Davutoğlu mülk-i İslâm’ın başbakanı mı?
Ahmet İnsel

Tarihin her yerden fışkırdığı ve bu topraklarda yaşayıp, bu toprakların tarihi üzerinden desteksiz atanlara her an “yahu dur, bu kadar yukarıdan uçma” dediği bir yerde yaşıyoruz. Okumuş, yazmış, hatta yazdıklarına kendisi tarihsel ve stratejik derinlik atfetmiş bir kişinin, konuştuğu yerin tarihinin, o da olmadı, bahsettiği yerin isminin bilincinde olmasını beklemek hakkımız. O ismin ne anlama geldiğini bilip, ağzından çıkanın ne yaman bir çelişki ifade edeceğini durup bir düşüneceğini ummak da.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, 24 Nisan’ın ertesi günü Erzurum’da seçim mitinglerinin başlangıcı olarak sunduğu konuşmasını yaptı. Epey yoğun bir hamaset ve bir o kadar dini referans arasında, neden ilk adım olarak Erzurum’u seçtiğinin gerekçesini şöyle anlattı: “Önce bismillah demeye geldim. Bismillah. 7 Haziran’a yürürken ilk adımı nereden atalım diye düşündük. ‘Mülk-i İslâm’ın kilidinden atılır’ dedik. Alvarlı Efe Hazretlerinin dediği gibi, ‘Erzurum kilidi mülk-i İslâm’ın, Mevla’ma emanet olsun Erzurum, Erzurum derbendi mülk-i İslâm’ın, Mevla’ma emanet olsun Erzurum’.”

Siyasetini “hayırları fethetmek, şerleri defetmek için dizayn ettiğini” söyleyen Davutoğlu acaba neyin onun tahayyül dünyasını “dizayn ettiğini” acaba durup bir düşündü mü? Pek sanmıyoruz.

Erzurum’u İslâm mülkünün kilidi olarak tanımlayan Alvarlı İmam veya Efe Hazretleri olarak tanınan, bölgede imamlık yapmış Nakşibendî şeyhi Muhammed Lütfi’dir. Erzurum’dan Rusların çekilmesi sırasında Ermeni çetelerinin saldırılarına karşı direnen bir gruba önderlik ettiği ve daha sonra Erzurum’a doğru ilerleyen Osmanlı ordusuna katıldığı, bu nedenle “Efe” lakabını aldığı biyografisinde yer alıyor. Savaştan sonra, 1939’a kadar Alvar’da imamlık yapmış. Davutoğlu’nun okuduğu mısralar, aynı zamanda şair olan Muhammed Lütfi’nin ölümünden sonra oğlunun 1960’larda yayımladığı derlemedeki bir şiirde yer alıyor. Bu şiir daha sonra bestelenmiş.[1]

Davutoğlu’nun Erzurum’daki konuşmasında Alvarlı İmam’a referans vermesinin partisinin Fethullah Gülen’in kendisi ve cemaatiyle yürüttüğü büyük kavgayla doğrudan ilgisi var. Bunu ilk Tayyip Erdoğan 2014’de yerel seçimleri öncesinde Erzurum’da yaptığı konuşmada Fethullah Gülen’e karşı kullanmıştı (bu konuda bkz. link). Ahmet Davutoğlu’nun konuşmasının devamında da aynı ima daha üstü kapalı biçimde yer alıyor. İşin bu yanı bizi pek ilgilendirmiyor.

Buna karşılık Türkiye’deki bir kenti İslâm mülkünün kilidi olarak tanımlayan bir dizeyi bu rahatlıkla Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın kullanması iki büyük soruna işaret ediyor.

Birincisi, söz konusu kentin adının Erzurum olması. Bu kentin Roma İmparatorluğu dönemindeki adını bir kenara bırakalım. Daha sonra Arapların Kalîkala adını verdiğini, Ermenilerin bu kente Garin dediğini biliyoruz. 9. yüzyıl Müslüman Arap tarihçisi Belazuri, Kalikala’yı “Ermeniyye” şehirleri arasında saymış. Daha sonra Arzan kentindekilerin bir kısmı Kalikala’ya göçünce, Müslüman Arapların kenti Romalıların Arzan’ı anlamına gelen Arzan-ar Rum veya Erzenu’r Rum olarak adlandırdıklarını tarihçiler söylüyor. Daha sonra bu, Erzurum’a dönüşmüş.

Erzurum kelimesindeki Rum, o dönemde resmen Roma İmparatorluğu sıfatını taşıyan Bizans İmparatorluğu’nun toprakları ve orada yaşayanlar için kullanılan bir coğrafi tabirdir. Çok daha sonra Rum, Grek Ortodoksları ifade eder oldu. Ama sonuçta, Davutoğlu’nun İslâm mülkünün, yani topraklarının ve devletinin kilidi olarak tanımladığı kent, Arzan’lı Rum/Romaların yaşadığı kent anlamını taşıyor. Tarihin her yerden fışkırdığı bu topraklarda, havalanıp uçuvermek pek kolay değil. Tarih insanı paçasından hemen yakalayıveriyor.

İkinci sorun, İslâm mülkü kavramını laik olduğu anayasasında yazan bir devletin hükümet başkanının o devletin bir kentini tanımlarken kullanıyor olması. Erzurum’un kilidi olduğunu iddia ettiği İslâm mülkü belli ki Anadolu toprakları. Osmanlı İmparatorluğu siyasal hukuku içinde yürürlükte olmuş olan bu mülk hukuku bugün için de geçerli mi?

Soru daha genel bir çerçevede sorulabilir. Bir kentin veya bir toprak parçasının bir dinin mülkü olması ne demektir? Bir din bir toprağa, bir coğrafyaya mı aittir yoksa insanlara mı? Bugünkü veya dünkü Erzurumlulardan İslâm dininin kilidi olarak bahsetmiyor Davutoğlu. Böyle dese gene laiklik ilkesi açısından eleştirilebilir ama en azından bir iç tutarlığı olan bir değerlendirme olurdu. Ama bir kente, bir toprak parçasına, bir yerleşim yerine bu niteliği veriyor. İslâm’ın mülkü kavramını Ahmet Davutoğlu bu denli fütursuz biçimde kullanırken, üzerine Müslüman ayağı basmış, daha sonra zorla veya değil ama terk edilmiş tüm toprakları Müslümanların doğal mülkü olarak sayan ve bu nedenle yeniden ele geçirilmesini meşru olarak gören anlayışla titreşim içinde olduğunun farkında mı?

Ahmet Davutoğlu bunun elbette farkındadır. Günümüzden yedi-sekiz yüzyıl önce Müslümanların “mülkü” olan Endülüs’ün yeniden fethini bugün meşru bir hak olarak gören günümüz IŞİD savaşçılarının tam da bu ezel-ebed İslâm mülkü kavramına inanarak davrandıklarını da biliyordur. Bir toprağı bir dine ait kılmanın, hele Anadolu ve daha genel olarak Ortadoğu gibi tarihî katmanların hepsinin izlerinin birbirine karıştığı bu coğrafyada mülk-i İslâm’dan bahsetmenin bir barış değil, sürekli fütuhat çağrışımı yaptığını da anlayacak bilgiye sahiptir. Davutoğlu, bilmeyerek değil, bu konuda bilerek konuşuyor.

İslâm dini dışında böyle bir tahayyül taşıyan din var mıdır, bilmiyorum. Bunun ne anlama geldiği ve sonuçlarının ayrıca ve etraflı biçimde tartışmak gerekiyor. Bugün İslâm’ın dünyada barış açısından bir sorun olarak görünmesinin arkasında yatan nedenlerden biri bu anlayış. Bu ayrı bir sorun.

Bizi doğrudan ilgilendiren, konuştuğu konum itibarıyla, yani Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak Ahmet Davutoğlu’nun İslâm mülkünden bahsetmesi, yönettiği ve laik olduğunu iddia etmekten geri kalmadığı devletin egemenlik alanındaki bir kenti İslâm mülkünün kilidi olarak tanımlayan bir betimlemeyi heyecanla tekrarlaması. Teşbihtir, seçim hamasetidir deyip ciddiye almamak elbette mümkün bunu. Ama Başbakan Davutoğlu’nun söylediklerini ciddiye almak gerekirse, devletin anayasal niteliklerinden en azından birini çiğnediğini de kabul etmek gerekir.

Aslında Ahmet Davutoğlu’na en iyi cevabı Erzurum kenti adıyla veriyor. İslâm mülkünün kilidi olduğunu iftiharla ilan ettiği kentin adı tarihî olarak Rumların/Romalıların, kısacası Hıristiyanların damgasını taşıyor. İsteyen buna “Allah’ın sopası yok” der, isteyen tarihin cilvesi olarak tanımlar. Ama yüksekten uçmaya çabalarken yere çakılmak böyle bir şey işte.

 


[1] Alvarlı Efe’nin şiirinin ikinci dizesi bestede Davutoğlu’nun okuduğundan biraz farklı. “Erzurum derbendi ehli imanın, Mevla’ya emanet olun Erzurum”. Belki Davutoğlu, mülk-i İslâm vurgusu pek hoşuna gittiği için, “ehli iman” yerine ikinci kere bunu tekrar etmiş.