Haftalık
Tanıl Bora
6 Ağustos 2025 Çarşamba
Çağdaşlıktan kasıt, bir ideal, bir düstur olarak modernizm mi? Bu, daha dar bir tanım: Rasyonalizmle, Aydınlanma'yla, hümanizmle tanımlanan bir gelişme ve insanlık ülküsü… Günümüz dünyasında, -bizzat modernliğin Batılı kaynaklarının coğrafyasında da-, bu anlamda modernizm epeydir itibardan düştü. Post-modernizmin artık kendi post’unu üretecek kadar kaşarlanmış sorgulamalarıyla kalmadı… Yeni-feodalizm (veya tekno-feodalizm) gibi, Trump iktidarı bağlamında kullanılan “pre-modern (modern-öncesi) yönetişim” gibi kavramların revaç bulması, modernist paradigmanın –işte burası uluorta harcanan kavramı kullanmanın yeridir- hızlı erozyonuna işaret ediyor.
Polat S. Alpman
5 Ağustos 2025 Salı
1990 yılında İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İngilizce programına, aralarında İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da bulunduğu 28 kişinin yatay geçiş yaptığı ve bu kişilerin diplomalarının iptal edilebildiği bir siyasal iklimde yaşıyoruz. Hayatları karartılmak istenen Barış Akademisyenleri'nin önemli bir kısmı hâlâ üniversite dışında tutuluyor, yargı süreçleriyle uğraşmaya devam ediyor. Üniversiter alan, kamusal ve toplumsal sorumluluklarından bütünüyle yalıtılarak, piyasaya hizmet eden teknik iş koluna indirgenmek isteniyor. Bu koşullar altında sahte diplomalara ilişkin haberler, yalnızca bireysel suistimallere değil, akademiye yönelik akademi-dışı müdahalelerin yol açtığı derin siyasî ve idari yozlaşmaya işaret etmesi bakımından da önemli.
Murat Belge
29 Temmuz 2025 Salı
Her zaman, her ortamda, her sorun karşısında “müzakere”ye açık ve hazır olmak… Ya da olmamak. Bu “iki yol ağzı”nda kendi yolunu seçmek zorunda kalmış toplumlar arasında Türkiye açık olmamayı tercih ettiği için buraya bu şekilde geldik. Buna da şükür — açılır gibi olan yolu yeniden kapatmaya hazırlanan güçler umarız hedeflerine ulaşmazlar. Ama dünyada olup bitenlere baktığımızda bu tercihi yapanın yalnız Türkiye olmadığını görüyoruz. Sonunda iş geliyor, kaba kuvvete dayanıyor ya da öyle algılanıyor. “Benim kuvvetim seni bastırmaya yeter!” Evet, devletler güçlü, egemenler güçlü. Ama bir bakın çevrenize, benzer mücadeleler arasında müzakereyi ilkesel düzeyde reddederek başarılı olmuş bir devlet var mı?
Cuma Çiçek
29 Temmuz 2025 Salı
CHP şimdiye kadar -en azından merkezi düzeyde- “terörsüz ve demokratik Türkiye” önermesiyle Cumhur İttifakı ile DEM Parti arasında bir yerde konumlandı. Bir yandan Cumhur İttifakı'nın çizdiği “terörsüz Türkiye” söylemini sahiplenirken, öte yandan bunu “demokratikleşme” ile genişletmeye çalıştı. Bu söylemsel çerçeve pasif desteğe işaret ediyor. CHP bu pasif desteği sürdürebilir. Bununla birlikte, hem CHP’yi karşı karşıya kaldığı baskılardan kurtaracak, iktidar yolunu genişletecek hem de siyasetten öteye tüm Türkiye’ye nefes aldıracak tutum pasif destekten öteye geçmeyi, sürecin siyasi liderliğini üstlenmeyi gerektiriyor.
Derviş Aydın Akkoç
20 Temmuz 2025 Pazar
Darende’de bir dere kenarında, ferah bir “kilime” bağdaş kurup da akşamı temaşa edecekken; aniden büyükşehirde gözlerini açmış gibidir Handan Demir’in şiirindeki özne: nerdeyim? Sıkıntılı hazzıyla derece derece genişlik kazanacak bir sorudur bu: evlere, kalabalıklara, seremonilere, tenlere ve uçuşan tinlere doğru… Yalnızca şiirsel hareketi değil, kimi estetik problemleri de mümkün kılan bu kök-soru imge üretimi açısından da belirleyicidir: kararlı bir yadırgama işlemi sadece biçim –dize ve kelime ekonomisine vb.– değil, muhtelif içerik çabalarına da zemin teşkil eder.
Işıl Kurnaz
16 Temmuz 2025 Çarşamba
Türkiye’de işçiler yedi günlük bir zaman dilimi için en az 24 saat kesintisiz hafta tatili hakkı kazanmalarına rağmen, yeni düzenlemeyle bu genel kurala bir istisna getirildi. Turizm işletme belgesi olan konaklama tesislerinde çalışan işçiler için bu süre 11 güne çıkarıldı. Diğer bir ifadeyle 6 gün çalışmaya karşılık 1 gün dinlenme hakkı şeklindeki genel kural, turizm işçileri için 10 günden sonra 1 gün izin kullandırma şeklinde işveren lehine esnetildi. Üstelik getirilen hüküm, esnetilen bu süreyle İş Kanunu’nun 41. maddesini de dolandı. Bu madde, fazla çalışma ücreti yani fazla mesai hakkının düzenlendiği maddedir. İşte turizm işçileri için getirilen yeni haftalık mesai düzeninde, işçinin onayıyla eğer hafta tatili 10+1 şeklinde kullanılacaksa, işçinin fazla mesai ücretine hak kazanmayacağı da işveren lehine güvence altına alındı.
Kenan Erçel
27 Haziran 2025 Cuma
New York şehri belediye başkanlığı yarışında sürpriz bir isim önseçimlerde son düzlüğe, New York eyaletinin on sene valiliğini yapmış, Andrew Cuomo ile başabaş girdi. 33 yaşındaki Zohran Mamdani, Trumpizm’in öcüleştirmeye, ötekileştirmeye çalıştığı herşeyin vücud bulmuş hali. Uganda doğumlu Müslüman bir sosyalist olarak Trump’ın tam zıt kutbu. Fakat önseçim sürecinin gözler önüne serdiği üzere Mamdani’nin tek düşmanı Cumhuriyetçi Parti değil, aynı zamanda Demokratik Parti’deki müesses nizam bekçileri, liberal ideolojinin siyaset, iş dünyası ve medyadaki neferleri.
Mete Çubukçu
18 Haziran 2025 Çarşamba
Ancak tüm bunlar İsrail’in İran’a saldırması için gerekçe oluşturmuyor. Dünyanın İsrail’deki dinci/faşist Netanyahu koalisyonunun saldırganlığı karşısındaki pozisyonunu, desteği ya da sessizliğini uzun süredir biliyoruz. Bu durumu normal karşılamamakla birlikte İsrail’in küstahlığı aşan, kural tanımaz tavrının hiçbir şekilde durdurulmaması, bu ülkenin cesaretini arttırdığı gibi, kendi meşruiyeti, mağduriyeti ve geleceğini de sorgulanır hale getirdi.  İsrail’ın kendi varlık/tehdit nedeni olarak gördüğü önce Irak ardından Suriye ve şimdi de İran’ı hedef seçmesi karşısındaki sessizlik, verilen açıktan ya da örtülü destek bugün İsrail’i İran karşısında askerî açıdan üstün kılsa da kendi geleceği açısından daha fazla tehdit altına almış durumda.
Güncel
Bina Yenileme Uygulamaları ve Deprem Gerçeği: 2025 Perspektifi
14 Ağustos 2025 Perşembe
Türkiye, 2025’te hâlâ aynı gerçekle karşı karşıya: Deprem. Üstelik bu, yalnızca “olasılık” olarak gündemde değil; yaşanmış acılarla, yıkılmış şehirlerle, geride kalan binlerce hikâyeyle hâlâ canlı. 6 Şubat 2023’teki Kahramanmaraş merkezli felaketin üzerinden iki yıl geçti ama etkisi, hem şehirlerin siluetinde hem de insanların hafızasında hâlâ taze. O günden bu yana “binalarımız güvenli mi?” sorusu artık soyut bir tartışma değil; herkesin kapısını çalabilecek bir gerçek. Fakat sahaya bakıldığında, bina yenileme hızımız ile deprem riski arasındaki yarışta kazanan taraf hâlâ biz değiliz. Ve bu yarışı kaybetmenin bedelini, sadece mühendislik hataları ya da beton kalitesi belirlemiyor; ekonomi, bürokrasi ve toplumsal alışkanlıklar da bu sürecin en kritik oyuncuları.
Dolaylı Eylem ve Performans Tutkusu
13 Ağustos 2025 Çarşamba
Baker’e göre, Batı’nın eylem anlayışı köklerini hayvancılıkla uğraşan halkların dünyayla kurduğu ilişkide bulur. Bu anlayışın en tipik metaforu, çoban ile sürüsü arasındaki ilişkidir. Çoban, sürüsünü asası ve köpekleriyle gece gündüz takip eder, güzergâhını belirler, onu tehlikelerden korur ve yönlendirir. Bu modelde eylem, doğrudan ve güce dayalı bir müdahale olarak tanımlanır: özne aktif, nesne ise edilgendir. Bu ilişki biçimi, zamanla siyasal düşüncenin merkezinde yer alan bir iktidar metaforuna dönüşür. Kralın tebaası üzerindeki mutlak otoritesinden Tanrı’nın “insan sürüsü” üzerindeki yönetimine kadar, Batı siyasal ve teolojik tahayyülünde çoban figürü derin bir iz bırakır. Çoban yalnızca koruyan değil, aynı zamanda yöneten, kontrol eden ve disipline eden bir iktidar biçimini temsil eder. Michel Foucault bu geleneği “pastoral iktidar” kavramıyla teorileştirir.
"Yürümenin Felsefesi"
11 Ağustos 2025 Pazartesi
Zamanla yolculuk, haritalardaki boşlukları doldurmanın ötesinde, içimdeki bilinmeyenleri adım adım keşfetmek anlamına gelmeye başladı. Yeni sokaklar, diller ve gölgeler arasında yürürken, asıl yolculuğun dışarıya değil, içeriye doğru aktığını fark ettim. Yavaşladıkça gördüm, sustukça duydum. Ne zaman tek başıma yola çıksam, çantamda hep aynı kitap olur: Yürümenin Felsefesi. Satırları, adımlarımın ritmine karışır; kelimeleri, yoldan çok zihnimi örer. Ve şimdi, yıllardır sessizce eşlik eden bu kitabın bana ne anlattığını sizinle paylaşmak istiyorum. Yürümek, Frederic Gros’nun kitabında bir beden eylemi olmakla kalmaz, varoluş biçimine dönüşür. O, yürümeyi spor olmaktan çıkarır; ritüelleştirir, ruhani bir eyleme dönüştürür. Yürümek, ne bir hedefe ulaşmak ne de kalori yakmak için yapılır.
CHP Kaybederse? (VI): Cumhuriyetçi Halk Siyaseti ve Kurucu Muhalefet
9 Ağustos 2025 Cumartesi
19 Mart sonrası süreçte ana muhalefetin ısrarla erken seçimi gündemde tutması oldukça anlaşılır; fakat Türkiye’nin bir erken seçimden çok yeni bir siyasal başlangıca ihtiyacı var ve erken seçim sadece buna giden yolu açacağı için önemli. Muhalefetin aynı zamanda, iktidarın böyle bir kararı almasını bekleme lüksü varmış gibi de görünmüyor. Rejimin konsolidasyon krizini öteleyecek koşullar oluşmadan bir erken seçimin gündeme gelmesi de oldukça zor. Geleceği bugünden kurmanın yolu erken seçimi zorlamaktan çok, iktidarı devralmayı beklemeden, şimdiden cumhuriyetçi bir demokrasiyi örgüt, yerel iktidarlar ve toplumsal dayanışma ağları aracılığıyla inşa etmeye yönelen, kurucu bir ana muhalefeti hayata geçirmekten geçiyor.
Temsilin Yükü: Üniversiteyi Ayakta Tutan Gerçek Değer Nedir?
8 Ağustos 2025 Cuma
Son günlerde gündemi meşgul eden sahte diploma skandalları, üniversitelerin yalnızca bilgi değil değer ve güven üreten kurumlar olma işlevinde yaşanan nitelik erozyonunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Bir kurumun verdiği diplomanın, kamusal ve bireysel hayatı etkileyen bir güven unsuru olması gerekirken, giderek içi boşalan bir belgeye dönüşmesi; temsilin ve sorumluluğun anlamını da tartışmaya açıyor. Mezuniyet törenlerinde şekilsel olarak temsil edilen üniversitenin değerleri, bu tür skandallarla birlikte, gerçek değerini sorgulatır hâle geliyor. Artık mesele yalnızca bir tören değil, hayati bir güven krizi sorunudur.
CHP Kaybederse? (V): Barışa Taraf, Demokrasi Mücadelesine Ortak Olmak
8 Ağustos 2025 Cuma
Mevcut iktidar blokunun ve rejim yapısının, demokratik bir çözüm etrafında bu tür bir süreci nihayetine erdirmesinin eşyanın doğası itibariyle imkânsız olduğu şerhini baştan düşerek, adına ne dersek diyelim barış sürecinin, demokrasiyi dert edinenlerin kolayca yüz çeviremeyeceği ve çevirmemesi gereken bir süreç olduğunu bir kez daha not edelim. Bunun nedeni, Kürt meselesinin Türkiye siyasetinin temel hatlarını yapılandıran, mevcut rejimin de bolca suiistimal ettiği, yasal ya da yasa üstü olağanüstü hâl durumunun etrafında düğümlendiği temel mesele olmasıyla ilişkili. Bu sorunun çözülmemiş olması, devlet merkezlilik, sembolik siyasetin ifade özgürlüğünü sınırlaması, olağanüstü karakterde yasalar aracılıyla zırhlandırılmış yürütmenin imtiyazının devlet yönetiminde merkezi rol oynaması, kendi dar çıkarlarına odaklanmış olan, devletçi-milliyetçi ve şimdilerde Erdoğancı da olan bir elit kesimin siyasette, yargıda, orduda, medyada ve eğitim alanında hakim hale gelmesi gibi, Türkiye siyasetini belirleyen pek çok özelliğin varlığını sürdürmesine de yol açıyor.
Mine Yıldırım ile “İhtimam ile Şiddet Arasında: İstanbul’un Köpekleri" sergisi üzerine söyleşi
7 Ağustos 2025 Perşembe
Köpeksizleştirme siyaseti, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan modernleşme tecrübesinin hem bir ürünü hem de kurucu dinamiklerinden biri olarak değerlendirilebilir. Bu siyaset, sokak köpeklerinin kent yaşamından sistematik biçimde uzaklaştırılmasını, yerinden edilmelerini, öldürülmelerini veya tecrit edilmelerini kapsayan çok boyutlu bir tahakküm rejimi üretmiştir. 1910 yılında 80 binden fazla sokak köpeğinin İstanbul’un en uzak ve küçük adası Sivriada’ya tehcirle ölüme terk edilmesini ifade eden Hayırsızada Vâkâsı, bu sürecin başlangıç noktası ve sembolik kırılması olarak düşünülebilir. Bu olay, yalnızca bir itlaf politikası değil; aynı zamanda İstanbul’un yüzyıllardır süregelen insan-köpek ilişkisini dönüştüren travmatik bir kırılmadır. Modern şehir tahayyülünde sokak köpeklerine yer olmadığını ilan eden bir eşik olarak işlev görmüştür.
CHP Kaybederse? (IV): Geciken Muhalefet ve Geleceksizleşmek
7 Ağustos 2025 Perşembe
19 Mart operasyonları sonrasında özellikle seküler orta sınıflar ya da bu sınıfların sözcülüğüne soyunanlar bir yönüyle haklı da olan büyük bir öfke içerisinde. Fakat bu toplumsal kesimler mevcut rejime yönelik tepkilerini ortaya koymakta çok geç kalmış görünüyorlar. Oysa ki 15 Temmuz sonrasında adım adım inşa olunan rejimin çok katmanlı bir OHAL düzeneğine dayandığı, bu mevcut ohal düzeneğinin Türkiye’yi bir operasyonlar cumhuriyetine çevirdiği ve mevcut iktidarın, başta ifade özgürlüğü olmak üzere yurttaşlık haklarını rejimin hedefleri doğrultusunda stratejik olarak askıya almak vasıtasıyla iş gördüğü; bu süreçte cumhurbaşkanlığı güven oyuna dönüşen seçimlerin, iktidarın meşruiyetini sağlamadaki temel rolü devam etse de, iktidar bloğu açısından mevcut rejimin arzuladığı sonuçları ürettiği ölçüde kabul gördüğü uzun bir süredir aşikâr.
CHP Kaybederse? (III): Yeni Rejimin Konsolidasyon Krizi ve Muhalefetin Geleceği
6 Ağustos 2025 Çarşamba
15 Temmuz sonrası hayata geçen rejim temelde katmanlı bir OHAL düzeneğine ve hukuki hakların gerekli görüldüğünde askıya alınmasına dayanıyor ve muhalefeti, kamusal görünürlüğü olmayacak şekilde homurdanan, söylenen ve gerçek bir siyasal alternatif ortaya koyamayan bir konuma indirgemek üzerinden işliyor. Bu bağlamda tıpkı 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında olduğu gibi gerektiğinde demokratik kaidelerin tümüyle terk edilmesi, 2019 İstanbul belediye seçimlerinde olduğu gibi sonuçları kabul görmeyen seçimlerin tekrar edilmesi ya da en ileri durumda güvenlik gerekçesiyle seçimlerin geçici süreliğine askıya alınması mümkün. Tam da tüm sistem tek bir kişinin iktidarının sürekliliği etrafında düzenlendiğinden, Erdoğan’ın kazanma olasılığı yüksek bir ortam oluşmadan seçimlere gidilmesi baştan ihtimal dışına çıkarılmış durumda; fakat bu durum seçimlerin mevcut rejimde kolayca askıya alınabileceği anlamına da gelmiyor.
CHP Kaybederse? (II): Gündelik Siyasetin ve Seçim Odaklı Stratejinin Açmazları
5 Ağustos 2025 Salı
Son yirmi yılda yaşananlar Türkiye toplumu için kırılma, kriz ve büyük dönüşüm “anı” gibi ifadeleri nerdeyse tümüyle anlamsızlaştırmış durumda. Bu anların bir süreklilik içerisinde peş peşe gelmesi toplumda olağanüstü zamanlarda yaşadığımız hissini kuvvetlendirerek bu süreçlerin her birinin kendisine has özelliklere sahip olduğunu görmemize engel oluyor; fakat bu anların toplumda yaratmayı amaçladığı ve bazen de geri tepen “hissizleşme” duygusunun yanında muhalefet açısından başka önemli sonuçları da var. Böylesi anların bitmeyen yoğunluğunun ve sıklığının, toplumsal muhalefetin işini bir taraftan zorlaştırırken bir diğer taraftan da fazlasıyla kolaylaştırdığını kabul etmemiz lazım. Söz konusu gelişmelerin yarattığı baskı ve basınç toplumun mevcut rejimden acilen kurtulma umudunu canlı tutuyor...