Orta Amerika’nın Güzel Nikaragua’sı
Ela Bilgen

Seleflerinden farklı olarak ülkesinin ırkçı politikalarını açık etmekte beis görmeyen ABD Başkanı Donald Trump geçtiğimiz aylarda, bazı “bok çukuru” ülkelerden neden göçmen kabul ettiklerini anlamadığını ifade etmişti. Amerika kıtasının en yoksullarından Nikaragua, o ülkelerden biri. Bununla birlikte Nikaragua’nın yoğun biçimde göç vermesindeki etkenlerin başında yine ABD geliyor.

Nikaragua’daki ABD varlığı, 19. yüzyılda kıtadaki sömürgelerin Avrupalılardan ABD’ye doğru el değiştirmesiyle başlamıştı. Bundan böyle kıtanın Birleşik Devletler hükmünde olacağını ilan eden 1823 Monroe Doktrini’yle, Nikaragua’nın İspanya ve Britanya’dan bağımsızlaşması aynı anda gerçekleşti. Sonraki yüz yıl ABD nüfuzu ve hatta doğrudan askeri müdahaleleriyle geçti. Ülkedeki ABD işgaline karşı 1926’dan 1933’e dek Augusto César Sandino liderliğinde verilen gerilla mücadelesi ise Nikaragua için bir dönüm noktası oldu. Zira Sandino, ABD destekli General Somoza’nın düzenlediği suikaste kurban gitmişse de ismi, bugüne dek sürdürülen direniş hareketine verildi. 

Somoza ailesi, dünyanın her yerinde, ABD’nin liberal eşitsizliğinin uygulayıcı ortakları olan diktatörlerden her biri gibi, yıllar boyunca Nikaragua’nın her türlü kaynağına el koydu. Öyle ki depremler, kasırgalar ve tsunamilerle sarsılan ülkeye doğal afetlerin ardından yapılan uluslararası yardımları bile kendi hesaplarına geçirdikleri ortaya çıkmıştı. 

Aynı anda hem Somoza diktatörlüğüne, hem de ABD müdahalelerine karşı mücadele veren direnişçiler 1961’de Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesini (FSLN) kurdu. Sandinista direnişi 1970’lerin ikinci yarısından itibaren bir iç savaşa dönüştü ve nihayet 1979’da Somoza rejimi devrildi. Ancak sonraki 11 yıl boyunca sürecek olan FSLN ve Daniel Ortega yönetimi de Nikaragu’daki derin eşitsizliği ve açlık sınırına varan yoksulluğu gideremedi. Bunda bir yandan yeni yönetimin dışa bağımlılığa son verememesinin etkisi vardı. Gerçekten de ülke içinde Somoza ailesinin varlıklarına el konmasına rağmen, özel mülkiyete ve yabancı yatırımcılara karşı bir kamulaştırma politikasına izlenememiş, serbest ticaret sürdürülmüş ve ABD ile gerilen ilişkiler sonucunda da mali destek için SSCB’ye yönelinmişti. Ancak asıl etken ABD’nin, Uluslararası Adalet Divanı karşısında mahkûm olmasıyla sonuçlanan Nikaragua müdahalesi oldu. Dönemin Başkanı Ronald Reagan, CIA aracılığıyla Nikaragua’da Kontra adı altında askeri birlikler oluşturmuş, bunları eğitmiş ve üstelik yasal biçimde kendilerine mali destek sağlayamadığı için, “azılı düşman” İran’a yasa dışı yollardan silah satışı gerçekleştirilmiş ve elde edilen gelir, yine yasa dışı yollarla Kontralara aktarılmıştı. Yabancı sermayenin sömürüsü ve doğal felaketlere açık coğrafyasına uygun olmayacak biçimde dayatılan modern yaşam biçimiyle gelen yıkıma, Kontra Savaşı da eklenince Sandinistaların elinde sosyal yardımlara ayıracak kaynak kalmadı.

1990’da yapılan seçimlerde Ortega’yı iktidardan eden Ulusal Muhalefet Birliği’nin en büyük başarısının Kontra Savaşını sona erdirmek olduğu söylenir. Hâlbuki daha fazla finansal liberalizasyon isteyen ve ABD dış yardımlarını arttırmak uğruna Adalet Divanı önünde kazanılan tazminattan vazgeçen bir hükümetle, ABD’nin artık Kontralara ihtiyacı da kalmamıştı. Dolayısıyla ülkede silahlı çatışmalar yatıştı ancak yoksulluk veri kaldı. 2006’da Daniel Ortega’yı yeniden iktidara getiren de bu oldu.

Hâlihazırda art arda üçüncü iktidar dönemini yaşayan Daniel Ortega pek çok Nikaragualı tarafından “Sandinismo”yu “Danielismo”ya çevirmiş olmakla eleştiriliyor. Bununla dışa bağımlılığı, ülkede yerlileri yerinden eden geniş toprak mülkiyetini, tarımsal endüstrileşmeyi ve yabancı yatırımları reddeden Sandinist ilkelerin terk edilmesi kastedilmekte. Nitekim Ortega yönetimi altında yerlilere ait tarım arazilerinin yabancı yerleşimcilere satışına izin verilmeye başlamış, ayrıca 2013’te Çin’le bir imtiyaz anlaşması yapılarak, Atlas Okyanusu’nu Pasifik’e bağlayacak dev Nikaragua Kanalı projesi ilan edilmişti. Ortega’ya göre Nikaragua Kanalı, Nikaragua devriminin ikinci aşamasını temsil ediyor. Kanal’ın ülkeye büyük ekonomik getirileri olacağına inanan Ortega’ya karşı, yerinden edilme tehdidi altındaki binlerce Nikaragualı dönem dönem protestolara girişiyor ancak emekli generalin ve emrindeki kolluk kuvvetlerinin muhalefete tepkisi sert oluyor.

Çin, Amerika kıtasında henüz istediği gibi etkinlik gösterememekte. Nikaragua Kanalı inşası da hemen her an değişen jeopolitik faktörler nedeniyle son dönemde askıya alınmış durumda. Tıpkı 1914’te Panama Kanalı’yla Orta Amerika’da denetimini sağlamlaştıran ABD gibi Çin’in de uzun vadede Nikaragua Kanalı’yla nüfuzunu arttırmaya planladığı açık. Ortega ise bunu, ABD etkisini dengelemek için bir fırsat olarak görüyor. Ancak tüm baskılara rağmen Kanal’a karşı duran Nikaragualılar ABD liberalizminin kendilerini özgürleştirmediğini bildikleri gibi Çin destekli Danielismo’nun da eşitlik getirmeyeceğinin farkındalar. İşte bu yüzden Trump, ülkesinin “bok çukuruna” çevirdiği bölgelerin insanlarına eski güzel topraklarını geri verene dek göçmenlerle uğraşmayı sürdürecek.