ABD’ye Özgü Kavramlar Sözlüğü – “Electoral College” (Seçiciler Meclisi)
Kenan Erçel

İlginçtir, ABD’de Başkan ve Yardımcısı’nı ne doğrudan seçmenler ne de onların seçtiği vekiller seçiyor. 1787’de yürürlüğe girmiş olan ve “Electoral College” denilen sistem uyarınca her eyalete tahsis edilmiş ve kabaca o eyaletin nüfusuyla orantılı bir “seçici delege” kontenjanı var. Genel seçimlerde o eyalette oy çoğunluğunu alan adayın partisi seçici delegelerin hepsini tayin edebiliyor. Bu şekilde ülke çapında oluşturulan “Seçiciler Meclisi” genel seçimlerin bir ay kadar sonrasında Başkan ve Yardımcısı’nı oyluyor. Bu iki aşamalı seçimin ikinci ayağı formaliteden ibaret çünkü delegeleri o eyalette seçimi kazanan parti atadığı için ülke genelindeki toplam 538 delegenin en az 270’ini toplayan partinin Başkan (ve Yardımcısı) adayı —“Seçiciler Meclisi” oylaması beklenmeden— galip ilan ediliyor. Zira bir seçici delegenin, kendi partisinin hilafına başka bir aday lehine oy kullanması ya da hiç oy kullanmaması vaki ama bu tür “sadakatsiz seçici delege” (faithless elector) hadiseleri çok nadiren yaşandığı gibi bugüne kadar neticeye hiç tesir etmemiş.   

Bu sistemin, kuruluşundan bu yana tartışılagelmiş iki önemli özelliği var. Öncelikle, her ne kadar seçici delege kontenjanı eyalet nüfusuyla orantılı olsa ve bu kontenjan nüfus sayımı sonuçlarına göre güncellense de en küçük eyaletlere tahsis edilen asgari kontenjan(3)[2] onlara nüfuslarının ötesinde bir temsiliyet hakkı veriyor. Örneğin, 28 milyon nüfuslu Teksas’ın 38 seçici delege kontenjanına karşılık 760 bin nüfuslu Kuzey Dakota’nın 3 delegesi var; halbuki salt nüfus baz alınsa Kuzey Dakota’nın sadece 1 seçici delegesi olması gerekirdi. Özetle, seçim sistemi nüfus bakımından sıralamanın en altındaki, çoğunluğu kırsal eyaletleri kayırıyor. Bu orantısızlık ABD’nin kuruluş yıllarında küçük eyaletleri Birleşik Devletler’e katılmaya ikna etmek için büyük eyaletlerin verdiği bir taviz. 

Bir diğer önemli husus; “kazanan-herşeyi-alır”[3] kuralı üzerine bina edilmiş bu sistemde bir eyalette ister oyların hepsini alsın, ister rakibini sadece tek bir oy ile geçsin birinci gelen aday o eyaletteki bütün seçici delegeleri topluyor. Dolayısıyla, seçmenlerin ağırlıklı olarak Demokrat ya da Cumhuriyetçi olduğu eyaletlerde rakibe fark atmanın netice açısından pek bir kıymeti yok. Bu durum uzun bir süredir Demokratların aleyhine işliyor çünkü toplamda Demokrat adaylara daha fazla oy çıksa da bu oyların, eyaletler arasındaki dağılımı yüzünden o adaylara faydası olmuyor. Örneğin, 2000 yılında Al Gore ve George W. Bush arasındaki kıran kırana yarışta Demokrat Parti adayı toplamda rakibinden 550 bin kadar daha fazla oy almış olmasına rağmen Beyaz Saray’a, daha fazla seçici delege toplayan oğul Bush yerleşti. (Seçimin kaderini belirleyen Florida’da Cumhuriyetciler’in çevirdiği numaraların 31 Mart İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerinde dönen dolaplardan geri kalır yoktu.) Benzer şekilde, 2016 Başkanlık yarışında Hilary Clinton, rakibi Trump’a “popüler oy” denilen ülke genelindeki bireysel oy toplamında 3 milyon fark atmış olsa da ABD’nin ilk kadın başkanı olmak kendisine nasip olmadı. 

Ve kısaca not düşelim ki bu uyuşmazlık Senato seçimleri için de geçerli. “Electoral College” sistemine tabi olmasa da bahsolunan demografik dengesizlik yüzünden 2016 seçimlerinde toplamda Cumhuriyetçi rakiplerinden 11 milyon daha fazla oy almalarına rağmen Demokratlar Senato’daki 100 sandalyenin sadece 46’sını alabildi. Buna karşılık Cumhuriyetçiler 52 sandalyeye kondu.[4] Zira nüfusu ne olursa olsun her eyaletin Senato’ya iki temsilci gönderdiği bu sistemde Demokratlar’ın ağırlıkta olduğu kalabalık eyaletlerde rakibe fark atmanın sonuca bir etkisi yok. 

“Kazanan-herşeyi-alır” ilkesinin diğer bir cilvesi, Başkanlık seçiminin kaderini Demokrat ve Cumhuriyetçi seçmenin hemen hemen eşit dağıldığı ve bu yüzden “swing” (salınan)[5] tabir edilen eyaletlerin tayin etmesi. Örneğin, yukarıda bahsolunan 2000 seçimlerinde Florida’da tekrar edilen şaibeli sayım sonucunda sadece ve sadece 537 oy farkla —ki toplam yaklaşık 6 milyon oy kullanılmıştı— George W. Bush eyaletin 25 seçici delegesini kazanmış ve böylelikle de Başkanlık yarışında ipi göğüslemişti. Nitekim Florida uzun bir süredir “swing” eyalet denince ilk akla gelen yerlerden biri; zira buradan çıkacak neticeyi kestirmek çok güç. 2012’de Demokratlar’a giden eyalet (Obama: %50, Romney: %49.1) 2016’da benzer bir farkla bu sefer Cumhuriyetçiler’e gitti (Clinton: %47.8; Trump: 49%). 

Yaklaşmakta olan 2020 genel seçimleri vesilesiyle başını Elizabeth Warren’ın çektiği bir grup Demokrat Başkan adayı “Seçiciler Meclisi” sistemine yönelik eleştirilerini daha yüksek sesle dillendirmeye başladı. Ne var ki seçmenin iradesinin neticeye yansımadığını savunan Demokratlar’ın işi hayli zor çünkü seçim sisteminde böylesi bir değişiklik için Anayasa’da değişiklik gerekiyor – ki bu da ancak Temsilciler Meclisi ve Senato’da üçte iki, tüm eyaletler arasında da dörtte üç bir çoğunluk yakalanmasıyla mümkün. Yakın dönem kamuoyu yoklamaları[6] toplumun %65’inin Başkan’ı doğrudan seçmeyi tercih ettiğini gösterse de yukarıda bahsolunan demografik sebeplerle Cumhuriyetçiler’in böylesi bir reforma yanaşmayacağı ve dolayısıyla Anayasal değişiklik yolunun tıkalı olduğu aşikâr. 

Diğer bir yöntem ise eyaletlerin kendi aralarında anlaşarak seçici delegelerini ülke çapında birinci gelen adaya tahsis etme ilkesi etrafında bir pakt kurmaları. 2019 Haziran’ı itibariyle, toplam 194 delegeye sahip 16 eyalet[7] bu inisiyatife katılmış durumda. Kritik eşik olan 270’e az kaldı ama “salınan” eyalet olmanın getirdiği ilgi ve alâkadan feragat etmek istemeyen eyaletler ayak direyeceğe benzer. Bu bakımdan 2016 seçiminin son iki ayında Trump ve Clinton’ının kampanya etkinliklerinin yarısına evsahipliği yapan dört “swing” eyaletin[8] söz konusu pakta henüz katılmamış olması şaşırtıcı değil. Ve fakat bu direnişe rağmen Anayasa değişikliğini bypass etme yöntemi başarılı olur ve Başkan’ı popüler oy tayin etmeye başlarsa “salınan” eyaletler artık Başkanlık seçim kampanyalarının odağı olmaktan çıkacak. 

Yürürlükteki “Seçiciler Meclisi” sistemini değiştirmenin bir başka yöntemi de Maine ve Nebraska modelini tüm eyaletlere yaymak. Diğer tüm eyaletlerden farklı olarak Maine ve Nebraska’da seçici delegeler daha nispî bir şekilde adaylar arasında üleştiriliyor. Eyaletin her bir idari birimi (county) için o birimde birinci gelen adaya bir seçici delege ve tüm eyalet çapında birinci gelen adaya iki delege usulüyle yapılan bu dağılım daha hakkaniyetli bir yönteme benziyor. Ne var ki idari birimlerin sınırlarının belirlenmesine yönelik ve “gerrymandering”[9] olarak bilinen manipülatif müdahaleler yüzünden bu yöntemin de sorunları yok değil. 

“Seçiciler Meclisi” gibi dolambaçlı bir sistemin başlıca saiklerinden biri 18. yüzyılda ABD’yi kuran öncü kadroların (“founding fathers”) halkın demokratik yetkinliğine olan güvensizliğiydi.[10] Halkın ülke başkanını doğrudan seçebildiği bir düzende kötü niyetli ya da kifayetsiz bir adayın lider seçilme tehlikesine karşı bir emniyet sübabı işlevi görsün diye seçmen ile lider arasına Plato-vari, eğitimli, feraset sahibi bir ara katman yerleştirme gereği duymuşlardı. Ve 229 sene sonra ABD’nin 45. Başkanı Donald J. Trump oldu. Boşuna dememişler “cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir” diye. Tabii ki Demokratlar’ın hezimetini topyekûn “Electoral College”a fatura etmek doğru olmaz ama ortada tarihsel bir ironi olduğu da yadsınamaz.

Neyse ki T.C.’de doğrudan halk seçiyor.



[1] “Seçiciler Meclisi” uygulamaya konulduğundan beri geçen 200 küsur sene boyunca sadece 167 tane “sadakatsiz”lik vakası yaşanmış. https://www.fairvote.org/faithless_electors

[2] Her eyaletin iki senatör ve asgari bir Temcisiler Meclisi üyesi karşılığı en az üç adet seçici delegesi var.

[3] Aşağıda izah edildiği üzere kazanan-herşeyi-alır kuralı Maine ve Nebraska eyaletleri için geçerli değil.

[4] İki adet de bağımsız senatör var.

[5] Türkçe’ye çoğunlukla “salıncak” ya da “sallanan” eyalet diye çevrilse de “yürürken hafifçe bir sağa, bir sola eğilmek” manasındaki “salınan” sıfatının bu bağlamda daha uygun bir karşılık olduğu kanaatindeyim.

[6] https://www.prri.org/research/american-democracy-in-crisis-voters-midterms-trump-election-2018/

[7] https://www.nationalpopularvote.com/ Aslında 15 eyalet artı District of Columbia demek daha doğru; zira başkentin bulunduğu District of Columbia tam manasıyla bir eyalet değil.

[8] Söz konusu eyaletler Florida, North Carolina, Ohio ve Pennsylvania. https://theconversation.com/three-common-arguments-for-preserving-the-electoral-college-and-why-theyre-wrong-68546

[9] Sözlük’ün daha önceki bir maddesinde “gerrymandering” olgusunu ele almıştık: https://www.birikimdergisi.com/haftalik/8244/abd-ye-ozgu-kavramlar-sozlugu-gerrymander#.XRl3tShKg2w

[10] “Electoral College” sisteminin ortaya çıktığı tarihlerde dönen tartışmaların faydalı bir özeti için bkz. https://t24.com.tr/yazarlar/cemal-tuncdemir/abd-baskanlik-seciminde-electoral-college-neden-var,15858