Erdoğanizm ve İki Türkiye
Ahmet İnsel

24 Haziran seçimlerinin ortaya çıkardığı tablo, Türkiye’de üç siyasal kimliğe, muhafazakâr, milliyetçi ve dinî kimliğe farklı oranlarda ama üçüne birden sahip bir büyük kitlenin kıpırdamadan yerinde durduğunu gösterdi. AKP’nin beklenen gerilemesini, Tayyip Erdoğan’ın MHP seçmeni desteği olmadan birinci turda yüzde 45’in altında kalacak olmasının sonuçlarını engelleyen etmen, MHP ile kurduğu ittifak oldu. 7 Haziran 2015 seçimini izleyen günlerde başlayan bu zımni ittifak, 15 Temmuz darbe girişimi ertesinde açık bir ittifaka dönüşmüştü. 7 Haziran 2015 akşamı MHP’nin HDP’den üç puan fazla oy almasına rağmen, mecliste HDP’nin arkasında dördüncü olmasının Türk milliyetçi tahayyülünde yarattığı şokun artçı sarsıntıları, AKP-MHP ittifakının Erdoğanizm çatısı altında kurulmasıyla sonuçlandı.

24 Haziran seçim sonuçları, kendisinin AKP için dile getirdiği ve kendini de kapsadığı seçim kampanyasında görülen “metal yorgunluğu” nedeniyle Tayyip Erdoğan’ın seçilmek için MHP’nin milliyetçi-mukaddesatçı seçmenine bütünüyle muhtaç olduğunu gösterdi. Nitekim MHP seçmenini ayırdığımızda Erdoğan’ın birinci turdaki oyu takriben yüzde 42-43’e düşüyor. Ama artık yürürlüğe giren “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” içinde, bu ihtiyaç ortadan kalktı. “Seçimin kaybedeni Erdoğan oldu”, “topal ördek” , “MHP denge ve denetleme gücü oldu” vb. safsataları bir kenara bırakalım, bu meclis tablosuyla yeni rejim Erdoğan’a Türkiye içinde hiçbir kurumsal karşı güçle karşılaşmadan ülkeyi yönetme, toplumu istediği yönde biçimlendirmeye devam etme imkânı veriyor. Meclisteki AKP “azınlığı” karşısında bir çoğunluk yok ve MHP muhalefete geçse de olmayacak. Ya da HDP ve MHP’nin birlikte davranabilecekleri bir durum hayal etmek gerekiyor. Bu nedenle Tayyip Erdoğan artık Devlet Bahçeli’nin de denetiminde değildir. Eksiksiz bir Tek Adam’dır. Yeni Tek Adam’dır! Başında bir seçimli otokratın olduğu milliyetçi-mukaddesatçı ve fırsatçı Yeni Türkiye Cumhuriyeti resmen yürürlüğe girdi.

***

Erdoğan, Tek Adam’dır ama seçim meşruiyetine bağlı bir Tek Adam olduğunu unutmamalıyız. En azından şimdilik böyle. 24 Haziran’da AKP ve MHP’nin milletvekili seçiminde aldıkları toplam oyla (%53,7), Tayyip Erdoğan’ın aldığı oy (%52,6) arasındaki yarım milyon seçmen farkının pek bir anlamı yok. Belli ki bu iki partiye oy verenler, çok az fire vererek ittifakın tek adayına oy verdiler. AKP’ye küsen seçmenin çok büyük oranda MHP’ye döndüğünü ama ortak reislerine de oy vermekten geri kalmadığı görülüyor. Özellikle milletvekili seçimi sonuçlarının yeni rejimde asgari bir karşı güç odağı oluşması beklentisini boşa çıkaran, HDP’nin barajı geçmesinin sonuçlarını bu açıdan etkisizleştiren, AKP ve MHP seçmen grubu arasında, bileşik kaplar gibi çalışan bu hareket oldu. 

2017 referandumunda kendini gösteren, Tek Adam rejimine karşı çıkmayan, bundan endişe duymayan veya bunu bilinçli biçimde isteyen seçmenlerden oluşan blok kıpırdamadı. Bu blokta çatlaklar oluşur mu? Yerinden oynatılabilir mi?

Türkiye’de siyasal sonuçları çok büyük olacak olan, bir devri artık resmen kapatıp, yeni bir devir başlatan otokrasi rejiminin ve onun siyasal ifadesi olan Erdoğanizm’in toplumsal tabanının bu direnci, bu istikrarı sadece menfaat ilişkisiyle açıklanamaz. Burada ciddi bir etnik-dinî aidiyet boyutu olduğu kadar, “ötekiler gelirse halimiz nice olur” korkusunun etkisi de rol oynuyor. Siyasi tercihlerin sadece akılcı seçmen davranışlarıyla değil, duygu, tutku, heyecan, öfke ve korkularla oluştuğunu, sınıf kimliği dediğimiz olgunun da büyük ölçüde böyle bir şey olduğunu dikkate almadan, Erdoğanizm’in toplumsal tabanını çözümlemek mümkün değildir. Aynı şey elbette Erdoğanizm karşıtı seçmen topluluğu için de geçerlidir.   

Seçimli otokrasi cumhuriyeti kuruldu ama Tek Adam rejimini kabullenme ve buna karşı çıkma konusunda neredeyse eşit büyüklükte iki Türkiye olduğu olgusu da ortadan kalkmadı. Bugün Türkiye’de otokratik rejime karşı çıkan ve Erdoğanizm’e muhalif seçmen kitlesiyle, Erdoğanizm destekçisi kitle arasındaki fark, geçerli oy sayısı temelinde epi topu bir buçuk milyon oydur. Elli milyon geçerli oy içinde, Erdoğanizm’in avdetini muştulamaya yol açan oy farkı bu kadardır. Bu olgu, bugünden sonra Erdoğanizm’e karşı yürütülecek demokratik mücadelenin, toplumsal direnişin unutmaması gereken bir öneme sahip. Önümüzdeki yerel seçimlerde Erdoğanizm karşıtı cephenin ancak birlikte hareket etmesi koşuluyla, hiç olmazsa birçok yerel yönetimin, zor da olsa İstanbul ve Ankara’nın Erdoğanizm’in tekelinden çıkarılması mümkün olabilir.

Asgari müşterekte, Tek Adam rejimine karşıtlık ve parlamenter rejime dönüş müşterekinde yan yana gelebilen farklı siyasal eğilimlerin, kimliklerin, bundan sonra sadece karşıtlığa dayanmayan, asgari demokratik bir cephede temaslarını, beraberliklerini sürdürmeleri için uygun bir toplumsal zemin ilk elde var gibi görünüyor. Ama Meral Akşener ve partisinin, MHP’nin İslâmcılığa tepkili, seküler milliyetçi kesimini esas olarak kendine çektiği dikkate alınırsa, Türkiye’de milliyetçiliğin, Tek Adamcılıktan daha büyük bir kitleyi kucaklamaya devam ettiği görülür. Buna CHP tabanında var olan Türk milliyetçisi eğilimi, HDP’nin seçmen tabanında kısmen var olan Kürt milliyetçiliğini de ilave etmek gerekir. Erdoğanizm’e karşı çıkan siyasal kümenin Erdoğanizm karşısındaki zayıf karnı tam da burasıdır. Erdoğanizm karşıtı küme, kendi milliyetçiliğini, esas olarak Kürt sorunu konusunda ama sadece bu konuda değil, daha genel olarak sorgulaması koşuluyla seçim öncesi oluşan ve HDP’nin kapı önünde tutulduğu ittifakın kuvveden fiile dönüşmesi mümkün olacaktır. Ne var ki bunun gerçekleşmesi, Erdoğan’ın Yeni Türkiye’sinin vaat ettiği kültürel dönüşüm kadar önemli bir kültürel dönüşümün Erdoğanizm karşıtı kesimde gerçekleşmesini gerektiriyor. Bunun kısa vadede gerçekleşebileceğinden ümitli olmak pek kolay değil.

Erdoğanizm’in gerilemesi için iktisadi kriz bekleyerek oyalanmaktan öteye, dinî milliyetçiliğin ve onu tamamlayan önder kültünün Türkiye’deki bu güçlü terkibini kıracak yeni bir birliktelik söylemine, tasavvuruna ihtiyacımız var. İşe önce kendi sorgulanamaz doğrularımızı, saplantılarımızı, korku ve nefretlerimizi sorgulayarak başlayabiliriz.