Murat Özyaşar: Coğrafya ve Tarih Geriliminde Hikâye (III)
Derviş Aydın Akkoç
“Ben mutsuz kişiyim, size yüzümü getirdim bu anlamda.”
(Edip Cansever)


Murat Özyaşar, Yusuf Atılgan’ın yarattığı karakterlerin –öykü karakterlerinden ziyade özellikle Aylak Adam romanındaki C adlı karakterin– “jestlerini” ve kimi edimlerini bir çeşit tersyüz etme, zemin kaydırma yahut yeniden üretme stratejisine yaslanarak kendi edebi söylemine taşır. Atılgan’ın ortaya attığı estetik-politik problemlerin temellük edilmesi ve yeniden işlenmesi de, çoğun bu jestlerin ve edimlerin nakli esnasında vuku bulur. Bununla birlikte, jest ve edimlere eşlik eden “ruh halleri” de, elbette araya giren zaman ve bağlam faktörlerinden hareketle yeni ve daha karmaşık veçheler edinir. İlk kitaba ismini veren “Ayna Çarpması” adlı öykünün açılış sahnesi ve atmosferi, Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ındaki bir sahnenin ve atmosferin İstanbul-Tepebaşı zemininden alınıp da “bölge”ye kaydırılmış halidir adeta, evvela Atılgan:

“Dışarıda sıra beklemeden koltuğuna oturabileceği bir berber dükkânı aradı. Tepebaşı’nda bir yere girdi. Oturur oturmaz aynadaki suratına baktı. İşte Güler’in gördüğü de buydu. Kolejde boks yaptığı zamandan kalma, burnundaki belli belirsiz iz, sanki bugün daha kızarmış gibiydi. Berber boynuna pamuk sıkıştırıyordu. Bitirince sordu:

‘Nerede tıraş olursunuz beyim?’

Tümü de bu dümeni kullanırdı. Hiçbiri ondan öncekini beğenmezdi. Bir kere salt konuşmaktan kurtulmak için İngilizce bir şeyler geveleyince, herif yarı Türkçe yarı el işareti acayip bir şaklabanlığa başlamış, sonunda fazladan iki buçuk lirasını almıştı. Pantolon cebinden bir lira çıkarıp masanın ucuna koydu.

‘Tıraş bitinceye kadar konuşmazsan bu teklik senin olur; konuşursan geri alırım,’ dedi.
Öteki koltuktaki adamın gülerken dudağı kesildi. Berberin neşesi kaçtı ama o rahattı. Tıraş bitince eve gidip yıkandı. Yıkanmazsa boyuna kaşınırdı.”[1]

Tıpkı kendisiyle olduğu gibi temasta bulunmak zorunda olduğu, işbölümünde belli bir yer kaplayan “tip”lerle de (garson, taksici, berber) arası pek iyi değildir C’nin; kıyıcı düzeyde eleştirel ve mesafelidir topluma karşı. C “para” kullanımı (“bu teklik senin olur”) konusunda savurgandır, keza yakın arkadaşlarıyla yahut kadınlarla konuşmada da -para bahsinde olduğu gibi- gevezedir ama mevzu ahaliyle “konuşmak” hususuna geldiğinde hayli tutumludur. Garson, berber ya da dilenci; ahaliden birine “fazla”dan bir iki kelime etmek yahut işitmek, hiçbir surette dayanamaz buna. Sözgelimi alkolden yorulduğu bir gece eve dönerken: “Şoförün parasını verdi. ‘Umduğundan çok vermeli. Canım tek kelime duymak istemiyor.” Kulağına çarpacak “tek bir kelime”ye maruz kalmaktansa cebinden çıkacak “fazladan” liralara hiç acımamak... “Çalışma”dan olduğu kadar konuşma ve işitme ekonomisinden de “zengin” değil, ama “paralı” olmanın imkânlarından sonuna kadar istifade ederek “kurtulmak”, sıyrılmaya çalışmak... 

Murat Özşayar’ın “Ayna Çarpması” öyküsünün mekânı da boğucu bir berber salonudur. Aynada görülen yüz –öznenin kendi yüzü– kişiye şiddet uygular cinstendir. Yusuf Atılgan’ın karakterinde olduğu gibi (“Oturur oturmaz aynadaki suratına baktı. İşte Güler’in gördüğü de buydu”) Murat Özyaşar’ın karakterinde de aynadan yansıyan “yüz”den derin bir memnuniyetsizlik duyulur: bakılan ayna görüleni çarpıtmaktan, çirkin göstermekten ziyade görmenin failini çarpmaktadır ama. Ayna, karakterin ruhsal sancılarını, geçmişe ilişkin açık yaralarını koltuğa oturmuş bir bedenin yalnızca “yüz” bölgesinde (suratında) gösteren bir sahnedir sanki. Bu sahnede, C’nin burnundaki “kolejden kalma iz” ifadesinde olduğu üzere, sadece “saçlarıma aklar düşmüş” denilerek yüze ilişkin ayrıntılara pek yer verilmez. Öte yandan, C’nin “işte Gülerin gördüğü de buydu” diyerek hiddetlendiği yüz, Murat Özyaşar’da uzundur sevilen nesne (anne) tarafından görülmeyen, nerdeyse unutulmak üzere olan bir yüzdür. Tam o anki ya da kısa bir süre önceki yüzün varlığı değil, daha önceki bir döneme (annenin hatırladığı döneme) ait bir yüzün eksiliğidir söz konusu olan; kesilen sakal ve saç kıllarının ardında bu eksik, uzak, bulanık “yüz” aranmaktadır, nafile olduğu bilinen bir istekle: “Beni tanıyacaksın değil mi? Bak, yüzüm gözüm ortaya çıksın diye tıraş oluyorum şimdi, sana daha güzel gelmek için.”[2] Sana güzel görünmek için değil, güzel gelmek için..?

Annenin tanımama ihtimali vardır. Tıraş yüzü gözü açığa çıkarabilir ama zaman geçmiştir: “Şakaklarımda belirgin bir kırlaşma var artık.” Geçip giden zaman hafızayı devreye sokar: Ablasının “annemiz” yahut “anamız” değil, daha nötr bir tonla “anne çok hasta, herkesi birbirine karıştırmaya başladı” sözü üzerine annesine dönen karakterin sıradan bir berber dükkânında aynayla kurduğu bu beklenmedik, hazırlıksız yakalanılan ilişkiyle “hafıza”nın zembereği boşalır. Ama şu dar var: birbirine temas eden, iç içe geçmiş fakat zıt yönlere doğru hareket eden iki hafıza söz konusudur: Annenin unutma sürecine girmiş hafızasıyla, günden güne zayıflayan bu hafızanın son anlarına yetişmek isteyen, bu isteğin tetiklemesiyle de kendi sıkıntılı hatırlama sürecine girmek durumunda kalan ama unutmaya istekli olan oğlun hafızası... Ayna çarpmıştır... Oğlun hatırlama sürecine bir reaksiyon olarak, voltajı bazı yükselen bazı azalan, üstelik sadece “Ayna Çarpması” öyküsünde de değil, bir bütün olarak Özyaşar’ın metinlerinde kendini duyuran; Freudçu manada, babaya yönelik öldürme nefreti etrafında dönen bir kızgınlık ve suçluluk duygusu eşlik edecektir...

***

Oidipus kompleksi bahsinde, Orhan Koçak’ın, Yusuf Atılgan’ın Aylak’ı için “fazla kitabidir, Totem ve Tabu’dan çıkmış gibidir”[3] yönündeki eleştirisi Murat Özyaşar için, özellikle Ayna Çarpması’ndaki öyküler için de geçerlidir: şematik, bazı kör göze parmak bir baba, anne ve çocuk üçgeni... Hal böyle olsa da, Özyaşar’da nitel bir fark da var: söz konusu üçgene –coğrafya basıncından ötürü- siyasetin parametreleri de eklenmiştir. Murat Özyaşar’ın metinlerinde sorunsallaştırıldığı şekliyle Oidipus kompleksinin tezahürlerine, kompleksin çoğun salt aile kadrajı kapsamında kurulan mutat denklemine, “Doğu” ve “Kürt meselesi” bağlamını da hesaba katarak, “devlet” ve “iktidar” çarpanlarını da dahil etmek üzere sonraki yazılarda eğileceğim...



[1] Yusuf Atılgan, Aylak Adam, İstanbul: YKY, 17. Baskı, Ocak 2009, s. 55.

[2] Murat Özyaşar, “Ayna Çarpması”, Ayna Çarpması, İstanbul: Doğan Kitap, 2008, s. 16.

[3] Orhan Koçak, Tehlikeli Dönüşler, İstanbul: Metis, 2017.