Karanlığa Bakmak: Turgut Uyar’da “Çağ” Problemi (IV)
Derviş Aydın Akkoç

“Ve Allahı arardım serçe yuvalarında:” Aramanın olduğu kadar bulamamanın da gizli zevki tadılmıştır. Turgut Uyar’da daha önemli olan şey aramak değil, bulamamış olmaktır. Zira şiirsel hareketi sürgit kılan, arama edimini yeniden başlatan güç aranan nesnenin bulunamamış olmasıdır. Nesneye kavuşmanın arzunun yıkımı olduğunun bilincindedir sanki: Sonsuz bir büyüklük, bir çeşit ezeli doyum, kalıcı mutluluk olarak Allahın arandığı o küçücük serçe yuvası boş olduğunda işlevseldir. Şair bulamamak kaydıyla ama daima aramak üzere kendi şiiriyle sözleşme yapmış gibidir. 

Bu itibarla, Uyar şiirinde adlar (Allah, halk, devrim, mavi...) sürekli değişecek ama aranan, bazı çağrılan yahut beklenen sonsuz büyüklük bulunamayacaktır. Baştaki lirik-hüzünlü “arardım” fiili de yerini belirsizliklerle kayıtlı “arıyorum” ya da tedirginliklerle yüklü “arayacağım” gibi fiil kiplerine bırakacaktır. Aranan nesnenin bulunduğunun hissedildiği anlarda derhal bir azalma, bir geri çekilme süreci vuku bulacaktır. Şair kendi şiiriyle sözleşmesine sadık kalarak, etrafında dolandığı, menziline çekildiği, yaklaşmış olduğunu, az çok yokladığını duyduğu nesnesinden daima şüphe eder; gönüllü bir başarısızlığı bağrına basar. Zira bulamama başarısızlığı “her şeye yeniden başlamanın, kanattıkça” dizesinde yetkin ifadesine kavuşacağı üzere, yeniden başlama, başa dönme hamlesine yakıt temin eder: Şiirsel enerjinin dolaşımı kendine özgü yasasını yaratmıştır. Şairdeki enerji tükendiğinde aramadan vazgeçilir ve çok önceden başlatılmış olan eylem kesintiye uğrar. Ama yazılmış ve dolaşıma sokulmuş şiirin şairine uyguladığı dışsallaşmış tazyik kuvveti şairi yeniden ama bu kez farklı yollardan aramaya sevk eder: Şair kadar, yerine göre ondan da aşırı bir istekle şiir de arıyordur “serçe yuvalarındaki Allahı”; bulamamak, yeniden denemek, kaybetmek üzere...

***

Sonlu (küçük) olanla sonsuz (büyük) olan arasındaki gerilimin basıncıyla oluşmuş bir hareket şiiridir Uyar şiiri. Yaratıcı enerjisi kâh azalır kâh artar. Şiirin alâmetifarikası olan bu “sürekli hareket” esprisine istinaden Cemal Süreya, “kımıldadıkça yeni gövdeler yaratma” esnasındaki yer değiştirme süreçlerine işaret eder: şiirin insanî durumlar uyarınca yaratılmış “ağırlık merkezindeki kayma” hareketleri ile “zaman” kipleri arasındaki kayma hareketleri arasında bir paralellik vardır. Ayrıntılarla, görüntü ve imgelerle, gerçeklik ve eşyayla ilişkiyi “küçük organlar” olarak bünyesine alan büyük gövde (ortasından yazılan büyük şiir) hareket ettikçe şiirin zamanla ilişkisinde, kiplerin kullanılma stratejisinde de değişimler gerçekleşiyordur. Dünyanın En Güzel Arabistanı ve Tütünler Islak’tan sonra, şimdiye kadar insanî durumlarla yol alan şiir ağır ağır insani değerler alanına intikal etmeye başlamıştır. Bu geçişe koşut olarak zamanda değişimler olur, Süreya’nın keskin eleştirel radarına takılmıştır:


“Turgut Uyar’ın şiirlerinde şimdiki zamana alışmıştık daha çok. Bir şimdiki zaman içinde geçmişin ve geniş bir zamanın verimlerini yaşıyordu. Şimdilerde gelecek zamanı kullanmaya başladığını görüyoruz. Umudun şiirini yazmaya geçmesinden mi? Bu zaman kaymasına umudun bir değişkeni olarak mı rastlıyoruz şiirlerinde?”[1]

Şair kendi alışkanlığını olduğu kadar okurun da alışkanlığını bozmuştur. Şimdiki zamanın sunduğu verimlerde yaşanan bir eksilme, bir yetersizlik mi neden olmuştur buna, ya da şaire özgü bir yetinmezlik? Hepsi olabilir bunların. Süreya, Uyar’daki bu niteliksel dönüşümün izahını –haklı olarak- bir “değişken olarak umuda” referansla düşünür: hüznün ya da sevincin zaman kiplerinde kayma yaratması şiirde nadirattandır. Uyar’daki zaman kaymalarında umudun bağımlı bir değişken olduğu kesinlikle göz önünde bulundurulmalıdır, Süreya hemen ekler: “Bu sözlerimden Turgut Uyar’ın şiirinde bir kimlik değişmesi bulduğum sanılmasın. Aynı kimliğin yeni bir çağ tanımasıdır söz konusu olan.”

***

Kimlik değişmiyor, aynı kimlik yeni bir çağ tanımaya çalışıyordur... Bir dönemin kapanışı bir başka dönemin açılışının ifadesidir bu aynı zamanda. Şiirdeki dönüşümler, sarsıntılı gövde hareketleri, görüntü ve imaj üretimleri, iç ritim ayarları, kadro tasfiyeleri, motif çeşitlemeleri, tıkanmalar ve genişlemeler: tüm bu yakıcı süreçlerin altında yatan saklı bir saik olarak yeni bir çağı tanımlama arzusu... Tanınabiliyor mudur bu “yeni çağ”? Serçe yuvaları...
[1] Cemal Süreya, “Turgut Uyar’ın Girişimi”, (içinde) Turgut Uyar: Sonsuz ve Öbürü, İstanbul: Broy Yayınları, 1985, s. 22-25.