Zana’nın Umudu “X” Oldu
Arzu Yılmaz

Bi hevîya aşîtî kî bi rûmet û mayînde!

Meclis tutanaklarına “X” diye geçmiş…

İçinden geçtiğimiz sürecin ne kadar çarpıcı bir ifadesi diye düşündüm.

Bize yeni bir toplumsal sözleşmeyi vaad eden TBMM’nin tutanaklarına kaydedildi:
Onurlu ve kalıcı bir barış umudu X,

Yani Ölü!

Bilmiyor değildik, ama malumun bu şekliyle ilanı sarsıcı oldu; en azından benim için.
Leyla Zana çok az konuştuğundan olacak ki, her konuştuğunda sözleri bir çığlık gibi yankılanıyor.

Ya da içinde biriktirdikleri o kadar çok ki, her konuştuğunda sıkışan sözcüklerin ardı ardına dökülüşü ister istemez gürültü çıkarıyor.

Bundan üç yıl önce Kürt sorununa barışçıl bir çözüm için Erdoğan’ı işaret ettiğinde, “Zana Neden Risk Aldı?” başlığı altında bir yazı kaleme almıştım. Bu yazıda, 2012 Temmuz ayı itibariyle yaşanan bölgesel gelişmelere bağlı olarak Zana’nın, PKK ve daha da ötesinde Ortadoğu’da Kürt varlığı için kritik bir dönemeçte Abdullah Öcalan’ın toparlayıcı rolünü acil bir gereklilik olarak gördüğünü, dolayısıyla politik kariyeri açısından doğurabileceği risklere rağmen, Tayyip Erdoğan’la bir araya gelmeyi göze aldığını söylemiştim.

Nihayetinde, Zana’nın asıl amacı Abdullah Öcalan’la iletişim kanallarının açılmasıydı.
Ve amaç hasıl oldu.

İmralı süreci Kürtler için “Onurlu ve kalıcı bir barış umudu”ydu.

Ama kayda “X” olarak geçti.

Peki Leyla Zana nasıl oluyor da hala “Onurlu ve kalıcı bir barış umudu”ndan söz ediyor?
Her şeyden önce Kürt siyasal hareketi odaklı bakıldığında Leyla Zana’yı üç yıl önce kaygılandıran gelişmelerin bugün de büyük ölçüde geçerli olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu bağlamda son Şengal operasyonu özelinde yaşananları tartışmak oldukça zihin açıcı olabilirdi.

Ancak, Ankara’da köprünün altından çok sular geçti. Ve Zana’nın da bunun farkında olmadığı düşünülemez. Dolayısıyla, Leyla Zana’yı uzun zamandır yakından takip etmeye çalışan biri olarak şunun altını çizmek isterim ki, “Bi hevîya aşîtî kî bi rûmet û mayînde” sözlerini bir umuttan çok bir vicdani haykırış olarak yorumlamak daha doğru olur.
Bu sözlerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelmesi ise olsa olsa bir sitemdir; hem Zana’nın hem de Erdoğan’a umut bağlayan Kürtlerin sitemi…

Zira Zana, adeta Immanuel Kant’ın idealize ettiği insan gibidir, özgür ve ahlaki bir varlık.

“Acı çekiyor olabilirim ve çaresizlik içinde, diğerlerinin bana davrandığı gibi, haksızca davranmayı isteyebilirim. Eğer böyle yaparsam, yaralı hislerimin neden olduğu eğilimler tarafından yenilgiye uğratılmış olacağım. Fakat acı çekiyor olmama rağmen, ödev duygusuyla adilce hareket ediyorsam, o zaman ahlaklı bir şekilde hareket ediyorum demektir”

Bu sözlerin sahibi her ne kadar Kant olsa da, bana göre Leyla Zana’nın en son duyulan çığlığının veciz bir tefsiri olarak da kabul edilebilir.

Tabii yalnızca umudun değil, vicdanın da “X” olduğu tarihin bu anında çığlık da atsan duyulmuyor.

Onun için, Zana’nın çığlığının bir tarafta “Köylü kurnazlığı”, bir tarafta “Dönemin ruhuna uygunsuz” diğer bir tarafta ise “Türkiye’nin yakıcı gündeminin önüne geçen” bir ifade olarak yankı bulması doğal!

Ne de olsa zaman “stratejik akıl”lılar zamanı…

“Vicdan özgür bireyin gerçek kılavuzudur” diye buyurmuş kurucu babalar, kime ne…

Eğer bu eylemin değerini siyasal başarısı ya da sonucunda arıyorsanız, zaten X’siniz!

Zira vicdani bir tutum zaten özünde başarı ya da başarısızlık hesabına dayanmaz. Vicdan iyiyi kötüden ayırt edebilme yeteneğidir, dolaysız ve kendiliğinden bir yargılama gücüdür; öznel bir durumdur.

Bu haliyle “Bağımsız bir hareket” olmakla eleştirilemez.

Belki de asıl rahatsız olunan şey Leyla Zana’nın kendi aklını kullanmaya cüret etmesidir, kimbilir…

Ezcümle, Leyla Zana’nın umut çığlığı çoktan “X” olarak kayda geçti.

Ama bırakın hiç olmazsa vicdan yaşasın,

Vicdan sahibi bir kişinin olsun sesi duyulsun..

Aksi halde bu salt “stratejik akıl”lılara nasıl tahammül edebiliriz.