Kürk Giymek Kabul Edilebilir mi?

Kimsenin fark etmemiş olması mümkün değil, bu kış kürk moda. ‘80’li yıllarda kürk mantolar çoğu kadın için neredeyse bir fetişti. Bu dalga gelip geçtikten sonra kürk unutuldu, hatta komik, demode ve rüküş algılanır oldu. Bu sene ise kürk tüm “muhteşemliği” ile geri geldi. Mantolarda kullanılmasına alışık olduğumuz kürk artık sadece palto, kaban olarak değil; yaka, kol süslemeleri, çantalar, çizmeler, cüzdanlar,oyuncaklar şeklinde ortaya serildi. Bu çılgın furyanın içinde unutulan bir nokta var. Kürk bir hayvana aittir (daha doğrusu bir zamanlar aitti). Bu gerçek, ya kürk kullanan kişilerin hiç aklına gelmemekte ya da kürk giymelerine, kürkten yapılma eşyalar edinmelerine insanmerkezli bir bencillikle “ben insanım ve hayvanları kullanmaya hakkım var” şeklinde özetlenebilecek bahaneler bulmaktadırlar.

Kürk kullanan birçok insan kürk hayvanlarının maruz kaldığı şiddeti, tahayyül edilemez işkenceleri, içlerinde bulundukları yaşam koşullarını bilmiyor. Pek çok kişi hayvanların yaşadıkları bu zulmü bildikleri takdirde kürke karşı mesafeli durmak bir yana, kürkten nefret edeceklerdir. Bu yazının amacı da budur.

Kürkün elde edilmesi, işlenmesi bir sektördür ve ekonominin her alanında olduğu gibi bu endüstrinin de ilk amacı maliyetleri düşürmek ve kârın maksimize edilmesidir. Kürk hayvanı da bu endüstri için acı duyan, hissetme yetisine sahip bir canlı değil; bir girdi, bir hammadde ve bazı durumlarda ise atıktır. Kürk hayvanlarının yüzde seksenbeşi (mink, tilki, çinçila, tavşan vs. ) kürk çiftliklerinden, geri kalanı (gelincik, kunduz, kızıl kurt, sincap, lutr, misk faresi vs.) ise avlanma yoluyla elde edilir.

Hayvanların kürküne zarar gelmemesi tek kriter olduğundan, av için genelde ayak ve ağız kapanları kullanılır. Kapanlar yakalanacak ve yakalanmayacak hayvanlar arasında ayrım gözetilmeden gelişigüzel kurulduğu için kürk hayvanlarının yanısıra kürk hayvanı olmayan birçok hayvan ve yeni yavrulamış dişiler de bu kapanlara yakalanıp ölürler. Bu yanlışlık sonucu ölen hayvanlar “atık” muamelesi görür. Kurunun yanında yaş da yanar şeklinde, 1997 yılında on milyon kürk hayvanına karşılık yirmi milyon diğer hayvan tuzaklara yakalanmış ve atık işlemi görmüştür. İlkel bir yöntem olan kapana yakalanan hayvana akıl almaz bir acı verir. Tuzağa düşen çoğu hayvan avcıların gelmesinden önce kendi kendilerine zarar vererek , açlık ve susuzluktan ya da diğer bir vahşi hayvanın saldırısı sonucu ölür. Hayvan, bir kere kapana kısıldıktan sonra kurtulma amaçlı olarak ayaklarını kemirmeye başlar. Hayvanlardan azının bu şekilde kurtuldukları olur. Kurtulamayanlar ise kendilerine zarar verme sonucu kan kaybından ölür. Bu şekilde ölen hayvanların midelerinde kendi bedenlerine ait ayak parçaları, tırnak, kemik kırıntıları ve kapanları da kemirmeye çalıştıklarından diş parçaları çıkmıştır. '90'lı yıllardan itibaren av ve kapan kullanımının tepki çekmesi nedeniyle kürk çiftlikleri ön plana çıkmıştır.

ÇİFTLİKLERDEKİ VAHŞET

Kapan ve diğer av yöntemleri ne kadar acımasızsa kürk çiftliklerinin de bunlardan farkı var sayılmaz ve daha az acı verici de değillerdir. Her şeyden önce kürk çiftliklerinin amacı hayvanların rahat etmesi , huzurlu ve mutlu olmaları değildir. Bu çiftlikler de iktisadi işletmelerdir ve hayvanlar buralarda en ucuz (dolayısıyla en rahatsız) koşullarda barındırılır ve yine en ucuz (dolayısıyla en eziyetli ) şekilde öldürülür. Mümkün olan en küçük alanda maksimum hayvanı barındırmak için hayvanlar ancak bir iki adım atabilecekleri küçük tel kafeslerde tutulurlar. Bu kafesler yanyana ve üstüste yığılı olduğundan kene, pire gibi parazitler veya herhangi bir enfeksiyon kolayca ve hızla yayılır. Bu durumda ise hasta hayvan ölüme terk edilir. Çiftlikteki kafesler genellikle açık havadadır ve hayvanlar rüzgara, sert soğuğa, aşırı sıcaklara maruz kalır. Bütün bu kötü ve hayvanların doğal ortamlarına aykırı koşullarda yaşam mücadelesi sonucu strese bağlı olarak çiftlik hayvanlarında kendi kendilerini yaralama, birbirlerine karşı yamyamlık ve yeni doğan yavruları öldürme davranışı görülür.

Hayvanları bu yaşam sayılamayacak bu sürecin sonunda ürkütücü bir ölüm beklemektedir. Kürkün kalitesini korumak yine tek amaç olduğundan ölüm şekilleri işkenceden farklı olmaz. Görece küçükçe olan yirmi civarında hayvan bir kutu içine doldurulur, bir ucu kutuya diğer ucu bir traktöre bağlı bir borudan gelen sıcak, filtrelenmemiş egzost gazıyla zehirlenirler. Bu gaz her zaman öldürücü bir etkiye sahip olmaz, bu nedenle gazdan bayılan hayvanların çoğu kürklerinin yüzülmesi esnasında bilinçlerini kazanır. Söylemeye gerek yok, canlı haldelerken derileri soyulur. Daha büyük hayvanlar ise anüslerinden içeri sokulan bir çubuk aracılığıyla elektrik verilerek öldürülür. Bir diğer teknik ise kasları çalışmaz hale getirip solunumu durduran, bu sırada dayanılmaz ağrılı kramplara sebep olan strikininle öldürmedir. Bu yaygın metodlar haricinde basınç odaları, boyun kırma, başlarından sert zemine çarpma, yere fırlatma, metal çubuklarla dövmek diğer öldürme yollarıdır.

KEDİ VE KÖPEK KÜRKLERİ

Bilindik kürk hayvanlarından kürk elde edilmesinin yanısıra dünyada kedi ve köpek kürkü ticareti de yaygınlaşmıştır. Bu ticaretin kaynağı başta Çin olmak üzere Filipinler ve Tayland’dır. Kedi ve köpek kürkü daha çok süslemeler, eldiven, şapka ve oyuncaklarda kullanılmakta ve genellikle tavşan kürkü etiketi altında pazarlanmaktadır. Vurgulamadan geçmeyelim, bu noktada çoğu zaman çelişkili bir durumla karşılaşılır. Kürk giyme konusunu kendilerine mesele yapmayan pek çok kişi, kedi ve köpeklerin de kürklerinin kullanıldığını duyunca dehşete düşer. Ama şunu idrak etmek önemlidir ki, bir tilkinin katliyle bir kedinin katli arasında hiçbir fark yoktur. Nasıl ki kimse köpeğini kaban olarak görmek istemezse, aynı şey doğal ortamında yaşayan diğer hayvanlar için de geçerli olmasın?

Bütün bu yazılanların ışığında sorgusuz sualsiz kabul edilmesi gereken tek gerçek vardır: Kürkü için avlanan ve yetiştirilen hayvanlar üzerinde şiddet uygulanmaktadır. Şiddet “bedene zor uygulama, bedensel zedelenmeye neden olma, kişisel özgürlüğü zor yoluyla kısıtlama, rahatça gelişmesini ya da tamamlanmasını engellemek üzere bazı doğal süreçlere, alışkanlıklara yersiz kısıtlamalar getirme”[1] olarak tanımlanır. Buna ek olarak şiddet keyfilik ögesini içerir. Birçok kişi için böylesi bir tanımlama sadece şiddeti gören canlı, bir insan olduğunda anlamlıdır ve lanetlenecek bir davranış olarak nitelenir. İnsan türü kendisini merkez alarak çizdiği dünyayı ve ona ait dünya görüşünü sorgulamalıdır. Şiddetin tanımı o şiddete kimin maruz kaldığıyla değil, yapılan eylemle ilgilidir. Sonuçta kürk hayvanları özrü olmayacak korkunç bir şiddet görmektedir. Öte yandan insanlar kendi şiddet eylemlerini haklı görerek ve göstererek kendilerini ve kamuoyunun vicdanını rahatlatmak zorundadır. Aynen şöyle : “Dünyada zaman zaman ortaya çıkan kürk karşıtı tepkilere rağmen insanlar için kürk sosyal statü sembolü olmuştur…Çinçilla üretimine duygusal açıdan bakarak tepki göstermek akıllıca bir davranış değildir. İnsanlar yeryüzünde oldukça her türlü hayvanı eti, sütü ve postu için üretmek zorunda olacaklardır.” Böylesine bir meşrulaştırma gülünç derecede kıt ve dünyayı farklı bir gözle görebilme yaratıcılığından uzaktır.

Bu görüş kendi insan oluşuna tapan, sırf insan olmasının ona her türlü hakkı verdiğine inanan “tipik” bir insan düşüncesidir. Bu tipik insanın doğaya ve insandışı tüm hayvanlara karşı davranışları üstten ve sömürücüdür. İnsan olmasının sonucu ve hediyesi olarak gördüğü aklına ve maddi gücüne dayanarak ne pahasına olursa olsun her şeyi elde etme, kullanma, tüketme hakkını kendinde bulur. Bu hakkı muhafaza etmek için bahaneler bulur. Şiddet nasıl bir dünya görüşünün parçasıysa böylesi insanmerkezli vurdumduymaz bir yaklaşım da bir dünya görüşüdür ve şiddetle el ele gider, birbirlerini besler.

Hayvanların insanların hizmetinde olduğu görüşü kabul edilse bile bu, kürkün elde edilmesi ve kullanımı için geçerli olamaz. Kürk durumunda kullanım değil, vahşet ve öldürme söz konusudur. Herhangi bir şeyin gerekli olup olmadığı o şeyin şık oluşundan, asil görünmesinden daha fazla bir gerekçe gerektirir. Kullanılacak şey bir hayvansa ve öldürülmesi söz konusuysa gerekli olduğu iddia edilen nesnenin tam bir gereksinim sayılabilmesinin ön ve tek koşulu, söz konusu nesneyi ikame edecek farklı bir nesnenin olmaması ve bu nesnenin insanın varlığını sürdürmesi için elzem olmasıdır. Böylece insan için de kürkün bir gereklilik olmadığı ortaya çıkar. Standart bir çinçilla manto için seksen tane hayvan kullanılır. Ve bunu giyen kişi seyyar bir mezarlık halinde yüzü kızarmadan nasıl gezebilir?

İnsanlığın, insana artık tüm isteklerine uymamayı tersine onları dizginlemeyi öğretecek, kendi kendini sorgulamanın kapılarını açacak bir “sorumlu ahlak”a ihtiyacı var. Bu ahlak insantürüne ne kadar ilerleyeceğini değil; nerede ve ne zaman durması, farklı konumda ve bilinçte olana saygı duyması gerektiğini gösteren bir anlayış olmalıdır. İnsanların istekleri her geçen gün arttığı gibi, buna paralel olarak sorumlu ahlak da gelişmelidir . Aksi takdirde giderek açılan uçurumun içinden patlayacak krizlere hazır olmakta fayda var.


[i] Hobart, Mark; “Şiddet ve Susku: Bir Eylem Siyasasına Doğru”; Cogito; Sayı: 6-7, Kış-Bahar.

Referanslar:

http://www.thenazareneway.com/vegetarian/inside_the_fur_industry.htm

http://www.onevoice-ear.org/campagnes/fourrure/

Kısaltılmış versiyonu Radikal İki 29.1.2006'da yayımlanmıştır