Netameli İkizler: Karl Marx’ta Komünizm ve Demokrasi (I)
Derviş Aydın Akkoç

Dünyanın bu vaktinde, neoliberal yahut geç kapitalist dönemde, bir taraftan da giderek şiddetlenen şu psikoloji çağında Karl Marx’ın komünizm ve demokrasi tasavvurlarını “hatırlamaya” kalkışmak neden? Maddi dünyanın olduğu kadar düşünsel dünyanın da darmadağın olduğu bir kesitte, geçmişe duyulan gelgeç bir merak, ya da kendi saklı zevkleriyle düpedüz bir boşa kürek çekme hevesi mi? Bir antikacı hassasiyetiyle tarihin düşünceler enkazında bazı nadide fikir kristalleri bulma isteği mi? Siyaset düşüncesinin yanı sıra, aktüel siyaseti de kasıp kavuran bir çaresizlik hissinin tetiklediği garip bir huzursuzluk mu? Ya da buralardan bir şairin komplocu veya darbeci saiklerle değil, kök salmış bir sıkıntıyla “durmadan seçimlere gidiyorum” yahut “oy pusulalarını ve seçimleri bırak / evet seçimleri özellikle bırak” dizelerinde yankılandığı üzere, “açlık”, “adaletsizlik”, zorbalık, baskı gibi kuşatıcı problemler söz konusu olduğunda, demokrasinin iyece suyu çıkmış bir seçim oyununa; işlevsel bir “hurda” da olsa hâlâ devlet yapılanmasına indirgenmesinden duyulan bir rahatsızlık mı?   

Karl Marx’ın politik mefhumlar üzerine kalem oynattığı dönemden şimdiye, bilhassa demokrasi kavramı özelinde söylenmemiş olduğu kadar denenmemiş de olan ne kaldı? Fakat nedenlerden daha baskın olan edim çoğun sonuçlar üzerinde durmak olmuştur: Pek çok sosyal bilimci ve düşünür hızla çeşitlenen toplumsal ve bireysel sorunların çözümü hususunda, hâlihazırdaki demokrasi pratiklerinin, sözgelimi parlamenter demokrasi, temsili demokrasi vb. yapısal krizlerle[1] boğuştuğu hususunda hemfikir. Modern siyaset kurumunun değerleri aşınmış, halkın iradesini açığa çıkardığı iddia edilen “seçimler” parodileşmiş vaziyette. Liberal demokrasinin “tartışarak hükümet etmek” (goverment by discussion) ilkesi, modernitenin serpilme zamanlarında olduğu gibi, siyasal rakibi ikna etmek için üretilen akli argümanlara dayanmıyor artık, daha ziyade propaganda araçlarının seferber edilmesiyle elde edilen popülist bir çoğunluk sistemi mantığına dayanıyor; bir vakitlerin allı pullu “kamusal tartışma” esprisi ise neoliberal sistemde ve onun bir soytarılık mekânı olarak medya sirkinde sergilenen bir performanstan, içi boş bir formaliteden ibaret... 

Yönetimselliğe ilişkin krizlerin düşünce sahasındaki etkilerinin üstesinden gelmek için demokrasi kavramı ve pratikleri elbette epeydir sorgulanmakta. Alternatif demokrasi tasavvurları üzerine kafa yoruluyordu, sözgelimi “radikal demokrasi” kavramsallaştırmasında olduğu üzere demokrasi düşüncesini canlandırmak adına yeni –denenmemiş– yollar aranıyordu.[2] Keza Negri ve Hardt gibi keskin düşünürler –Marx’tan, ama özellikle de Lenin’den sıyrılmak için Spinoza’dan el almayıp aslında Spinoza’ya sığınarak– siyasal kavramların içeriden sarsıldığı bir küreselleşme sürecine, alâmetifarikası “hükümetsiz yönetişim” olan bir “imparatorluk” çağına girdiğimizi, bu nedenle demokrasinin mutat öznesi olan “halk” (people) kavramının yerine bundan böyle “çokluk” kavramını düşünmemiz gerektiğini öne sürüyorlardı.[3] 

“Eski tüfek” Negri’nin ve çalışma arkadaşı Hardt’ın İmparatorluk kitabını, pırpırlı ve geveze düşünür Zizek “yüzyıla fırlatılmış bir manifesto” olarak karşılamıştı; ama bu türden manifestoların da yerinde yeller esiyor şimdilerde. Öte yandan, neyse ki, eski tüfeklere kıyasla daha somut bir düzlemde kalarak, Marksist yahut Leninist “resmi” ya da “çağdaş” söylemlerle arasının bozulma ihtimallerine de aldırmayan, dar akademik vasattan da taşıp eleştirel düşünce geliştiren, Negri’lerin “egemenlik teorisi”nin yanı sıra, “demokrasi” ve “çokluk” analizlerine de hâkim büyüleyici tınılara karşı uyanık olan, hasılı manifestovari metinleri sarıp sarmalayan retoriklere, bu retoriklerdeki çatlaklara sıva yapan felsefi cıvıklıklara asla taviz vermeyen Wendy Brown gibi düşünürler de var... 

Wendy Brown, yıllardır müthiş bir enerjiyle ve bıkıp usanmadan, ampirik malzemelerden oluşma yeni verilere yaslanarak “piyasa ölçütlerinin” siyasal olanı yuttuğuna, liberal demokrasinin “eşitlik”, “siyasal özgürlük”, “demokratik katılım”, “anayasal yurttaşlık”, “hukukun üstünlüğü” gibi kurucu öncüllerinin tanınmaz hale geldiğine dikkat çekmekte.[4] Wendy Brown, bununla birlikte ve daha da önemlisi, Foucault’nun toprağından çekip işlediği ve “neoliberal rasyonalite” adını verdiği günümüzün hükümet etme aklına vurgu yaparak, “liberal demokrasi”nin artık “yasını tutmamız gerektiğini” belirtmekte.[5] 

“Liberal demokrasinin yasını tutma”: Geri dönüşü olmayan bir kırılma/kopuş momentidir bu. Bu sarsıcı momentte kaybedilmiş, artık olmayan bir demokrasi anlayışına ve devlet yapılanmasına sızlanmanın, onu şu ya da bu şekilde tadil etmenin vakti geçmiştir. Brown’a göre, yası tutulmayan, zihinsel olduğu kadar ruhsal açıdan da “gömülmeyen” liberal demokrasi anlayışı, bir tür hortlaktan farksız garabet varlığıyla, yeni ve daha yetkin demokrasi tasavvurlarına sıçramanın, tartışma açmanın önündeki en büyük engellerden biri. Nitekim liberal demokrasi bahsinde kendi zihinsel yas sürecini geride bırakan Wendy Brown, ihtiyatlı bir adım daha atarak “bugün komünizmi, demokrasiyi tanımlamak için kullanabilir miyiz?” diye sorup derhal ekliyor: bu kesinlikle bir “meydan okuma” olacaktır.[6] 

Demokrasiyi tanımlamak, “içeriğini” yeniden münakaşaya açmak için liberal (buna geçmişin sosyalist olanı dahil) “devlet” kavramını değil, doğrudan “komünizm” kavramını sahneye çağıran, bunun da mevcut kavrayışlara yönelik bir meydan okuma olduğunu öne süren Wendy Brown, bu çıkışın zorunlu bir sonucu olarak, esasında demokrasi ve komünizm arasında yaratılacak muhtemel bir tartışmada kılı kırk yararak dışarıda tutulan bir ismi de davet etmektedir sahneye: Karl Marx.



[1] Parlamenter demokrasinin krizine ilişkin olarak erken sayılabilecek bir çalışma için bkz. Carl Schmitt, The Crisis of Parliamentary Democracy, Almancadan çev. Ellen Kennedy, The MIT Press: Cambridge, 1988.

 

[2] Verili demokrasi söylemlerinin “radikal demokrasi” kavramsallaştırmasına yaslanarak aşılmasına ilişkin olarak bkz., Ernesto Laclau, Chantal Mouffe, Hegemonya ve Sosyalist Strateji: Radikal Demokratik Bir Politikaya Doğru, çev. Ahmet Kardam, İstanbul: İletişim Yayınları, 2008; ya da yine Chantal Mouffe, On the Political, Canada: Routledge, 2005.   

[3] M. Hardt, A. Negri, İmparatorluk, İngilizceden çev. Abdullah Yılmaz, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2008.

[4] Wendy Brown, “American Nightmare: Neoliberalism, Neoconservatism, and De-Democratization,” Political Theory, C. 34. No. 6 (2006,) s. 690-714.

[5] Wendy Brown, "Neo-Liberalism and End of Liberal Democracy,” Theory & Event, 7:1, 2003, s.1-25.

[6] Wendy Brown, “Reclaiming Democracy: An Interview with Wendy Brown on Occupy, Sovereignty, and Secularism”, (mülakat Robin Celikates / Yolande Jansen), Crisis Journal for Contemporary Philosophy, 3. sayı, 2012, s. 68-76.