Çatışma ve Çocuklar

Suriyeli bir babanın feryadı, Filistinli ya da Türkmen bir annenin isyanı, Nijerya’da bir ailenin ahu-zarı...          

Hepsi, ‘savaş’ın metastaz hali…

Yok etme kapasitelerindeki “geliştirilmişlik”leri ile “gelişememiş” insanlığımızın en yetkin kanıtı olan silahların kimsesiz bıraktığı Gazze’nin, Borno’nun, Halep’in isimsiz küçükleri, bugün gibi belleklerde Sudan’ın “Kaybolmuş Çocukları”,  

Ve savaşın, ‘Suriye şapkası’ndan bir Sudan gerçeği çıkartıp çıkartmayacağı merakı.

Oysa savaşın her toprakta dokuduğu şapkasında zaten o Sudan gerçeği saklı…

Çünkü, sebep ayırmaksızın, tüm savaşlarda Çocukluğun ‘Yalın’ Hali aynı: annesiz ve babasız kalmışlık, kardeşsiz ya da arkadaşsızlık, barınaksızlık, gıdasızlık.

Bombalanmış, tahrip edilmiş hastaneler, kuşatılan ve karargaha çevrilen okullar, kaçırılan kızlar, oğlanlar, kaçırılmasın diye erkenden evlendirilen kız çocuklar,

Çocukluğun savaştaki ‘Ayrılma” Hali: eğitim’den, oyun’dan, sağlık’tan, yaşıtların’dan ve  umutların’dan…

Açlık, susuzluk, hiç olmadıkları kadar hunhar bu sefer kıtlık ve soğukluk. Ve onların karşısında hiç olunmadığı kadar savunmasızlık,

Çocukların tüm savaşlardaki ‘Yönelme’ Hali: sokaklarda çalışma-y-a, mayın tarlaları arasında aileleri için yiyecek, yakacak toplama-y-a, toplarken sakatlanma-y-a, çatışan gruplara, silahlı çetelere katılma-y-a, yalvarma-y-a,  teslim olma-y-a… Silahlardan kaçarken, silahlara dalma-y-a. Ölmemek için öldürmede boğulma-y-a.

Gözleri önünde katledilmiş sevdikleri, tanık oldukları tecavüzler, kaçma ve saklanma deneyiminin sersemlettiği zihinler...

Çocuklukların tüm savaşlardaki “Bulunma” Hali: intikam arzusu içinde, algılama, iletişim kurma zorluğu çekmede, ümit etmeyi, gülümsemeyi reddetme tepkiselliğinde, savaşa dair öğrendiği her şeyi mutlak bir mutizmde kitleme eyleminde…

Silahların böylesine kementine dolanmış savaşın çocukları, ne yazık ki, uluslararası kamuoyunun “büyük” ilgisinin, dikkatinin merkezi, sözlerinin önceliği olamıyor bir türlü, olmadıkça, olamadıkça da minik avuçlarında savaşın posasına dönüşmüş bir çocukluktan başka hiç bir şey kalmıyor.

“İkna edici olabilmek” adına bahsettiklerimi istatistiklerin “güvenilir”liği eşliğinde tercüme etmemin bekleneceği kesin. O halde, tüm bunları bir de raporların dili ile özetleyelim:

2014 yılının Şubat ayında Suriye’de savaşın sebep olduğu tahribatın gittikçe artması sonucu, BM Güvenlik Konseyi,bölgeye insanı yardım ve müdahaleyi öngören UNSCR 2139 sayılı Kararını yayımladı. Belge, önceki savaş bölgelerine yönelik kararlarının ya da önerilerinin (bölgenin silahsızlanması, sivillere yönelik saldırıların durması gibi) Suriye sayfasına ekle yapıştır hali. Kuşkusuz ki bu benzerlik, atehlikten değil, savaşın istikrarlı yapısından kaynaklanıyor. Ancak, bu rapordan yaklaşık bir yıl sonra yayımlanan bölgeye yönelik bir başka rapor “Failing Syria”, Güvenlik Konseyinin kararının ardından bu karara rağmen bu alanda saldırı ve ölümlerin bilhassa da çocukların yaşamlarındaki tehlikelerin daha da arttığını iddia ediyor.[1] Rapor, UNICEF’in, 2013’te 4.3 milyon olarak açıkladığı yardım bekleyen Suriye’deki çocuk sayısının 2014 yılının aralık ayında 5.6’ya ulaştığını belirtmekte. Aynı rapor, 2013 yılı ile kıyaslandığında 2014 senesi boyunca, insani yardım konvoylarının ihtiyaç içinde olanlara ulaşmasında yaklaşık %67’lik bir düşüş yaşandığını ekliyor. Çünkü sıcak çatışmaların yoğunluğu bu konvoy ve ekiplerin ilerlemelerini haklı olarak hayli zorlaştırmakta ve durdurmakta. Yardımların terdidi (geriletilmesi), savaşın zorlu koşullarını çocukların onarılmaz kayıplarına dönüştürebiliyor. Bunların başında da okul binalarının kasıtlı işgali ve militarist amaçlarla kullanılması geliyor. UNICEF’in 2014 Suriye raporu yaklaşık 4. 000 üzerinde okulun tahrip edildiği ve çatışma gruplarının koşullanma amaçları için kullanıldığını söylerken, Human Rights Council’ün 2015 başında yayımladığı rapor, yalnızca 2014 yılında gerçekleşen sadece okul saldırılarında hayatını kaybeden çocukların sayısının 160 olarak eklemekte.[2] Yine benzer şekilde Gazze’de yaklaşık 1.3000’e yakın okulun zarar gördüğünü kurumun 2005 yılındaki raporundan öğreniyoruz.[3] Eğitimin durdurulmasının yol açtığı asinler (kötü kokular yayan, bulanık su) ise gözden kaçacak gibi değil.

Bunun için, yine Save The Children tarafından yayımlanan ve gerçekten çocukların çarpıcı açıklamaları ile dolu 2013 “Childhood Under Fire” başlıklı raporuna bir göz atmak bile yeterli. Rapor daha önce Sri Lanka, Kongo, Gine, Pakistan, Afganistan’da ki araştırma bulgularına da dayanarak, savaşın bir kez eğitimden mahrum bıraktığı çocukların, eğitim sistemine olan inanç ve özlemlerini de telef ettiğinin altını çiziyor. Ve bir çocuğun eğitimle ilişkisinin askıya alınması ne kadar uzun sürerse, geri dönüş heves ve ihtimalinin de bir o kadar azalacağı gerçeği, raporun huzursuz edici bir afiş gibi sallanıyor. İşgal edilmemiş, tahrip edilmemiş okullar ise, göç etmekte olan, mağaralara sığınan aile ve çocuklar için yakıt ambarı. Çetin kış soğuklarında başta okul sıraları gelmek üzere, parkeleri, tahtaları kapmaya çalışıyorlar. Okul sıraları, çocuklar için gelecek değil, şimdinin kurtarılması adına ateşe verilmesi gereken bir yakacak anlamı yükleniveriyor. Bir yandan yoksunluk ve çaresizlik çocuklara kendi okullarını tahrip ettiriyor, öte yandan çocuk zihinlerin berrak anlamları tahrip ediliyor.

Yine de görüşülen çocukların çoğunluğunun ilk şikayetleri arasında yer alıyor okullarının yakılması (“Childhood Under Fire”, Save The Children Fund, 2013).Öğretmenlerinin öldürülmesi. Örneğin, Halep’ten 10 yaşında Nora, “Okula gitmeyi çok sevdiğini ve şimdi okuldaki sırasını, arkadaşları ile oynamayı çok özlediğini” eklerken, 13 yaşındaki Saba, “(…) Sağlam olan okullarda eğitim devam etse bile, kendisi gibi bir çok çocuğun okullardan artık korktuğunu, sınıfların kendileri için güvenli olmadığını” belirtiyor. Suriye’de çocuklar okuldan, aileler onları okula göndermekten korkuyor. Çünkü, savaşın olduğu her kıtada, ülkede isyancılar tarafından okulların askeri üsler olarak işgal edilmesinin başlıca nedeni, çatışılan tarafın ölümcül saldırılarını püskürtmek adına öğrenci ve öğretmenlerden bir “insan kalkan” oluşturmak (“Childhood Under Fire”, Save The Children Fund, 2013). Kendi yaşamlarının güvenliğini onların yaşamlarının gözden çıkarılabilirliği üzerinden sağlamak. İlaveten, okulların uygun ateş hatlarını planlamaya, silah depolamaya, manevra mevzileri kurmaya imkan veren çevresel bir alan ve çok fazla sayıda sınıf barındırması nedeni ile hapis, işkence, toplu mezar odaları oluşturmaya da “elverişli” bir fiziksel bir yapıya sahip olduğu söyleniyor (akt.  Haines, Steven, “ Stop the Military Use of School”, Save The Children, 31 Mart, 2014). Okulların çatışma ortamında korunması ve buralara yönelik saldırıların yasallığını düzenleyen uzlaşılmış uluslararası yasal bir standardın oluşturulamamış olması ve acil oluşturulması önerisi de Kolombiya, Nijerya, Sudan gibi bölgelerde faaliyet gösteren pek çok yardım kuruluşunun çağrısı. Bu çağrı, okul materyali olmadan, araçsız gereçsiz ve hayati tehlikeler rağmen eğitme devam etme gayreti içindeki öğretmenlerin hala var olduğu bilgisi ile birlikte düşünülünce ayrıca ehemmiyet kazanıyor. Çünkü yine evvelki aher misallerinden biliyoruz ki, savaşın, eğitim olanak ve umudundan yoksun bıraktığı çocukların önüne sunduğu iki güzergah da dikenli. Oğlan çocukları silahlı gerilla güçlerine katılıyor, kız çocukları ya bu gruplar tarafından kaçırılıyor ya da kaçırılmasın diye çocuk yaş da evliliğe zorlanıyor. Silahlı gruplar içindeki rolleri coğrafyaya bağlı değişkenlik gösterse de, en çok hamal, savaşçı, ulak, bulaşıkçı ve emniyet kalkanı olarak kullanıyorlar.

“…Beni kaçırdıklarında nereye götürdüklerini bilmiyordum. Sonra elime silah verdiler, vurmazsam beni öldüreceklerini söylediler. Ben de yaptım diğer çocuklar gibi tıpkı. O zaman 8 yaşımdaydım. Yapmasaydım ben vurulacaktım. Şimdi ailemin yanına da dönemem, kötü şeyler yaptım” diyen Sri Lankalı Tom’un hikayesi pek çoğunun özeti aslında.[4] Raporlar, bu çocukların büyük bir bölümünün zor ve baskı yollu alındığını belirtse de, “gönüllü” yazılanların sayısını da azımsamamak gerekiyor. Ne de olsa, Zaatari sığınma kampında yaşayan 6 çocuk babası Farih’in de haykırdığı gibi, her savaşın siviller için bir “açlık, susuzluk ve de gıda savaşı”na dönüştüğü gerçeği akıllarda mahile (düşünmeye hep sevk eden alamet) durmalı. Çünkü çatışma bölgesinde çocuklar hayatta kalabilme, salt doyabilme, uyuyacak, ısınacak bir yer bulabilme ve korunabilme adına kurşun asker rolüne “gönüllü” yazılırlar.

Savaşın karnı geniştir. Bir “açlık”, “yoksunluk” kusmaz.

Bahçeşehir Üniveristesi’nin 2012 yılında Türkiye’deki Suriyeli göçmen çocuklarla yaptığı araştırmasının en çarpıcı bulgularından biri, her 4 çocuktan 3’nün bir yakınını bu savaşta kaybetmiş ya da ölümüne tanık olmuş olması. (Akt(“Childhood Under Fire”, Save The Children Fund, 2013) Zaten, önceki yıllarda başka savaş bölgelerine dair araştırmalar da hep bu çarpıcı gerçeğin zehirli ucuna dikkat çekmiştir. İntikam arzusu, çocukları silahlı gruplara katılma, saldırgan bir tutum geliştirme, şiddet içerikli eylem ve oyunlara da çekebilmekte. İntikam arzusundan başka ya da ona ek, dikkat dağınıklığı, algılama problemi, bilinçli/istemsiz konuşmayı bırakma, sürekli kabus, her yüksek sesi “bomba” sanarak ağlama, titreme, gece kabusları çocuklarda savaşın en sık rastlanan psikolojik etmenleri olarak sıralanıyor.

Çatışma bölgelerinde çocuklar katliamı görmüyor da sanki onu üç boyutlu bir gözlükle izliyor. Yani ondan başka bir şey yaşamıyor, çünkü günlerini savaş dolduruyor, gündelik planlarını o belirliyor, o karar veriyor. Bunu savaş bölgelerinden henüz sığınma kamplarına yerleşmiş çocukların yaptığı resimlerde görmek mümkün. Örneğin, Suriyeli göçmen çocukların yaptığı resimlerde, kağıtlarını, devasa savaş uçak ve tankları kaplıyor. Bu resimler, daha önceki yıllarda Afganistanlı göçmen çocukların yaptığı resimler ile benzeşiyor bu anlamda. Bazı resimlerde, tank, füze, roket çizimlerinin arasına serpiştirilmiş bir ağaç, bir dükkan bir direk hatta bir yol dahi yakalayabilmek zor. Childhood Under Fire raporu, hemen hemen her resimde kanların bulunduğunu belirtirken, çatışan insan figürlerinin ellerindeki silahların insanlardan daha büyük çizildiği de hemen göze çarpıyor. Kuşkusuz bu konuda, her resmin (kalemin sahibinin hikayesi eşliğinde) yorumunun ilmi ehliyeti çocuk psikologlarında, uzmanlarındadır, bu sebepten böylesi hassas bir konuda rol çalmamak ayrıca ehemmiyet kazanır; ancak bu resimlerde savaşın, çocukların gözlerini bir aksu gibi kapladığı herkesin çıkarsayabileceği kadar üryandır.

Ve kız çocukları. dikenli yolun diğer seyyahları. Aslında kızı erkeği fark etmez, savaş çocukluğu öğütürken dişlerinde. Kız erkek ayırt da etmez savaş, çocukluğa göz diktiğinde. Ama harp atmosferi, çocukluktan ayrı bir “kız çocuğu” anlamı dayatıyor yine de, bir kız çocukları olduğunu fısıldıyor annelerin, babaların kulaklarına, bir kız çocuğu olduğunu hatırlatıyor çetelere, çocuktan daha fazla, bir “kız çocuğu” olduklarını öğretiyor kız çocuklarının kendilerine. Gine’deki mülteci kampına sığınan Liberyalı Teresa gibi kimi kez, köylerini basan isyancılar tarafından henüz 14 yaşında iken kaçırılıp, ailesi öldürülüp, bu gruplara hizmet etmesi için alıkoyulabiliyorlarken[5], kimi kez de, savaştan önce mimar olmak isteyen ve bu arzusu ailesince de desteklenen Suriyeli 16 yaşındaki kız gibi akrabası ile evlenmeye zorlanabiliyorlar. (“Childhood Under Fire”, Save The Children Fund, 2013).

Savaşın çocuklarının öykülerinden raporlara düşen fragmanlar bunlar. Kuşku yok ki, düşenlerden daha fazla duyulmayanlar…


[1] Martin Hartberg, Dominic Bowen and Daniel Gorevan,https://www.oxfam.org/en/research/failing-syria,12 March 2015. http://www.rescue.org/press-releases/report-%E2%80%9Cfailing-syria%E2%80%9D-aid-agencies-give-un-security-council-fail-grade-syria-23832

[2] Human Rights Council, “Report of the independent internatioanl commission of inquiry on the Syrian Arab Republic”, UN, Twenty-seventh session, Agendaitem4,  A/HRC/28/69, 5 Şubat 2015, s.6

[3] “Protecting Children in Emergencies”, C.I, No.ı, Save The Children, Spring 2005, s.10

[4] “Protecting Children in Emergencies”, C.I, No.ı, Save The Children, Spring 2005, s.7

Bahseedilen bütün raporlarda görüşülen çocuk ve kişilerin adları değiştirilerek aktarılmış.

[5] “Protecting Children in Emergencies”, C.I, No.ı, Save The Children, Spring 2005, s. 5.