Tanıl Bora
30 Nisan 2025 Çarşamba
Sırrı Süreyya Önder, Öcalan'ın "Barış ve demokratik toplum çağrısı"nın okunduğu gün, barış umudunun düğün sahibi gibi görünmüştü. Onun herkese hitap edebilme, bir derdi "herkese" anlatabilme kabiliyetine, o umudun güç kaynaklarından biri olarak bakanlar az değildi. Derken, kalbi baskına uğradı. Günlerdir "herkes," –siretine birazcık insaniyet hûzmesi vurmuş herkes–, Sırrı Süreyya'nın gitmemesi için, itikadınca dua ediyor. Bu satırlar yazılırken, hayatî tehlikenin büyüdüğü haberleri geliyordu.
Derviş Aydın Akkoç
29 Nisan 2025 Salı
Skandal, sansasyon, provokasyon, şok gibi negatif etkiler de fikrin -sanatın- doğasına içkindir. Fikirleri ayıklamak ve tasniflemek, fikirdeki kudreti zapturapt altına alıp düşünceyi ıslah etmek, hâsılı insani hakikatleri birer “norm” haline getirmek ve bu normlara dair mutlak biat talep etmek mümkün olmadığı gibi, bu türden iktidar pratikleri çok daha vahim neticelere eğilimli tutumlardır.
Cuma Çiçek
27 Nisan 2025 Pazar
Son günlerde Cumhur İttifakı’nın siyasal temsil açısından küçük ama devlet ve hükümet kararlarının şekillenmesinde etkisi büyük ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli’nin erken seçim çağrısı yapabileceği ihtimali üzerine çokça yazılıp çiziliyor. Bahçeli’nin bir yandan sert mesajlar verirken öte yandan Ekrem İmamoğlu’nun tutukluğuna ilişkin ‘beraate’ işaret eden açıklamaları, CHP’ye kayyım atanması konusunda kapıları kapatan değerlendirmeleri söz konusu tartışmaları canlı tuttu. CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun Bahçeli’ye yönelik “ittifak çağrısı” olarak yorumlanabilecek cevapları da söz konusu iddiaların gündemde kalmasını sağladı.
Ömer Laçiner
25 Nisan 2025 Cuma
Bu sorunun cevabını henüz bilmiyoruz. Ancak şu ana kadar konuyla ilgili tavır alışlarının geneline bakıldığında kuvvetle tahmin ediyoruz ki; iktidarın AKP tarafı “proje”den resmen değilse bile fiilen dışlandığından kuşkulanmakta ve dahil olma yolunu aramaktadır. Buna mukabil MHP ise projenin Türkiye aleyhine sonuçlar doğuracak bir yöne “evrildiği” kanaatine varmış ve önlem olarak Türkiye’nin Ortadoğu politikasını bir Türk-Kürt uzlaşımı temelinde ciddi bir revizyonla yeniden biçimlendirmek amacıyla o hiç beklenmeyen çağrıları yaparak harekete geçmiştir. Bu yaklaşım farklılığı iktidar cephesinde bir çatlamaya yol açmış görünmüyor henüz. Ama bu durum önümüzdeki birkaç hafta içinde pekâlâ değişebilir ve değişmek zorunda.
Erdoğan Özmen
23 Nisan 2025 Çarşamba
“Aşk sahip olmadığını vermektir” der Lacan. “Sahip olduğunu vermek parti vermektir, aşk değil” diye ekler. “Öte yandan aşık sahip olmadığı şeyi verir: Tabiri caizse yoksun olduğu şeyi verir; bu şeyi izah etmek ya da açıklamakta zorlanacaktır, çünkü yoksun olduğu şeyin ne olduğunu bilmiyordur. İçinde bir eksik veya boşluk hisseder, bu boşluğu doldurmak, bir şeyden yoksun olduğu hissini telafi etmek için bir şeye özlem duyar. Arzu işte bu eksik ya da boşluk arzunun kaynağıdır.”
Osman Özarslan
22 Nisan 2025 Salı
Tayyip Erdoğan, bilhassa Başbakan olduğu dönemden itibaren, tıpkı Oedipus kehanetindekine benzer bir şekilde Türkiye siyasetinin bilhassa milliyetçi muhafazakâr oğlan çocuklarının hepsini ya tasfiye etti ya da kendi saflarına katıp onları siyasi olarak iğdiş etmiş oldu. Elbette bu konuda ilk önemli örnekler, Erkan Mumcu ve Mehmet Ağar, onları Süleyman Soylu ve Numan Kurtulmuş takip etti; Devlet Bahçeli’nin Meral Akşener & Sinan Oğan kuşatmasından çıkarılmasını; Muhsin Yazıcıoğlu ve Sinan Ateş’in ölümlerini de sağ muhafazakâr dünyanın oğullarının (Akşener dahil) siyaseten öldürülmesi, ya da Tayyip Erdoğan’ın iktidarını alacak olan oğuldan kurtulma operasyonu kapsamında değerlendirmek mümkün.
Murat Belge
21 Nisan 2025 Pazartesi
Sonuç: iki gerçeklik vardır. Bunların biri gerçekliğin kendisidir; biri AKP tezgahlarında imal edilen gerçekliktir. “Gerçekliğin kendisi olan gerçeklik önemli değildir. Bir kere, kusurludur. Her zaman olması gerektiği gibi ilerlemez. Hatta, “her zaman” ne kelime, hiçbir zaman öyle yapmaz. Şimdi, sevgili ve saygıdeğer padişahımız Abdülhamid Britanya sefirinin suratına bir Osmanlı tokadı aşketse, fena mı olurdu? Ne kadar iyi olurdu! Öyleyse bizim dizide indirsin şamarı; hepimizin yüreğini yağ bağlasın.
Barış Özkul
20 Nisan 2025 Pazar
David ile Uriah arasındaki karşıtlık, yalnızca karakter özellikleri ya da ahlaki tercihler üzerinden değil, Dickens’ın roman boyunca işlettiği daha derin bir “eleme” mekanizmasıyla kurulur. Bu mekanizma, karakterleri görünüşleri, konuşma biçimleri, beden dilleri ve toplum içindeki temsilleri üzerinden değerlendirir. David, daha çocukluğundan itibaren nezaketi, duygusal duyarlılığı ve çevresindekilerle kurduğu doğal bağlar sayesinde anlatının gözdesidir. Uriah Heep ise, daha ilk sahnesinden itibaren “eğik duruşu”, yapışkan tevazusu, sık sık yinelediği “çok alçakgönüllüyüm efendim” gibi sözleriyle hem grotesk hem de tehditkâr bir figür olarak kodlanır. Dickens, Uriah’ın ahlaki düşkünlüğünü fiziksel görünüşü ve dili üzerinden işaretler. Karakterlerin anlatı tarafından onaylanan ya da dışlanan temsilleriyle biçimlenmiş estetik ve sınıfsal bir süzgeç devreye girer.
Işıl Kurnaz
17 Nisan 2025 Perşembe
Türkiye’den de biliyoruz, toplumsal bellek mücadelesi, en yakınının ölüm belgesine ve kemiğine dahi olsun ulaşabilmenin mücadelesidir. Büyük umutların, yakınını sağ salim görebilmenin, umutlu yarınların değil de onun öldüğünü kanıtlayabilmenin mücadelesi. Cumartesi Anneleri de bunu yapmıyorlar mı? Eunice Pavia, asla pes etmeden bir insan hakları mücadelesi yürütüyor, önce hukuk okuyor, daha sonra insan hakları hareketi ve kendi uzmanlık alanı olan toprak mülkiyeti haklarıyla ilgileniyor. Bunu biraz da yas tutma hakkına sahip olabilmek için yapıyor, yasın tutulabilir bir şey olup olmadığını bilmeden üstelik. Çünkü yasını tutabilmeniz için, önce birini kaybettiğinizi görmeniz gerekiyor, onun kaybedildiğini.
Tanıl Bora
16 Nisan 2025 Çarşamba
Ama tabii, asıl, muhaliflerin, rejimden memnuniyetsiz, endişeli olanların dilinde, bu söz. Jenerik argümantasyonu şöyle özetleyebiliriz: Hak ve özgürlükler gitgide daha fazla kısıtlanıyor; adaletsizlik hüküm sürüyor; hayat pahalılığı, yoksullaşma bunaltıyor; gençlerin gelecek umudu sönük –ama yılmayacağız, mücadele edeceğiz, değiştireceğiz– çünkü gidecek başka yerimiz yok. Buna benzer bir akıl yürütme zincirini, muhtelif beyanatlarda, televizyon münazaralarında, sosyal medyada, günlük sohbetlerde düzinelerce kere duymuş olduğunuza eminim.
Erdoğan Özmen
9 Nisan 2025 Çarşamba
Filmdeki en dokunaklı sahnelerden birisi şudur: Filmin kahramanı bir ağacın üstünde uzaklara bakıyordur, güneşli bir gündür, yaprakların hışırtısı dışında her şeyi kuşatan, saran ve bir süre havada asılı kalan bu dinginlik ve sessizlik anı olağanüstü bir keşif anıdır. Anne-babanın korku dolu bakışlarına yol açan bir vecd, kendinden geçme, büyülenme haline kapılmıştır sanki. Büyük bir heyecan ve sevinç içinde “anladım” diye bağırarak iner ağaçtan. Muhtemelen bütün bedenini kateden bir duyumsama ve karşılaşma anıdır söz konusu olan. Nitekim geriye dönük olarak, demek daha eksiksiz bir yorumlama ve anlamlandırma sayesinde söz konusu anın eşsiz bir temas ve karşılaşma anı olduğu giderek daha aşikar hale gelecektir.
Orhan Koçak
8 Nisan 2025 Salı
Küreselleşme denilen sürecin geri gitmek veya sona ermek şöyle dursun daha da yoğunlaştığının en şaşmaz göstergelerinden biri tam da bu konudaki çığırtkanlığın nicel ve nitel artışıdır. Sürecin çeşitli muarız ve eleştirmenleri, egemenlikçiler, milli devletçiler, milliyetçiler, “komünistler”, dünyada gözden uzak pek az yer kaldığının farkında değilmiş gibi davransalar da “uluslararası ilişkiler” veya “jeopolitiğin” akademiden medyaya, parti kongrelerinden köy kıraathanelerine kadar bütün tartışma ortamlarının en popüler ve canhıraş konusu haline geldiğini görmüyor olamazlar. “Jeopolitik akıl” diyebileceğimiz bir düşünme, hesaplama ve arzulama tarzı, düne kadar farklı hatta karşıt görünen siyasi akım ve ideolojilerin birbirine değmesini ve benzemesini sağlayan geçer akçedir artık.