Haftalık
Tanıl Bora
28 Mayıs 2025 Çarşamba
Selahattin Demirtaş’a ‘atılan’ başlıca suçlardan biri, Kobani protestolarıydı, yani insanları “sokağa çağırması” idi… 2016 Ekim’inde de Demirtaş, milletvekillerinin tutuklanması gerçekleşirse insanları kimseden bir çağrı beklemeden sokağa çıkmaya davet etmiş; CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel bu çağrıyı, “siyasetin henüz tükenmediği bir noktada… henüz ortada bir şey yokken, tehlikeli” bulduğunu söylemişti. Demirtaş sadece günler sonra tutuklandı. CHP, Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun 2022’deki bir demeciyle özetleyebileceğimiz tutumunu sürdürdü: “Erdoğan sokağa çıkmamızı istiyor; zorlayacak, baskı kuracak ama çıkmayacağız."
Osman Özarslan
22 Mayıs 2025 Perşembe
Diriliş-Kuruluş-Fetih, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Kurtlar Vadisi gibi dizilerle hem dünya tarihini, hem güncel siyaseti, hem de diplomasiyi hem de muvazzaf kontrgerilla faaliyetlerini yeterince deruhte ettikten sonra, İstanbul’dan Kudüs’e kadar, önüne çıkan bütün devletleri yalın kılıç terbiye edebileceği yönünde beyanatlarıyla, Tik-Tok gündemini meşgul eden ‘Reyusum’cular ile; üniversite görmüş, birkaç dili, muhtar gibi öksürmeyi ve hakim unsurun mağrur ses tonuyla “ama ben sizin sözünüzü kesmedim” nezaketiyle, “son teröristin kellesine” kadar savaşmayı arzulayan ve sürekli olarak “ama şehitlerin yavrucakları ve gazilerin emeklerini” hatırlatan kamusal figürler de jingoizm korosunun zamane çığırtkanları.
Murat Belge
19 Mayıs 2025 Pazartesi
“Zamana uymak” ya da “zamanı kendine uydurmaya çalışmak”. Bu yolların ikincisini izleyerek başarıya ulaşmış olmanın bir örneği yok — ulaşmaya çalışmanın çok örneği olsa da. 2002 yılında İslamcı çizgi kendini iktidarda buldu. Bu aşamada siyasi önder birinci yolda sabırla çalışmanın getireceği yararı düşünebilirdi. Ama öyle yapmadı. Devlet Bahçeli’nin uzattığı eli tercih etti. Muhafazakarlığın muhafazakar yorumunu benimsemenin görece rahat çizgisine yerleşti. Bu kararın sonuçları ne olacak, ne olabilir? Tayyip Erdoğan iktidarı toplumdan “olur” almaya devam eder mi? Toplumun iki temel kesimi arasında savaş çıkar mı? Kazanan tercih hangisi olur?
Orhan Koçak
18 Mayıs 2025 Pazar
Şu var ki Bilgi’nin sahibi Ahmet Küflü de en az onun kadar Kemalist, onun kadar “Atatürk milliyetçisi”ydi. İthaki’nin hafif solcu bir şirket olduğuna ilişkin bir izlenim kalmış bende. Son on yıl içinde kurulmuş Ketebe ise AKP ve Tayyip Erdoğan’a yakın (ama “modernist” kitaplar da çıkaran) bir yayınevi olarak biliniyor. Bu da gösteriyor ki belli bir siyasal veya ideolojik engelden önce, bir kalitesizlik sorunu var karşımızda: bir ahlaki yetersizlik kadar, düpedüz bir beceri eksikliği. Herhangi bir işi layıkıyla yapma anlayışının son kırk yılda kolayca aşınabilmiş, çünkü hiçbir zaman tam yerleşmemiş olmasıyla ilgili bir durum belki. Belki de gazeteciliğin her türlü kültürel çalışmanın modeli haline gelmesiyle ilgilidir…
Cuma Çiçek
11 Mayıs 2025 Pazar
Bununla birlikte, somut olarak fesih ve silah bırakma kararı duyurulmadan ve somut olarak silahlar bırakılmadan kamuoyunda sürecin akamete uğrayabileceğine ilişkin kaygılar sona ermeyecek. Zira bu tür uzun süreli çatışmaların sonlandırılmasına dönük girişimler birçok ülkede birçok kez akamete uğradı. İlk girişimlerin 1990’lı yıllara kadar uzandığı Türkiye’deki diyalog ve çözüm deneyimleri de bu kaygıları haklı çıkarıyor. 2013-2015 Çözüm Süreci’nin başlangıcında da Öcalan “silahlı dönemin bittiğini” ilan etmişti. Ancak süreç başarısızlıkla sonuçlandı ve geçen 10 yılda arkada binlerce can ve büyük yıkımlar bıraktık.
Erdoğan Özmen
7 Mayıs 2025 Çarşamba
Aşk sende olmayanı vermektir. Sinemanın en dokunaklı sahnelerinden bir başkası: Aşk karşılaşması en saf haliyle, öylesine yoğun, imkansız bir şeydir ki, onu daha fazla taşıyamayacağı korkusuyla, taşıyamadığından, gücü yetmediği için (zamanın ve koşulların kahredici imkansızlıkları vardır bir de) bayılır kadın; bedenin alev almış olmasını, fiziki acıyı duymaz, hissetmez bile. Ya da tam tersi, beden maddi acıyla öylesine kendinden geçmelidir ki, ruhun ızdırabı, ruhun aşkla dolup taşması, hazla acının bu yoğun iç içeliği katlanabilir olsun. Hazzın tahammül edilemediği eşiğe kadar yoğunlaşması, nihayet gerilim ve acının ortaya çıktığı bu aşırılık, zevk hali.
Derviş Aydın Akkoç
29 Nisan 2025 Salı
Skandal, sansasyon, provokasyon, şok gibi negatif etkiler de fikrin -sanatın- doğasına içkindir. Fikirleri ayıklamak ve tasniflemek, fikirdeki kudreti zapturapt altına alıp düşünceyi ıslah etmek, hâsılı insani hakikatleri birer “norm” haline getirmek ve bu normlara dair mutlak biat talep etmek mümkün olmadığı gibi, bu türden iktidar pratikleri çok daha vahim neticelere eğilimli tutumlardır.
Ömer Laçiner
25 Nisan 2025 Cuma
Bu sorunun cevabını henüz bilmiyoruz. Ancak şu ana kadar konuyla ilgili tavır alışlarının geneline bakıldığında kuvvetle tahmin ediyoruz ki; iktidarın AKP tarafı “proje”den resmen değilse bile fiilen dışlandığından kuşkulanmakta ve dahil olma yolunu aramaktadır. Buna mukabil MHP ise projenin Türkiye aleyhine sonuçlar doğuracak bir yöne “evrildiği” kanaatine varmış ve önlem olarak Türkiye’nin Ortadoğu politikasını bir Türk-Kürt uzlaşımı temelinde ciddi bir revizyonla yeniden biçimlendirmek amacıyla o hiç beklenmeyen çağrıları yaparak harekete geçmiştir. Bu yaklaşım farklılığı iktidar cephesinde bir çatlamaya yol açmış görünmüyor henüz. Ama bu durum önümüzdeki birkaç hafta içinde pekâlâ değişebilir ve değişmek zorunda.
Barış Özkul
20 Nisan 2025 Pazar
David ile Uriah arasındaki karşıtlık, yalnızca karakter özellikleri ya da ahlaki tercihler üzerinden değil, Dickens’ın roman boyunca işlettiği daha derin bir “eleme” mekanizmasıyla kurulur. Bu mekanizma, karakterleri görünüşleri, konuşma biçimleri, beden dilleri ve toplum içindeki temsilleri üzerinden değerlendirir. David, daha çocukluğundan itibaren nezaketi, duygusal duyarlılığı ve çevresindekilerle kurduğu doğal bağlar sayesinde anlatının gözdesidir. Uriah Heep ise, daha ilk sahnesinden itibaren “eğik duruşu”, yapışkan tevazusu, sık sık yinelediği “çok alçakgönüllüyüm efendim” gibi sözleriyle hem grotesk hem de tehditkâr bir figür olarak kodlanır. Dickens, Uriah’ın ahlaki düşkünlüğünü fiziksel görünüşü ve dili üzerinden işaretler. Karakterlerin anlatı tarafından onaylanan ya da dışlanan temsilleriyle biçimlenmiş estetik ve sınıfsal bir süzgeç devreye girer.
Işıl Kurnaz
17 Nisan 2025 Perşembe
Türkiye’den de biliyoruz, toplumsal bellek mücadelesi, en yakınının ölüm belgesine ve kemiğine dahi olsun ulaşabilmenin mücadelesidir. Büyük umutların, yakınını sağ salim görebilmenin, umutlu yarınların değil de onun öldüğünü kanıtlayabilmenin mücadelesi. Cumartesi Anneleri de bunu yapmıyorlar mı? Eunice Pavia, asla pes etmeden bir insan hakları mücadelesi yürütüyor, önce hukuk okuyor, daha sonra insan hakları hareketi ve kendi uzmanlık alanı olan toprak mülkiyeti haklarıyla ilgileniyor. Bunu biraz da yas tutma hakkına sahip olabilmek için yapıyor, yasın tutulabilir bir şey olup olmadığını bilmeden üstelik. Çünkü yasını tutabilmeniz için, önce birini kaybettiğinizi görmeniz gerekiyor, onun kaybedildiğini.
Kenan Erçel
3 Nisan 2025 Perşembe
Fakat hem neoliberal hem neo-merkantilist politikalar çelişkilerle malul. Kamu kurumlarına yönelik taarruz bir yandan yüzbinlerce kamu çalışanını işsiz bırakırken öte yandan bu kurumların sorumlu olduğu yardım ve hizmetlerden yararlanan milyonları zora sokacak. Örneğin, 18 milyon gaziye sağlık, eğitim, sigorta, vs. hizmetleri veren, yaklaşık 500 bin insan istihdam eden Veterans Affair (VA) için planlanan küçülmenin etkileri ülkenin her köşesinde, Demokrat olmayan seçmenlerce de hissedilecek. Cumhuriyetçi siyasetçilerin son haftalarda seçmenlerle yaptıkları toplantılarda başka hususlara ilaveten bu konuda da itirazlar yüksek perdeden dillendirilmeye başlandı şimdiden. Gümrük vergileri de mağduriyeti katlayacağa benzer.
Aybars Yanık
1 Nisan 2025 Salı
“Turpun büyüğü heybede”, elbette gündelik hayatta kullanılan bir deyim ve esas büyük olayın henüz ortaya çıkmadığı ama eli kulağında olduğu anlamına geliyor. Bu laf ilk kez de kullanılmıyor, fakat köşe yazarları, gazeteciler, troller ve yorumcularla birlikte bu deyime bu denli abanılması yakın geçmişten bir şeyler de hatırlatıyor.
Güncel
Dünya Tütünsüz Günü’nde DSÖ ve Türkiye
29 Mayıs 2025 Perşembe
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 1998 yılından itibaren, 31 Mayıs tarihini, tütün ürünlerinin kullanımının getirdiği zararlara dikkat çekmek amacıyla “Dünya Tütünsüz Günü” olarak anmakta. Örgüt, bu yıl belirlediği tema ile, adölesanlar başta olmak üzere hedef grupları çeşitli cazibelerle bağımlı yapmak isteyen tütün şirketlerinin maskesini düşürmeyi amaçlamaktadır. Tütün şirketlerinin kazanç eksenli stratejileri arasında lezzet artırıcılar, çekici ambalajlar ve dijital medya aracılığıyla yapılan hedefli pazarlamaların yer aldığı uzun zamandır biliniyor. Öte yandan bugün itibarıyla gençler arasında e-sigara kullanımı, dijital dünyanın cazibesi de kullanılarak, kimi ülkelerde sigara içme oranlarını iki katına çıkarmış durumda. DSÖ, gün vesilesiyle, bu taktikleri açığa çıkararak, lezzet yasakları ve tanıtım kısıtlamaları gibi daha güçlü politikaların uygulanmasını savunuyor.
Rejimin Otoriter Pazarlıkları ve Kürt Meselesi
28 Mayıs 2025 Çarşamba
Ekim 2024’te iktidar koalisyonunun Kürt meselesinde başlattığı yeni sürece bakıldığında, bu sürecin iktidarın kurgulamaya çalıştığı yeni bir otoriter pazarlık olup olmadığı sorusu karşımıza çıkar. Bu soru meşru bir sorudur; çünkü Cumhurbaşkanı'nın ilerleyen dönemlerde de -hatta olabilirse mevcut iktidar ortağından kurtularak- iktidarda kalmak istediği bir sır değildir. Yeni pazarlığın otoriter mi yoksa demokratik mi olacağı sorusuna iktidar yönünden bakıldığında yanıtı bellidir. Hatta çeşitli yöntemlerle bu pazarlığa demokratik bir görünüm vermeyi öncekilerde olduğu gibi başarabilir ki, sürecin parlamentoya taşınması gibi söylemler bu yönde çabalardır.
Tutunamayan Gençlik
27 Mayıs 2025 Salı
Saraçhane eylemleri sonrası gençler, yine bir kez daha muhalefetin umudu haline geldi. Özellikle üniversite öğrenci hareketlerinin canlanması geniş bir heyecan dalgası yarattı. Öğrencilerin polis barikatını aşma girişimi ile sembolleşen cesaret momentleri, CHP’li liderlerin eylemlerin ivmesini kesme ve nabzını düşürme hamlelerine verdikleri tepkiler ve gösterdikleri irade, tutuklamalardaki duruşları hayranlık uyandırdı. Bu hayranlık zihinlerde daha çok hor görülen ve küçümsenen Z kuşağına dair var olan mitleri ve önyargıları sarstı. Bu kuşaktan ümidi kesenlerin aksine, cesaretin bedeli olduğu bu dönemdeki bu hareketlenme “ne varsa gençlikte var, taş gibi bir nesil geliyor” duygusunu yükseltti.  Söz konusu gençlik hareketleri ayrı bir ilgiyi hak ediyor. Ancak ben bu yazıda onlardan ziyade, gençler arasında daha az göze çarpanları ve ilgi görenleri de tartışmak üzere, gençler üzerine dönemsel olarak yükselen varsayımları, içinde olduğum farklı gençlik araştırmaları verilerine dayanarak yorumlamaya çalışacağım.
Yargıç Freisler ve Münihli Alexander: Karanlık Zamanlardan İki Portre
25 Mayıs 2025 Pazar
Faşizm, hukuk devletinin en temel ilkelerinin dahi ortadan kaldırılmasıyla, yargının bütünüyle iktidarın kontrolünde bir baskı ve haksız cezalandırma aygıtına dönüştürülmesiyle ve süresiz bir istisna halinin icra edilen bir rejimdi. Devletin baskı ve zor aygıtlarının etkin bir şekilde kullanıldığı bu rejimde, kolluk kuvvetleri ve yargı, rejim karşıtı sesleri bastırmak için aktif olarak kullanılıyordu. Devlet bürokrasiyle ile iktidardaki partinin (Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi) iç içe geçtiği bu rejimde, gizli polis teşkilatı olan Gestapo (Geheimes Staatspolizeiamt) gündelik hayatın her alanında rejim karşıtlarını tespit edip tutuklamaktaydı.
Bir Ömür Tetikte: Franco
21 Mayıs 2025 Çarşamba
Komünistlerin ülke içindeki nüfus arasında, sürekliliği sağlanmış bir ittifak veya örgütlenme faaliyetinin yokluğu, Franco’nun ölümünden sonra dönüp kaldıkları yerden mücadeleyi sürdürüp haklı kazanma beklentilerini boşa çıkardı. Arzuladıkları şartlarda örgütlenmeleri halinde de kayda değer başarı elde etmeleri zordu. “Geç Frankizm” yıllarında sahada görünmüşlerdi. Onlara kızan, ayrılan, eleştiren, aksiyoner dar eylem gruplarının eylemleri sonuç vermediği gibi “radikal” soldan beklentileri kırdı. Dünyanın hemen her yerindeki KP’lerin bu gibi tavırlarıyla onlara öfkelenen sol grupların silahlı eylemciliğinin doğuşundaki benzerlik, başlı başına ele alınmayı hak ediyor. Franco sonrası fetişleştirilen “Uzlaşma” uyarınca af yasası geçmişi konuşulmaz kılarken diktatörlük dönemi suçluları yargı denetiminden kurtarıldı. Dünyanın hemen her yerinde legalleşme arayışına giren ve aynı zamanda SB tarafından muhatap alınan komünist partilerden biri olan İspanya KP, sosyal demokrasiye yakın sosyalistler güç kazanırken, “cezalandırıldı.”
Wayne’lerden Cumhuriyet’e Yolun İnşası
17 Mayıs 2025 Cumartesi
Kürd’ün merkeze olan bağlılığının sadece iki sözle olamayacağı ortadadır. Yeni şekillenen cumhuriyete Kürd’ün entegre olmadan, yani tüm otonom yapılarını yeni kurulacak devlete ve onun bürokrasisine devrederek, başarıya ulaşılamayacağı öngörülür. İsyanlar acımasız bir şekilde bastırılır, aşiretlere dayalı idare biçimi (hükümet, yurtluk ve ocaklık) bir bir dağıtılır. Yerli halk ülkenin içine öldürülenler ise dağa, taşa, dereye karışır. Bunları elbette uzaydan gelenler yapmadı, Kürd’ün uzaydan gelmediği de ortada olduğuna göre birilerinin askeri tekniğinde ve lojistiğinde hızlı değişikliğe giderek özerk yapılara son verdiğini tarihi belgelerden anlıyoruz.
Tabiat ve Eleştiri: Venedik Mimarlık Bienali Türkiye Pavyonu’ndan İlhamla
14 Mayıs 2025 Çarşamba
Mimarlığın, tasarımın, sanatın döke saça üretilip tüketildiği, tartışıldığı aydınlık taşra şehrimizin mutena parkurunda aylak aylak yürüyoruz. Tipik park, işte: Çıplak toprak aşırı sınırlandırılmış, belediyenin favori bitkileri rahatsız edici bir düzenle ekilmiş, bakılmış. Sıcak asfalt üzerine ızgara basılarak arnavutlaştırılmış zemine, sağlığını yitirmiş bahtsız çocukların boy boy fotoğrafını bağış tetikleyicisi niyetine kullanan meşhur sivil toplum kuruluşunun rengarenk kocaman logosu şablonla boyanmış, beş metrede bir. Slogan da eksik değil: “Sevgi, iyilik, umut.” Herhangi bir başka oluşumun, inisiyatifin, örgütün alamayacağı izni her nasılsa koparmışlar belediyeden, diğerlerinin kaçak göçek yazılamaları biteviye silinedururken. Apaçık iktisadî bir kurumun iyi niyeti nasıl sorgulanamaz hâle gelmiş ki?
İstanbul Ansiklopedisi
11 Mayıs 2025 Pazar
Anadolu taşrasından İstanbul’a kaçan Zehra’nın da, Fransızcayı ilerletip Avrupa’ya kapağı atmaya çalışan Nesrin’in de zihninde aynı dizeler vardı: “Yeni bir ülke bulamazsın, / başka bir deniz bulamazsın. / Bu şehir arkandan gelecektir.” İstanbul’u bilenler bilir bu ölümsüz dizelerin şairi Yeniköy’dendir. Bir hafta sonu düşürün yolunuzu Panagia Rum Kilisesi’nin bahçesine. Kurulun dizi dibine Kavafis’in. Gözlerinizi gezdirin o tılsımlı dizelerin üzerinde. Sonra Laki Vingas ve dostlarına takılın. O şehr-i Sitanbul’u anlatsın size, sonra yıkılmaya terk edilen Rum Yetimhanesi’ni… Onların tanıklıklarını dinledikten sonra anlarsınız İstanbul’da herkesin neden biraz gayrimüslim, çokça yetim olduğunu.
Han Kang’ın Vejetaryen'i: İnsan/Hayvan Olmaktan Kurtuluş
10 Mayıs 2025 Cumartesi
“Nietzsche’ye göre, sanat dünyanın genel hakikâtdışılığını ve yalancılığını bizim için katlanılabilir kılan ‘gerçekdışı kültü’dür. Bizi kusurlu bir dünyaya karşı koruyan ‘iyi görünüş istemi’dir. İnsanların ‘ağırbaşlı ve ciddi’ yönlerine -Nietzsche’nin Zerdüşt’te ‘ciddiyet ruhu’ dediği şeye- karşı, sanat ‘coşkun, gezgin, dans eden, alay eden, çocuksu ve mutluluk verici’ bir şeydir. Sanat bize ‘şeylerin üzerinde bir özgürlük’, kendimizi ‘gerçeklik’ten kurtarma, ‘gerçekliği’ kendi estetik kahkaha ve oyunlarımızla bağlantısız bir şey olarak görme yeteneği verir.” Yonğhe’nin vücudundaki çiçeklerle poz verip sevişir gibi yaptığı ya da sevişirkenki hâli daha önce deneyimlemediği, hakikâtin dışına çıkabildiği bir hâldir; cinsel deneyiminden ‘haz alır’.
İki Öznellik, İki Sinema ve İki Benlik
10 Mayıs 2025 Cumartesi
Ceylan sineması işte bu ikinci geleneğin ortaya çıkardığı figürün sahnesidir. Bu sahnede karakterlerin duyguları olduğu gibi görünmez, ama iyi bir yönetmen zaten onu izleyene hissettirir. Tanıdık bir donukluk, hissizlik, yalnızlık, boşluk hissi hüküm sürer. Onun karakterleriyle özdeşleşmelerimiz hissettikleri duyguları ve yaşadıkları hayatları üzerinden olmaz; daha çok hissedemedikleri duyguları ve yaşamadıkları hayatları üzerinden olur. Kayıplarda, anlamsızlıklarda, boşluklarda buluşuruz. Ceylan’ın karakterleri sanki artık hayal kırıklığına dahi uğramazlar. Bir yerde muhakkak bir hayal kırıklığı olmuştur. Sonrasında buna getirilen çözüm de çalışmamıştır. Olmak istedikleri kişi olamamış, bulmak istediklerini bulamamışlardır. Hayal kırıklığından sonraki hayattır bizim tanık olduğumuz.