Murat Belge
5 Şubat 2024 Pazartesi
Amaçlarını kamufle etmek üzere titizlendiği falan da yok. Örneğin cumhurbaşkanının deprem geçirmiş kentlere söylediği söz: Genel iktidara karşı çıkan yerel iktidar hiçbir yardım alamaz. Bu sözü insanlara açık açık söylemek büyük bir gaftır diye düşünebilirsiniz. Ama Erdoğan öyle düşünmüyor. Bu söylediği, zaten uygulamakta olduğu politika. Hala anlamayan varsa, diye herhalde, açıkça dile getiriyor. “Oyunuzu bana vermezseniz benden zırnık alamayacağınızı bilin” diyor; en anlaşılır, en açık biçimiyle söylüyor.
Işıl Kurnaz
31 Ocak 2024 Çarşamba
Biliyorsunuz, Anayasa’nın 85. maddesi gereği yasama dokunulmazlığının kaldırılması ya da milletvekilliğinin düşmesinin 84. maddenin 1., 3. veya 4. fıkralarından kaynaklanması halinde Anayasa Mahkemesi’ne kararın iptali için başvurulabilir. Can Atalay’ın örneği ise 2. fıkrayla ilgili olduğu için iptal isteminin dışında ancak ortada Atalay’la ilgili ihlal kararı olan ve uygulanmayan AYM kararları var. Dolayısıyla sistemin tam manasıyla parlamenter haklar bakımından tıkandığı bir noktadayız.
Erdoğan Özmen
31 Ocak 2024 Çarşamba
Bu ayrılma gerçekleşmek zorundadır çünkü.  Hayatımızdaki ilk büyük meydan okuma, öncekileri özetleyen ve temize çeken ilk büyük ayrılık/kayıp, ilk travmatik karşılaşma, ilk ödevdir bu. Ensestiyöz bağın/dolaysız cinselliğin yasaklanması ve sınırlandırılması, kendimizi arzulu bir varlık olarak inşa etmenin, arzulamanın ve cinselliğin fantazisini kurmanın çerçevesini/patikasını oluşturur, bunun için yolu açar. Annenin arzusunun kendiyle sınırlı olmadığını, üçüncü bir figüre de yöneldiğini keşfeden/farkeden çocuk için bir kırılma anıdır bu.
Aybars Yanık
30 Ocak 2024 Salı
Tespih, telsiz, la, dingil, Hüseyin abinin meyhanesi, Ankara yaa, bir de tabii, olmazsa olmaz, pavyon hehe; sömürge valisinin gözüyle dizi yapmanın otantik nesneleri… Ama hatırlasak mı, Behzat Ç. bir Ankara hikâyesiydi, Ankara’da geçen bir İstanbul hikâyesi değil.
Ahmet İnsel
26 Ocak 2024 Cuma
İktisadi büyüme devam etse de, toplumun önemli bir kesiminde, hatta yer yer çoğunluğunda kendilerini denetimsiz piyasa güçlerinin yıkıcı saldırılarına karşı koruyacak bir otoriter güce teslim olma eğilimi artıyor. Bir tür paternalist devlet nostaljisi söz konusu. Ama ne var ki, yerlilik ve millilik şiarları arasında, göçmen işgali tehlikesi, kadim milli kimliğin kaybolması, uluslararası şer güçlerinin ülkeye yönelik kumpasları, milli bütünlüğü bozan iç düşman odakları ve benzeri “yakın ve gerçek tehlikelere” dikkatleri çeken, “hem acımasızca döven hem de gerektiğinde koruyan” bu babalar da günümüzde otoriter soyguncu kapitalizmin baş aktörleri olmaktan geri kalmıyorlar.
Tanıl Bora
24 Ocak 2024 Çarşamba
Fakat kültürün opera-bale-tiyatro-sinema-sanat-edebiyattan ibaret olmadığını, "kültürel Marksizm" diye yaftalanan kimlik davalarından ibaret olmadığını unutmayalım. Bourdieu'ya muhtaç olmadan bile, kültürün Habitus'la ilgili olduğunu biliyoruz. Kültür, habitus'tur; yani üzerine özel olarak düşünmeden, kendiliğinden işler hale gelmiş, yerleşikleşmiş düşünme ve algılama kalıplarıdır, hal ve hareket tarzlarıdır.
Murat Belge
22 Ocak 2024 Pazartesi
Türkiye’nin gösterdiği direnç de bayağı “göz yaşartıcı”! Tarihin bu aşamasında “Yaşasın Şeriat!” sayhaları karşısında ne yapılması gerektiğini tartışmak durumunda kalıyorsak, bu, az buz direnç değildir. Bu tarihte bir siyasi parti popülaritesini, dolayısıyla alacağı oyu yükseltmek için Ayasofya’yı yeniden camiye çevirmenin etkili bir yöntem olduğunu düşünebiliyorsa bunun nasıl mümkün olduğunu yeniden, ayrıntılarıyla ele almak gerekir.
Cuma Çiçek
20 Ocak 2024 Cumartesi
Sorunun ölçeğinin büyümesine bağlı olarak, ikincisi, sorunun aktör kümesi de genişliyor. 2015 yılına kadar Türkiye’de siyaset kurumunun kanaat önderlerinin, akil insanların aracılığıyla bile yol alma şansı varken artık masada ABD, Rusya, İsrail, İran gibi “büyük” aktörler var. Üstelik, “güvenlik” ve “terör” odaklı, sorunu sınır ötesinde çözmeye çalışan yeni doktrin bu “dış” aktörlerin alanını daraltmıyor, aksine genişletiyor.
Erdoğan Özmen
17 Ocak 2024 Çarşamba
Psikanaliz, “ham materyalizm ile psikolojik idealizm” arasında sıkışmaktan kurtularak o seçenekleri materyalist bir zeminde aşmamıza imkan sağlayan bir konuma sahiptir, diyorduk. Psikanalizin kuruluşuna yol açan şeyden/süreçten söz etmek bu. Psikanaliz tam da o aşma eyleminin içerik ve niteliklerine yönelik meraktan, bunun araçlarını ve mekanizmalarını tasarlamaya çalışmaktan, “ham materyalizm ile psikolojik idealizmi” aşarak üçüncü bir konum yaratmanın koşul ve imkanları üzerine derinlemesine düşünmekten doğmamış mıdır?
Tanıl Bora
10 Ocak 2024 Çarşamba
Alarm çalan bir deyiş bu. “Türkiye’nin dijital devrimi kaçırma lüksü yok,” ikazında bulunuluyor mesela. Teknik direktörler, futbolcular “Bu maçı kaybetme lüksümüz yok,” “Hata yapma lüksümüz kalmadı” diyorlar. Camia içi ihtilaflarda, “falan kişiyi silip atma lüksümüz olamaz” ikazında bulunuluyor, makullük ve itidal gerektiren hallerle ilgili “inatlaşma lüksümüz olabilir mi?” deniyor.
Murat Belge
8 Ocak 2024 Pazartesi
Dünyada “muhalefet güçleri” zaman zaman varolan “legalite” alanının dışına taşma gereğini duyabilirler.  Bazı iktidarlar kendileri de legaliteyi çiğnemeye hazır olabilir ve dolayısıyla bu durumdan memnun kalabilirler. Ama legalitenin sınırlarını iktidara karşı korumak durumuyla yüzyüze gelen muhalefet sık sık rastgeldiğimiz bir durum değil. Bakalım bu tuhaf mevzilenme ne gibi tuhaf sonuçlar üretecek.
Cuma Çiçek
4 Ocak 2024 Perşembe
Kürtler tek yaralı cemaat değil elbette. Daha önce bu sayfalarda yazdığım üzere Türkiye “Yaralı Cemaatler” ülkesi. Tam da bundan dolayı yaralı cemaatler sosyo-politik ve sosyo-ekonomik alanın şekillenmesinde en etkili dinamiklerden biri, belki de en etkilisi. Kutuplaştırma siyasetinin bu derece etkili olması da esasında bu yaralarla ilgili. Zira, kutuplaştırma siyaseti toplumsal yaralarımızı açık tutar, çoğu durumda kanatır ve politik mobilizasyonu bunun üzerine kurar.