Irak'ta Ne Oldu: Bir Turnusol Kâğıdı
Mete Çubukçu

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Birinci Körfez Savaşı’ndan bu yana en ciddi krizlerden birisiyle karşı karşıya. Hem içeride hem de dışarıda ne kadar süreceği belli olmayan ciddi bir kriz bu. Çünkü referandum Irak, Kürt bölgesi ve çevre ülkelerin ellerindeki “kartların” tamamen açılmasıyla sonuçlandı. Bundan böyle kim kiminle birlikte hareket edecekse, dostluk, akrabalık, komşuluk gibi kavram ve değerler üzerinden değil bizzat dış politikanın soğuk “reel politikası” ve “çıkarları” üzerinden gelişecek. Irak Kürt Bölgesi’nde 25. Eylül’de düzenlenen bağımsızlık referandumu bir anlamda herkes için turnusol kâğıdı oldu.

25 Eylül sonrası süreç tahminlerin ötesinde hızlı gelişti. Özellikle Kürt bölgesel yönetimi, referandum sonrası belli siyasi ve ekonomik yaptırım ve kuşatmayı göze almış, hesaplarını ona göre yapmıştı. Ama gelinen noktadaki gelişmeler Kürt liderliğinin hesaplarını aşmış durumda.

Kürtler açısından 25 Eylül “depreminin” Irak genelindeki ilk yansıması, Kürtlere karşı yükümlülüğünü yerine getirmeyen, bir anlamda bu noktaya gelme gerekçelerinden birini oluşturan merkezî hükümet, elini birçok açıdan güçlendirdi. Bu durum yükümlülüklerini yerine getirmeyeceği anlamına gelmiyor. Ama Kürt yönetiminin belli yerlerde önü kesilip kendi sınırlarına çekilmesi sağlandı. 

Dengeler ve Çıkarlar

Özellikle ABD ve Rusya, bir yandan Irak Bölgesel Yönetimi ile siyasi ilişkiler kurarken ekonomik-yakınlıklarına rağmen bildik “emperyal devletlerin çıkarları refleksi” ve daha kısa vadeli kazanımları gözeten bir politika ile sonuçlandı. 

İki ülke de tavrını merkezî hükümetten yana koydu. Çünkü IŞİD ile mücadele başta olmak üzere, Suriye’deki belirsizlik sürerken, Irak’ın daha da bölünmesini ve çıkacak sorunları kaldıracak durumda değillerdi. Kürt yönetimin hatası bu durumu okuyamamak oldu. Tarih tekerrür etmedi belki ama 1946 ve 1991 tecrübelerini hatırlattı.

Özellikle Arap coğrafyasında Suriye’den sonra Irak’ın bölünmesi belki dönemsel olarak Katar ve benzeri ülkelerin işine gelse bile, “Arap dünyası” bu karmaşayı kaldıracak durumda değildi; Arap olmayan bir devletin kurulması henüz hazır olunmayan bir durumdu. Bu durum ileride de böyle olacak değil tabii ki. Son kertede Iraklı Kürtlerin ABD nezdindeki yerlerinin çok farklı olduğu bilinir.

Zamanı Değil mi?

Mesud Barzani’nin referandum öncesindeki Bağdat hükümeti ile görüşmesinde masaya koyduğu şartların yerine gelmeyeceği ve karşılıklı güvenin kalmadığı açıklaması referandum gibi ciddi bir girişimi açıklamak için yetmiyordu. Nitekim ABD Dişişleri Bakanı’nın Barzani’ye yazdığı mektup kamuoyuna açıklandıktan sonra Barzani’nin en önemli müttefikinin ikazlarını bile dinlemediği ortaya çıktı. ABD, merkezî hükümet öne sürülen şartları kısa sürede kabul etmemesi halinde referandumu saygıyla kabul edeceklerini söylüyordu. Bu nokta ABD’nin neden Erbil’in –şimdilik– arkasında durmadığının da kanıtıydı.

Son kertede bu bölge, maalesef hâlâ bazı güçler tarafından belirlenen şartlarda siyasetini yönlendirmek zorunda kalıyor. Bu bölgedeki ülkelerin ve halkların da yine bu ülkelerden destek ve beklentilerinin de olduğu biliniyor. Basit deyimiyle bölgeyi şekillendiren güçler bu duruma hazır değillerdi. Bu bölgedeki halklar da “zamanlarının” gelmesini bekleyeceklerdi”. Yani bildik bir söylemle “bağımsızlığın zamanı değildi.”

İçeride Ne Olacak?

Bu durum Kürt bölgesel Yönetimi siyasetinde çatlak yaratacak. Irak Kürt yönetimi ya da bizzat bölgesel yönetim başkanı Mesud Barzani, referandum kararı ile beklenen tarihsel adımı atan lider olarak anılacak belki ama, bu adımla birlikte Kürtlerin birliğini sağlayan ve bir devlete yönelten lider olma vasfı ile anılmayacak. 

Çünkü Celal Talabani’nin hastalığı ve sonrasında vefatı ile gelinen noktada Iraklı Kürtlerin birliğinin giderek zorlaştığı bir ortamda, Talabani’ye bağlı peşmergelerin çekilmesi sonrasında yaşanan Kerkük “travması” kolay atlatılmayacak gibi. 2015’ten beri meclis kapalı, başkanlık seçimi 2 yıldır yapılmıyor. Kasım başında yapılması gereken seçimler de yapılmayacak. İçerideki birçok tartışmayı tetikleyecek olan bu durum Barzani için zor günlerin başlangıcının habercisi.

2104’ten bu yana IŞİD ile mücadele çerçevesinde prestij kazanan dünya ve kendi toplumu nezdinde bir süre sarsılan itibarını yeniden elde eden peşmergenin hâlâ bir ordu olamaması, hâlâ tek elden yönetilememesi, yine Kürt bölgesel yönetiminin değil KDP, KYB gibi partilerin silahlı gücü olması Kürt toplumunu yeniden düşündürecektir.

Ama aslolan KDP ve KYB’nin bunca yıllık tecrübesi ve bölgesel yönetimin kurumsallaşmasına rağmen hâlâ iki partinin kent yönetimleri gibi hareket etmeleri, birbirine güvenmemeleri ve tek taraflı bir kararla peşmergenin Kerkük’ten çekilmesi Kürtlerin birçok konuda yeniden muhasebe yapmasını gerektiriyor.

30 bin kilometre karelik fiili yönetim altında bölgenin bir gün içinde elden çıkması Kürt yönetiminin merkezle olan pazarlık şansını aza indirmekle birlikte Kürt yönetiminin merkezle pazarlık anlamında hâlâ olgunlaşmadığını da gösteriyor. 

Bundan böyle Kürt bölgesi siyaseten birlikte hareket etmek yerine, Erbil ve Süleymaniye olarak iki farklı temsil niteliği ile merkezî hükümetle yeni bir federal sistem üzerinde ilişki sürecine girebilir.
Kürt silahlı güçlerinin bir gün içinde çekilmesiyle ortaya çıkan güvensizlik ve travma, 1996’da KDP tarafından Talabani güçlerini kentten çıkarmak için Saddam Hüseyin kuvvetlerinin kente çağırılmasının yarattığı hasarla eşdeğer sayılabilir. 

Burada sözkonusu olan Kürt yönetiminin kendi içinde bölünmesi. Ama sadece Kürt yönetimi değil mevcut durumda bölünmüş olan KYB’nin de geleceği. KYB içinden iki farklı parti çıkacağı şimdiden tartışılmakta.

Öte yandan Barzani Irak Kürt toplumunun tepki dinamiğine ancak baskı yaratarak dayanabilir. Üstüne üstlük Barzani’nin uzak yakın müttefikleri ile kurduğu yakın ilişkinin bir süreliğine rafa kaldırıldığını görüyoruz. Bölgesel Yönetim başkanı bağımsızlığa evet kâğıdını kasasına koymakla birlikte daha sonrasını çok hesaplamamış olmanın suskunluk ve şaşkınlığı içinde. Eğer tüm olanlar Irak Kürt halkını ekonomik olarak da daha fazla etkileyecek olursa bu durum Barzani ve bölgesel yönetimin siyasi geleceği açısından pek parlak olmayacak gibi görünüyor. 

Kısa süre öncesine kadar Türkiye’nin tek müttefiki ve iyi dostu olan Irak Kürt yönetimi bir günde dönen havadan şaşkın. Belli oranda tepki ve ambargo beklerken Türkiye’nin “cephe” değiştirmesi hesaplanmamış gibi. Ama tabii ki Türk dış politikasındaki kısa süreler için yapılan manevralar da Kürt yönetimini yanılttı. Kısa süre önce kavgalı olduğu Irak merkezî hükümeti ile böylesi bir ilişkiye gireceği İran’la yeniden masaya oturacağı tahmin edilmedi. Oysa son dönemde Türkiye’nin bu manevralarına hazırlıklı olması gerekirdi.

Neticede her halk gibi Irak Kürt halkının kendi kaderini belirlemesi için sandığa gitmesi normal bir hak olmakla birlikte Ortadoğu’nun dengeleri açısından zamanlamanın uygun olmadığı görüldü. Kürtler stratejik taktik ve zamanlama hatası yaptı. Kazanımlarını kaybetti.

Son kertede bu referandum tüm taraflar için turnusol kâğıdı işlevi gördü. Herkes eteğindeki taşları döktü.