Akdeniz-Avrupa-Yeşiller: Yabancı İşçiden Göçmen Kavramına

Yeşiller 19-21 Haziran tarihlerinde İtalyan Yeşillerin ev sahipliğinde (Bari’de) Avrupa Parlamentosu Yeşil milletvekilleri ve Yeşiller Federasyonu -29 Yeşil Partinin üye olduğu ve bizler gibi gözlemcilere de açık olan- “Göç Fenomeni”ni büyüteç altına aldılar.

Toplantının ön yazılarında göçlerle gelenlerin ya da zorla yerinden yurdundan edilenlerin insan haklarının yeni ülkelerinde tartışılmasının önemi vurgulanıyordu.

Seminerin ismi “Akdeniz’de Hiç Kimse Yabancımız Değildir” başlığıyla ifade edildiği gibi yalnız göçmenler değil, göç kavramının kendisi de, örneğin süreli süresiz gidip gelme şeklindeki tarifler üzerinde de duruldu.

İtalyan Yeşillerinin hoşgeldiniz yazısında, “Bari’nin seçilmesinin nedeninin, zengin ve güçlü Kuzey’le fakir ve marjinal Güney arasında bir mekân olmasındandır” deniyordu.

1994’ten itibaren Yeşiller federasyonu Akdenize yönelik politikalarını geliştirmek için bir dizi seminerler -Girit adasında, Palermo’da, İbiza’da, Coibra Portekiz’de- düzenliyorlardı.

Akdeniz çok hassas ekolojik yapısının yanında, tarihsel nedenlerle sosyal ve politik çatışmalara açık bir bölgeydi.

Yeşiller göç olgusunu değerlendirirken uzun yıllardan beri Akdeniz’de oluşturmaya çalıştıkları Akdeniz Yeşil Siyasî Oluşumu’na ait temel taşlardan birini daha arkalarında bırakıyorlardı.

İtalya geçmiş senelerde göç vermiş son senelerde ise çokça göç alan ya da göç kapısı olmuş bir ülkeydi. Son iki yüzyılda Avrupa’nın Akdeniz kıyılarındaki ülkelerden göç vermeyen ülke yok gibiydi. Eskilerde Fransa Kanada’ya, İspanya kıta Amerika’sına, diğerleri de Avrupa’nın çeşitli şehirlerine göç vermişlerdi

Şimdi ise sıcak Akdeniz’in farklı bölgelerinden başka nedenlerle de göçler başladı. Cezayir, Fas, Tunus gibi farklı kültürlerden insanlar Avrupa’ya Akdeniz kıyılarından kuzeye doğru akıyorlar. Bu ülkeler komşu oldukları Afrika ülkeleri tarafında da aynı zamanda by-pas olarak kullanılıyor.

Biçimsel olarak bu aniden ortaya çıkış Çin denizi açıklarındaki manzaraları andırıyor. Büyük teknelerle organize göçlerin yanında, bilhassa Arnavutluk’tan gelen küçük tekneler her türlü tehlikeyi göze alarak İtalya açıklarında kabul edilmek için bekliyorlar. İtalyanlar tarafından kurulan acil yardım yerleri göçmenleri sağlık kontrollerinden geçirdikten sonra kamplara yerleştiriyorlar.

Yıllarca çok-kültürlülüğü savunan ve kendi ülkelerinde bu politikaları kamuoyuna duyuran Yeşiller, bugün geçmişteki politikalarının yetersiz kaldığının farkındalar.

Ülkeleri gerek göçmenleri gerekse de Kosovo’daki olaylar nedeniyle gündemde olan Arnavutluk Yeşilleri göç konularına değinirken kendi ülkelerindeki organize çetelerden yakındılar. Mafya’nın uluslararası ilişkilerle kendi ülkelerinde aktif hale geldiğinden göçmenlerin de uyuşturucu ve fuhuşa özendirilerek yönlendirildiklerini anlattılar.

Arnavutlar göçmenlerin derhal yasal statüye kavuşturularak bu gibi tehlikelerden korunulması gerektiğini ısrarla vurguladılar.1913 senesinden beri süregelen Kosova sorununa değinirlerken de sınırların bozulmadan problemlerin çözülmesi çağrısında bulundular.

İtalyan Yeşilleri Arnavutlukla ilgili konularda Arnavutluk için Acil Ekonomik Yardım çağrısının bütün dünyayı ilgilendirmesini gerektiğini, kendi ülkelerinde 1.5 milyona yaklaşan göçmenlerin problemlerinin kolay olmadığını ve Dünya Bankası’nın tavrının değiştirilmesi konusundaki ısrarlarını savundular.

Yunanlı Yeşiller konuyu hümanizma boyutunda irdeledikten sonra ülkelerine gelen sığınmacı Arnavutlar yüzünden neredeyse İtalya ile yaşananların bir benzerinin Yunanistan’da da yaşandığı Arnavut Yeşilleri ile olan tartışmada ortaya çıktı.

Ama Yeşiller gelen göçmenlerin yasal haklarının kabul edilmesi, eşit işe eşit ücret, seçme seçilme haklarının verilmesini savunup konuşurken, toplantı salonuna gelen bir İranlı sığınmacı göçmen pratikte İtalya’nın maalesef onlar için bir hapishaneye dönüştüğünü, İran’daki kapalı hapishanenin yerini, oranın onlar için açık bir hapishane olduğunu hararetli duygularıyla anlattı.

Kıbrıs’lı Yeşiller de Güney tarafına yaklaşık 25.000 dolayında geçici göç geldiğini ve Kuzey tarafta çevre konusunda çalışabildikleri bir parti olmadığından bahsetti.

Evet, Avrupa Birliği Parlamentosu’nda İnsan Hakları komisyonları var ama, gerek göçmenlerle, gerek mülteci sığınmacılarla yeterince ilgilenilmiyor, ya da gerekli önlemler alınmıyor. Zaten imzaya açılan uluslararası göçmenler andlaşması için şimdiye kadar sadece 8 ülkenin imzalarının olduğu toplantıya katılan Meksikalı kadın hakları savucusu tarafından açıklandı.

İtalyan Yeşilleri arasında Akdeniz’i bir laboratuvar - jeopolitik bir kaos ortamı- diye nitelendirenlerle, olan bitenden herkesin ortak olarak sorumlu olduğunu tezini işleyenlere kadar geniş bir yelpaze vardı. Hattâ göçün ekonomik bir olgu olduğundan da bahsettiler.

Bunlar da bize İtalyan Yeşiller’inin fikir ayrılıklarındaki tolerans sınırlarını gösteriyordu.

Tabiî ki Kuzeyli Yeşiller Konuşurken Türkiye’deki bazı arkadaşlarımızın dediğinin aksine çuvaldızı kendilerine batırıyorlardı. Göçmenlerin hâlâ yerel seçimlerde oy kullananama örneklerinde olduğu gibi demokrasinin tarifi, katılım anlamında kullanılırken, bunun Avrupa Birliği’nde de henüz oturtulamadığından, kişisel haklarının farkında olmayan göçmenlerin kolayca taciz edildiğinden de açıkça bahsettiler. Diğer yandan bir ülkedeki bazı kazanımların diğer Avrupa Birliği’ne üye ülkede geçerli olamamasını da düşündürücü bir durum olarak izah ediyorlardı.

Tartışmalarda Türkiye’nin de adı sık sık geçti. Kürt göçmenler, Avrupalılar’ın Türkiye’ye silah vererek insanların yerlerinden yurtlarından edilmeleri, Türkiyeli işçilerin/göçmenlerin çifte vatandaşlık haklarının verilmememesi konuları gündeme geldi. Bir de en önemlisi Türkiye’nin bir göçmen-mülteci Kampı için Avrupa Birliği’nden Para talep etmesini içeren dokümanın açıklanmasıydı. Burada ilginç olan, Türkiye’nin bu kampların parayı verenlerce izlenilmemesi ve denetlenmemesini şart koşmasıymış!

Yeşiller, AB’de iktidarları ellerinde tutanların Türkiye’de işkence vardır derken öte yandan işbirliği yapmaya çalışmalarını tespit ederek bunu iktidarların iki yüzlülüğü diye ifade etmeleri pek de yanlış gözükmüyor. Bu tez de her zaman için diğer politik tartışmalara maalesef örnek teşkil ediyor.

Bilhassa Avupa Parlementosu’ndaki Yeşiller Akdeniz politikaları tartışmalarında ya da AB politikalarındaki tartışmalarında her zaman olduğu gibi bu defa da nasıl bir toplumda ya da dünyada yaşamak istediklerini hep gündemde tuttular ve de birbirlerine sordular.

Demokrasinin geleceğ, iktidarın balansının nasıl ayarlanacağı sorularını da iktidarlara yönelttiler.

Göçmen politikaları bağlamında demokrasinin, hariçte tutmak olmadığı gibi asimile etmek de olmadığı vurgulandı. İnsanların kafalarındaki duvarlar yıkılmadıkça zengin ülkelerdeki sosyo-ekonomik problemler ortadan kalkmayacak dediler.

İnsanların serbest dolaşımlarına karşı olup, ama ekonominin serbest dolaşımını talep eden zihniyetlere karşı mücadele edilmesinin bu bağlamda en ön sırada olduğu sık sık vurgulandı.

Siyasî anlamda Yeşiller hep köprülerin kurulmasını istiyorla r- çok zor bir görev almalarının bilincinde olmalarına rağmen. Yani Göç olgusunu her boyutuyla kamuoyuna açan, kampanyalar tartışmalar ve paneller yapılması Yeşiller’in önünde gelecek senelerde yeni politik alanlar olarak gözüküyor.

İktidarda olan Yeşillerin göçmenlerle ilgili yeni yapılan kanunlarda daha etkin olmalılar sözü de Çevre Bakanı Yeşiller’den olan İtalyanlar’a aitti.