irak ABD’nin çıkarlarına şu an için pek uymuyor. Bu durum ABD’nin bir Kürt devletine karşı çıktığı anlamına gelmemeli. Belki sonrası için Kürtlere yeşil ışık yakacaklar ancak Irak’ın bölünmesi şu an için riskli. Türkiye ise, eğer Suriye’deki gelişmeler bu minvalde olmasa, Suriyeli Kürtler ya da SGD-YPG bu kadar öne çıkmamış olsa Iraklı Kürtlerin talebine daha ılımlı yaklaşabilirdi. Ancak her şeye rağmen beklenenin ötesinde referanduma daha soğukkanlı bakan Ankara, konu bağımsızlık olur ise daha da sertleşebilir.

Diğer tarafta Kürt yönetimini tetikleyen en önemli unsur tabii ki IŞID ile mücadele çerçevesinde Kürt yönetiminin fiili olarak sınırlarını genişletmesi oldu. Hatta bu genişleme Kürtlerin hayal ettiğinin ötesine geçti. Çünkü bugün haritaya bakıldığında Kürtlerin (Musul'a kadar uzanan oradan Şengal-Tel Afer-Kerkük-Tuzhurmatı hattına, Havice bölgesi hariç,) özellikle Kerkük'ü içine alan bir coğrafyada kontrol sağladıkları görülür. Kürtler şu anda haritanın sağladığı avantajı kaybetmek istemiyorlar. Normal şartlarda tartışmalı bölgeler olan ve Irak anayasasının 140. maddesi gereği statüleri ve gelecekleri o bölgede yaşayanların tercihleri neticesinde belirlenecek bir referanduma bağlı bölgelerde fiili olarak Kürtler hâkimler.

Ancak, mevcut koşullarda anayasanın 140. maddesi gereğince hayata geçmesi gereken referandumun olmayacağını bilmek için kâhin olmaya gerek yok. 140 madde için referandum yapılsa bile kentlerin demografik yapıları değiştiği için sağlıklı sonuç almak da mümkün olmayacak (Tartışmalı bölgelerdeki nüfus yapıları 2005 sonrası ama özellikle IŞİD saldırısı sonrası büyük oranda değişti).

Öte yandan Kerkük benzeri yerlerde bağımsız Kürt devleti için yapılacak referandumda çoğunluk bağımsızlık yönünde oy kullansa bile Araplar ve Türkmenler nezdinde meşru görülmeyecektir. Muhtemelen referandum sonrası Kürtler oy çoğunluğunun kendilerinde olduğunu kanıtlayacaklar ama tepkileri azaltmak için Kürt yetkilileri Kerkük'ün geleceği için Kürt ağırlıklı özerk bir yönetim modeline hayır demeyeceklerinin sinyalini de veriyorlar.

İçerisi Kaynıyor!

Kürt bölgesel yönetiminin içerideki sorunları ise giderek artıyor. Birincisi, 2015'ten bu yana başkanlık seçimleri yapılamıyor. İkincisi, Kürt parlamentosu tek taraflı olarak KDP tarafından iki yıldır kapalı tutuluyor ve bu süre içinde KYB ve Goran milletvekilleri Erbil'e sokulmadı. Yani referandum kararı meclis tarafından alınmış değil. Ayrıca bu durum, parlamentonun KDP tekelinde olduğu ve bağımsızlığının bulunmadığı eleştirilerini de beraberinde getiriyor ki yanlış değil. Üçüncüsü Kürdistan Yurtseverler Birliği ve Goran gibi partiler normal şartlarda kabul edebilecekleri referandum kararına KDP'nin kendi başına aldığı bir karar olduğu gerekçesiyle sıcak bakmıyorlar. KDP lideri ve bölgesel yönetim başkanı Barzani Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerine katılmayacağını söyleyerek bu partileri ikna etmeye çalışıyor. KYB lideri, Ortadoğu politikalarını iyi bilen Celal Talabani'nin sağlık sorunları nedeniyle siyaset sahnesinden çekilmesi, Goran lideri Nuşirvan Mustafa'nın hayatını kaybetmesi de Kürt bölgesindeki siyasi çalkantıların ve kilitlenmenin başlıca nedenleri arasında sayılabilir. Üstelik biraz önce sözünü ettiğimiz ve merkezi hükümetten kopma gerekçelerinden biri olarak ortaya konan, genel bütçeden paylarının verilmemiş olması, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni içeride çok zor durumda bırakıyor. Ayrıca, gelen gelirlerin eşit olarak bölgede dağıtılmaması, yolsuzluk ve anti-demokratik yöntemler de Erbil-Süleymaniye çelişkisini arttırıyor.

Mesut Barzani hayalindeki Kürt devletinin kurucusu olmak istiyor. Bunda şüphe yok. Babası Molla Mustafa Barzani'den kalan kısa süreli Mahabat Cumhuriyeti macerasını bu kez gerçekleştirmek istiyor.

Referandumdan evet çıkması kesin. Mesut Barzani ise başkanlığa aday olmayacağını ve muhtemelen kurulacak olan devletin Kürt ismi taşımayabileceğini ve çok etnik yapılı bir federatif yapı olabileceğini söylemekte. Hatta bayrak ve milli marş olan Ey Ragip’in bile kullanılmayacağı da konuşuluyor. Bu kurulan hayale biraz ters bir durum. Uluslararası konjonktür ve bölgedeki gelişmeler üzerine Barzani, içinde çoğunluğunu Kürtlerin oluşturacağı bir federal devlet tarifi yapıyor. Her ne kadar Irak'ın en kurumsal ve demokrasi tecrübesi her şeye rağmen en fazla bölgesi olsa bile Kürt bölgesel yönetiminin demokrasi konusunda iyi sınav verdiği söylenemez. Bölgede hâlâ aşiret, aile, parti ilişkileri geçerli, nepotizm var, seçim dışında demokrasinin asgari şartları pek geçerli olmayabiliyor.

İsmi ne olacağı konusunda henüz karar verilmemiş olsa da öne sürülen federatif yapı önerisinin çevre ülkelerin Kürt fobisini frenleyebileceği söylenmekte. Kürtler, Araplar, Türkmenler, Ezidiler, Hıristiyanların içinde yer alacakları federal bir devlet konuşuluyor. Bu formülasyonun Suriye Kürt bölgesinde SGD-PYD öncülüğündeki farklı yapılanmadan etkilenmediğini söylemek doğru olmaz. Çünkü düne kadar federal bir Kürt bölgesi telaffuz dahi edilmezken halihazırda böyle bir durumun ortaya çıkması Suriye’de SGD-PYD'nin kafasındaki yapılanmadan bağımsız olamaz. Özellikle Erbil-Süleymaniye iktidar mücadelesine de olumlu bir gönderme içeriyor gibi. Çünkü, aynı zamanda KDP’nin tekelinin kalkacağı sinyali veriliyor

Tüm olanları alt alta sıraladığımızda Iraklı Kürtlerin bağımsızlık referandumuna hakları olmadığı anlamı çıkmaz tabii ki. Mesut Barzani en büyük hayalinin bağımsız bir Kürt devleti olduğunu defalarca söylemiş, bunun tüm Kürtlerin bir hayali olduğunu da eklemiştir. Iraklı Kürtlerin bu kararına saygı göstermek gerekir.

Yüz yıl önce Sykes-Picot'nun kaybedeni olan Kürtler, Ortadoğu yeniden şekillenirken, bu kez kazanmak istiyorlar. Çünkü bölgenin yükselen gücü olduklarının farkındalar. Ancak, Ortadoğu coğrafyasında sınırlar yeniden çizilirken herkesin sadece kendi inisiyatifi ile bunu gerçekleştireceği naifliğine düşmemek gerek. Sykes-Picot yok belki ama yine uzak-yakın emperyal güçler devrede. Kürtler uzun ince bir yolun başındalar. İşleri zor, yolları dikenli ama dünyadaki diğer uluslar gibi referandumda o bölgede yaşayanları gelecekleri konusunda karar vermeleri için sandık başına çağırmaya hakları var. Ötesi? Ötesi Ortadoğu'nun kaygan zeminine bağlı. Bağımsızlık oylaması tabii ki önemli. Ama ondan da önemlisi Türkler, Kürtler, Araplar ve tüm kadim hakların bir barış havzası içinde birlikte yaşamayı başarıp başaramayacakları.