Liman ve Tersane İşçileri Genel Başkanı Cem Dinç ile Söyleşi: İşçinin Kaza Sonucu Ölümü

Gemi inşa sanayiinde altın çağını yaşayan Türkiye’de, 2002 yılında 32 olan tersane sayısı 2007’de 62'ye çıktı, 2009 hedefi 123. İş kazalarında yaşamını yitiren tersane işçilerinin sayısı da aynı hızla artıyor. 1985’ten 2000’e 15 yılda 27 işçi ölürken, 2000-2007’de bu sayı 41’e çıktı. Gemi sanayi büyüyor, kâr yükseliyor, bu arada hayatlar sönüyor. 21 Ağustos-3 Eylül 2007 tarihleri arasında, beş işçinin iş kazası sonucunda hayatını kaybettiği Tuzla tersanelerinde yaşananları Liman ve Tersane İşçileri Sendikası Genel Başkanı Cem Dinç’ten dinliyoruz.

Ölümcül iş kazalarının son günlerde bu kadar artmasının sebebi ne?

2003-2004 yıllarında, uluslararası standart olarak, tankerlerin çift cidarlı olması ve 10 yaş sınırı zorunluluğu getirildi. 2000’lere kadar yapılan tankerler genelde tek cidarlıydı. Bunun üzerine, armatörler gemilerini değiştirmek zorunda kaldılar. Piyasa genişlerken Türkiye de yarışa katıldı. Zonguldak, Samsun, Ordu’da yeni tersaneler açılıyor. Geliboluda’da yeni bir proje var. Piyasadaki bu büyümeye paralel iş güvenliği önlemleri alınmadığı için ölümcül kazalar arttı. Siparişleri yetiştirmek için işçiler köle gibi kullanılıyor. Ve tabii ki taşeronluk sistemi tersanelerde o kadar çok yaygınlaştı ki, çalışanların neredeyse yüzde 5’i kadrolu, diğerleri taşeron çalışanı. Ayrıca, iş kazalarıyla ilgili rakamlar sadece bizim ulaşabildiklerimiz. Sakatlanmaların haddi hesabı yok. Hemen her gün her tersanede kaza oluyor.

Gizlenen ölüm ve kazalar var mı?

Tersane patronları sırf biz bilmeyelim, basın duymasın diye kazaları saklıyor, işçileri tehdit ediyor. Ulaşabildiğimiz vakalarda, ailelere gidiyoruz, yasal haklarını anlatıyoruz. Ama, maalesef insanlar patronların verdiği paraya razı olmak zorunda kalıyor. Mahkemeye verse, iki-üç sene sürecek dava. Ayrıca, bu konudaki yasal boşlukları unutmamak gerekir.

Taşeronluk sistemi tersanelerde hep mi yaygındı?

1985’ten beri tersanelerde taşeronluk sistemi uygulanıyor. Tuzla civarında irili ufaklı 100 küsur tersane var, ancak toplam çalışan işçi sayısına dair net bir rakam yok. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na (ÇSGB) göre, gemi sektöründe çalışan sayısı 15 bin 900. Ama, Gemi İnşaa Sanayicileri Birliği, (GİSBİR) son açıklamasında “Tuzla İçmeler bölgesinde 45 bin işçi istihdam ediyoruz, yan sanayi ile 200 bin kişiyi buluyor” diyor. Sadece Tuzla’yı baz alırsak, ÇSGB’nin rakamlarıyla arada 29 bin 100 kişilik bir açık kalıyor.

Taşeronluk sistemi nasıl yürüyor?

Armatör işi alır, tersaneye verir, tersane taşerona verir, taşeron da geminin büyüklüğüne göre, iki-üç taşerona birden verir. Taşerondan sonra bir de götürücüler var. Anlayacağınız durum vahim, bir işçiye para 5-6 el değiştirdikten sonra gelir.

Taşeronluğun yasal durumu nedir?

4857 sayılı iş yasasının ikinci maddesinde taşeronluk açıkça belirtilmiş. Firma asıl işi değil, uzmanlık gerektiren ve geçici işleri alt işverene verebilir deniliyor. Burada asıl işi, yani gemi yapımını veremez. Ancak bilgisayar donanımı, radar gibi işleri verebilir. Gemi işinin kaynağını, montajını, boyasını, elektriğini, marangoz işini veremez. Elektrik kablosunun çekimini dahi veremez. Bu geminin asıl işidir. Ama bunun da yolunu, yöntemini bulmuşlar. Taşeron armatörle anlaşıyor, tersaneyi kiralamış görünüyor.

Denetim yok mu?

Ücret, dinlenme, çalışma koşulları yasada belirtilmiş, ama uygulamada taşeronun insafına kalıyorsun. Denetimler yetersiz, olsa da yaptırımı yok. Örneğin 2006’da, on tersanede, sırf işçilerin ücretleri verilmediği için direniş yaptık. İhbar tazminatı, sigorta ödemedikleri gibi, çalışanın ücretini de vermiyorlar. Taşeron çekti gitti, ortada bir bürosu bile yok.

Genelde ne tür kazalar oluyor?

Düşme sonucu kolunu, bacağını kırma, göze çapak kaçması en fazladır, başa ya da sırta bir şey düşmesi, parmakların kırılması... Ölümlerin nedeniyse, patlama, ambara ya da denize düşme, elektrik çarpması, üstüne ağır parçaların düşmesi olarak sıralayabiliriz.

Kazaları önlemek için alınması gereken tedbirler neler?

Birincisi, işçinin güvenlik malzemelerini eksiksiz vereceksin. Ve hepsi TSE damgalı olacak. İşçilere, iş güvenliği dersi verilmeli, bu eğitimler denetlenmeli. Ayrıca, çalışma saatlerini düşürmek lâzım. Yoğun mesai konsantrasyon eksikliğine ve kazalara neden oluyor.

Saptadığınız yasadışı uygulamaları ilgili kurumlara bildiriyor musunuz?

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı geldiğinde, “burada yasalar uygulanmıyor, insanlar teker teker ölüme gidiyor” dedik. Defaatle şikayetlerde bulunduk, ama ülkemizde yasalar da ne yazık ki patronların istediği gibi işliyor. Örneğin, sendikamızın başkan vekili Hakkı Demiral’ın oğlu Sezai Demiral 20 metreden düşüp hayatını kaybetti. Kamu davası açıldı ve sonuçta asıl patrona değil de taşerona iki yıl hapis cezası verildi, o da 14 bin YTL cezaya çevrildi. Yasaların kimlerden yana işlediğini bir kere daha gördük. Bu kadar kaza vakası olan sektörde, ceza alan bir tek tersane patronu duymadık. Ceza verilse dahi paraya çevriliyor, o da erteleniyor.

Çalışanların ücretleri nasıl?

Ustalar 45-50, yardımcılar 25-35 YTL civarında gündelik alıyor. Türkiye ortalamasına göre biraz fazla gelebilir, ama yapılan işin kaza riski, ağırlığı, dayatılan uzun mesailerle kıyaslandığında rakamlar çok düşük. Sigortasız, güvencesiz, ölümle her an burun burunasın. GİSBİR Başkanı Murat Bayrak, Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada şöyle diyor: “Türkiye’de işçi maliyetleri düşük, biz buradan kazanıyoruz. İşçi maliyetleri yükselirse, uluslararası piyasayla rekabet edemeyiz”.

Teknolojik açıdan Türkiye’nin bu alandaki durumu nasıl?

Son dönemde, vinçleri, kaynak motorlarını güçlendiriyorlar. Teknolojinin tüm nimetlerinden faydalanıyorlar. Ama, emek yoğun bu sektörde, emeğe, insana yatırım yok. Tersanelerin 2015’e kadar kapasiteleri dolu. Bu yoğunlukta bazen makinelerin bakımı ihmal edilebiliyor. En son, Torlak tersanesinde vincin bakımı yapılmamıştı, ortadan ikiye kırıldı ve vinç operatörünü öldürdü. Makinelerin periyodik bakımları çok maliyetli değil. Ama iş güvenliğinden daha ziyade iş yetiştirmeye yöneldiklerdi için bu bakımlar da aksatılıyor.

Nispeten olumlu örnekler yok mu?

Hidrodinamik tersanesinde, sigortalar asgari ücret üzerinden de olsa yatar. Gemak tersanesi, iş güvenliği konusunda diğerlerine göre daha iyidir diyebiliriz. Gemak, iş kazalarının en çok yaşandığı tersaneydi. 2002’de ambar kapaklarının açılması sırasında iki işçi hayatını kaybetti. Bir işçinin vücudu belinden koptu, diğerinin kolu koptu. 2002’den sonra sıkı denetimler ve güvenlik önlemlerini almaları sonucunda ölümlü kazalar azaldı. Demek ki iş güvenliğine önem verilirse, kazaların önüne geçilebiliyor.

İşçilerin meslekî eğitimi ne düzeyde?

İşçilerin büyük çoğunluğu yaptıklara işe dair bir eğitim almış değil. Eskiden bakkal, manav olan, tekstilde çalışan, veya hiçbir işi olmayan insanlar, bir eğitim almadan tersaneye giriyor. Bilerek ölüme davetiye çıkarılıyor. Kendi yaşadığımı anlatayım: 2005’te Türkter tersanesinde işe girdim ve oranın eğitim çalışmasına katıldım. Eğitim bir-birbuçuk saat sürüyor, içeriği aynen şöyle: “Arkadaşlar, çalıştığınız sektör tehlikeli ve zor bir sektör, her zaman tehlikeyle karşı karşıyasınız. Tehlikeli bir durum görürseniz, bize haber vereceksiniz. Taşerondan tulum, baret, emniyet kemeri isteyeceksiniz. Taşeron bu malzemeleri vermezse bize söyleceksiniz.” Bunları anlatıp gidiyor. O esnada, taşeronun adamları kapıda bekliyor ki, seni bir an önce iş yerine götürsün. Taşerona soruyorsun, “tulum, demir uclu ayakkabı verecekmişsiniz”. Cevap “hele bir işe başlayın veririz”. İkinci gün, üçüncü gün derken, bir yerden uyduruk bir baret bulup, tulumsuz, demir uclu ayakkabısız, eldivensiz çalışıyorsun... İtiraz edince de “çalışıyor musun, çalışmıyor musun? Çalışmıyorsan, yerine elaman bulalım” diyorlar. Ayrıca, bu malzemeler seni bir yere kadar koruyabilir, kafana yirmi tonluk çelik levha düşse, baret nasıl korusun? Üstelik, verilen koruyucu malzemelerin çoğu işlevsiz. Yırtık eldivenle açık elektrik kablosunu tutarsan, ölürsün...

Sendika olarak ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?

Sendikal örgütlenmenin önündeki engelleri ve taşeroluk sisteminden kaynaklı zorlukları da görmek gerekiyor. Bir yerde örgütlenmeye başlayınca, çalışanların neredeyse tamamını sendika üyesi yapsan da yetmiyor. Yine de biz, taşeron işçileri sendika üyesi yapmaya çalışıyoruz, ama bunun yaptırımı yok. Yetki almak için yasal yolları sıralarsak; Bakanlığa başvurcaksın, yetki gelecek, sonra işverenle anlaşacaksın. Zaten bunu yapana kadar, ya taşeron firmanın işi bitiyor ya da sendikalı işçinin sözleşmesi feshediliyor. 1999’da Yonca tersanesinde kadrolu işçilerin yüzde 80’ini üye yaptık, ÇSGB’ye başvurduk. Tersane itiraz etti. Mahkeme ikibuçuk yıl sürdü. “Limter-İş yetkilidir” kararı çıktı ve yetkimizi aldık. Yeniden işçilerle görüştük, yeniden sendikamıza üye yaptık, ama işçilerimiz işten atıldı. Yedi ay grev yaptık. Yargıtay verdiği kararı daha sonra bozdu. Ne de olsa Yonca tersanesi askeriyeye çalışıyordu... O zamanki emniyet müdürünün “siz haklısınız, ama bana gelen emir bu, işçileri içeriye sokup çalıştıracağım” dediğini de biliyorum. Aynı zamanda GİSBİR yönetiminin “bir tersanenin zararı ne olursa olsun biz karşılayacağız, ama Limter-İş buradaki hiçbir iş yerine girmeyecek. Çok mu zorlandık, Türk-İş’e bağlı Dok-Gemi İş’i getiririz” dediklerini ve böyle bir kararlarının olduğunu biliyoruz Bizim her yaptığımız eylem sonrası, iş yerlerinde Dok-Gemi İş sendikası örgütlenmiştir. 2001’de, ekonomik krize karşı binlerce kişiyle yaptığımız eylemde, Dok-Gemi İş sendikası yeni yeni iş yerlerine girdi. 2003’te Yonca grevi sırasında, yeni tersanelere girdiler, 14 tersanede örgütlüler şu anda. GİSBİR, şunu iyi biliyor, Limter-İş sendikası bir tersaneye girdiği zaman, tüm tersaneleri alacak. O yüzden, hakkımızda terörist diye propaganda yapıyorlar. Yöneticilerimiz hep tehdit ediliyor. Son olarak, Desan tersanesinde, işçilerin ücreti verilmediği için direniş yaptık. Bunun üzerine tutuklandık, genel sekreterimiz Kamber Saygılı ile 40 gün Kartal cezaevinde yattık. İş yerinin düzenini bozmuşuz, polisi dövmüşüz. Kafamda beş tane kırık var, ama suçlanan biziz.

RESMEN CİNAYET

LEVENT ERKAN – MONTAJ YARDIMCISI

Daha önce tekstildeydim, iki senedir tersanelerde montaj yardımcısı olarak çalışıyorum. İşe girerken 45 dakikalık bir eğitim verdiler. İlk işim çok kısa sürdü. Çiçek tersanesinde, Kavi Gemi’de (taşeron firma) çalışmaya başladıktan on gün sonra, bir iş kazası oldu, yüksekten düşen bir arkadaşımızı kaybettik. Ertesi gün protesto yürüyüşüne katıldık diye beni ve üç kişiyi işten çıkardılar. Sonra, Şahin Çelik tersanesine girdim; orada, geçtim servisi, mesaiyi, sigortayı, çalıştığımız saatlerin ücretini vermiyorlardı. Yırtık eldiven, içi boş baret veriyorlardı. Sırf kafanda baret gözüksün, müfettişler gelirse ceza yemesinler diye.

Türkter tersanesinde, titreşimden dolayı sac düştü ve bir arkadaşımızın hayatına maloldu. Başsağlığı için ailesini ziyaret ettiğimizde, sendikadan geldiğimizi söyledik, tersaneyle anlaştıklarını, dava açmayacaklarını söylediler. Togrem tersanesinde ölen arkadaşımız 24 voltluk bir ampulu 220 voltluk prize takıyor ve elektrik çarpmasından ölüyor. Panonun üzerinde 220 veya 24 volt yazmıyor. Bu da görünmez kaza diye sunuluyor. Görünmez kaza ya da cahillik değil, resmen cinayet. Verdikleri eğitimde, oksijen ve kaynak boruları yanyana durmayacak deniyor, ama gidin bakın, hepsi yanyana, çünkü verilen hortum kısa kalıyor, hatlar doluyor, iş yürüsün diye görmezden geliniyor. İtiraz edersen de “çalışmak istemiyorsan, çık” deniyor.

Kadromuz yok, çalıştığımız süre üzerinden para alıyoruz. Haftanın yedi günü, sigortasız, güvencesiz çalışıyoruz. İşi yetiştirmek için akşam mesaiye bırakırlar, kalmazsan işten çıkarırlar. Yeri gelir, siparişi yetiştirmek için kesintisiz 24-32 saat çalıştırırlar.

BU YÜK BİR YERDE PATLAR

MUSTAFA KARAOĞLAN – MONTAJ USTASI

Gemi İnşa Sanayiciler Birliği (GİSBİR) eski yönetim kurulu başkanı Erkan Selah, kendisi aynı zamanda Selah tersanesinin patronudur, yaralanan ve ölen işçiler için “bunlar Anadolu’dan gelmiş cahil insanlar” dedi. Ya işe uygun adam alacaksınız ya da işçiye işe uygun eğitim vereceksiniz. İkisini de yapmıyorsunuz, sonra çalışanlara cahil diyorsunuz. İşe girerken verilen eğitim o kadar göstermelik ki, eğitimi verenin eğitimi yok. Yarım saatlik bir sinevizyon gösterisiyle eğitim mi olur? Aldığımız ücretler tamamen kişinin pazarlık yeteneğine bağlı. İki sene önce, günlük 50 liraya çalışıyordum, bugün aynı işi 45 liraya yapıyorum. Aynı iskelede, aynı işi yapan iki işçi farklı yevmiye alabilir. Biri 8.5 saat çalışırken, diğeri 10 saat çalışır. Birinin sigortası hiç yatmaz, diğerininki eksik yatar... Sigorta zaten pazarlık konusu, çoğu taşeron daha baştan “sigortanı eksik yatırırım” diye pazarlığa başlar. Sigortası yatanların tamamının sigortası asgari ücret üzerinden yatar. Kazaların hepsini iş eğitimiyle bağdaştırmak saçma olur. Tersane işi emek yoğun bir alan. Bir montaj ustasının omuzundan günde 700-800 kilo çelik geçer ve 10 saat çekiç sallayarak işini yapar. Bu durumda insanda konsantrasyon kalır mı? Bu artan ölümler biraz dönemsel. AKP’den milletvekili olan Kemal Yardımcı’nın (Yardımcı tersanesinin sahibi) GİSBİR’in dergisinde bir açıklaması var “son zamanlarda yoğun bir iş yükü var, bu yük bir yerde patlayacak” diyor. O iş yükünün cefasını işçi, sefasını patron çekiyor maalesef.

KİŞİ BAŞINA MALİYET 250 LİRA

A SINIFI İŞGÜVENLİĞİ UZMANI SERKAN KÜÇÜK

Niye bu kadar çok ölümcül iş kazası oluyor?

Serkan Küçük: Tersanelerde meydana gelen ölümler, basına da yansıdığı gibi işgüvenliği önlemlerinin eksikliğinden kaynaklanıyor. Sektör yoğun olarak alt işveren ve taşeron firmalarla çalışmayı tercih ediyor. Bunun başlıca sebeplerii ana işverenin maliyetlerini düşürme politikası olduğu gibi, yasal yaptırımlardan en az düzeyde etkilenme çabası. İş Sağlığı ve Güvenliğine (İSG) yönelik yasal yükümlülükler de bu alanda önemli bir yer kaplıyor. İSG önlemlerinin gözle görülür, ölçülebilir faydalarına karşın, işveren tarafından önlem alınmaması işverenin ufkuyla ilgili bir sorun olduğu gibi, kuralsız ve bedelsiz para kazanma alışkanlığının ulaştığı boyutu göstermesi açısından ise tek kelimeyle ürkütücüdür. İSG önlemleri işveren açısından masraf kalemi olarak görülmektedir. Oysa iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu, işverene yansıyan maddi boyut alınacak önlemler yanında düşük kalmaktadır. 2004’te işverenlere İSG hükümlerine uymadıkları için 27 trilyon lira ceza uygulanmış, 33 işyeri kapatılmıştır.

Kişisel Koruyucu Donanımlar pahalı önlemler mi?

Kişisel Koruyucu Donanımlar (KKD) İSG önlemlerinin en ufak boyutudur. Bir işçinin çalıştığı ortamdaki risklerine göre kullanması gereken başlıca KKD’ler baret, gözlük, eldiven, iş ayakkabısı, iş kıyafeti, emniyet kemeri, kulaklık. Bir işçi bu donanımlarım hepsini aynı anda kullanmamaktadır. Aynı anda hepsini kullandığını ve bunların en kaliteli malzemeler olduğu düşünüldüğünde, kişi başına yaklaşık 250 YTL gibi bir maliyeti olmaktadır.

Express, 25 Eylül-25 Ekim 2007, sayı 76