Sükût Bazen Daha Değerlidir
Kemal Can

Rahatsız edici her gelişmede, açık bir haksızlığın yaşandığı anlarda, büyük tepki oluşan veya oluşması beklenen olaylarda, kimi zaman gerçekten bunu bekleyerek, bazen şaşırarak, bazen usanarak verilen veya verilmeyen tepkilerin çetelesini tutmaya büyük bir enerji harcanıyor. Özellikle sosyal medyanın alışkanlık haline getirdiği kalıplar kullanıma açılıyor: “Ona verilen tepki niye buna verilmiyor?” “Şuna sesi çıkmamışlar, şimdi neden buna bağırıyor?” “Konuşması gerekenler neden susuyor?” “Hakkı olmayanlar neden konuşuyor?” Bu listeler, cümledeki “onlar, bunlar” yeri değiştirilerek, değişik kayıtlar gerekçe gösterilerek uzayıp gidiyor. Bir kısmı gerçek hayal kırıklıklarıyla, bir kısmı fırsat beklenen suçlamalarla bezeli sitemler, ithamlar peş peşe sıralanıyor. Ağaçlarla davaların, insanlarla hayvanların can ve değer kıyasına kadar taşınıyor meseleler.

Bir de, her tepki için zamanındalık denetimi var elbette: “Şimdi değilse ne zaman?” “Niye şimdi?” Bu reaksiyon ölçme zehirlenmesi dışında, son yılların yoğun seçim atmosferinde peydahlanan aşırı stratejik düşünme de bir anormalliğe dönüşüyor. Komploculuğun yeni bir versiyonu olarak ortaya çıkan ince hesapçılık, her gelişmenin arkasındaki art niyeti tespit edip uygun tepki listeleri yayınlıyor. “Şöyle yapılması istendiği için böyle yapılıyor.” “Aman bu tuzak, uzağından dolaşın.” Bir de ortaya çıkan tepki zorlamalarını bertaraf etmek için üretilmiş sıfatlar, benzetmeler, acayip tamlamalar var: “Duyar kasmak”, “sevicilik” ve benzeri. İktidarın, bazılarının iddialarını boşa çıkartan ama çoğunluğu pek de şaşırtmayan kayyım hamlesi de, benzer bir tabloyu yeniden üretti.

Olayın duyulmasının hemen ardından -alışık olunmadık bir hızla- ilk tepkiyi veren CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, gelişmeye darbe dedi. Olağanüstü toplanan parti yönetiminin toplantısı ardından açıklama yapan parti sözcüsü Faik Öztrak da benzer ifadeler kullandı. (Bu yüzden MHP’nin kişiselleştirilmiş saldırısına maruz kaldı.) CHP’li bazı milletvekilleri, gençlik örgütü çok sert açıklamalar yaptı. HDP öncelikle kendi seçmenlerini, bütün kesimleri ve doğrudan işaret ederek siyasi partileri tepki vermeye çağırdı. Eş Başkan Pervin Buldan, bu çağrıyı doğrudan Kemal Kılıçdaroğlu’nun adını zikrederek tekrar etti. Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan cephesi dozu düşük ama beklenmedik netlikte açıklamalar yaptı ve hemen akabinde ağır troll saldırılarına uğradı.

İyi Parti epey bekledikten sonra, iktidarın sınırlarını kendi çizdiği “demokrasi hakkı” argümanlarını destekleyen bir açıklamayla ortaya çıktı. Yetmedi, AKP’li muhaliflerin uğradığı saldırılara maruz kalmamak için, “biz kınamadık ki” deme ihtiyacı duydu. Beklendiği gibi, Bahçeli ve Perinçek tebriklerini sundu. Uzun süredir sesiz olan İçişleri Bakanı yeniden konuşmaya başladı. İktidar medyasında birbirinden acayip açıklama çabaları baş gösterdi. En sonunda, çağrı yapılan ve ne söyleyeceği merak edilen Kemal Kılıçdaroğlu konuştu: “Olay yanlış ama sokakta protesto durumlarına karşıyız, sonraki seçimi bekleyin.” Tıpkı Anayasa’ya aykırı olan dokunulmazlık teklifine destekte olduğu gibi, bir şey yapmamaktan beter bir şey yapma hali. Ardından sivil itaatsizlik başlatan HDP’lilere ve herkese son derece sert saldırılar ve Kürtlerin dışına doğru yayılan sessizlik. 

Bütün uyduruk argümanlara, yoğun medya taarruzuna rağmen ikna edici olamayan kayyım hamlesinin, yerel seçimin ertesi günü, 1 Nisan’da başlatıldığı da ortaya çıktı. Yani iktidar açısından İstanbul’daki itiraz sürecinin tam olarak netleşmediği, henüz zemin yoklandığı bir dönemde. Bazı belediyeleri YSK eliyle HDP’nin elinden almanın yetmeyeceği, İstanbul türbülansının gölgesindeki ayrımcılığın kesmeyeceğinin baştan öngörülmüş olduğu anlaşılıyor. İddiaların bütün mesnetsizliğinin yanına, zaten baştan açık olan -ve aslında Erdoğan tarafından ilan olunan- niyeti kanıtlayan bu hakikat konulunca, yaşananı isimlendirmek çok kolay hale geliyor. Fakat mesele isimlendirmeyle ilgili değil, böylesi bir isimlendirme karşısında konuşmaya başlandığında ağızdan çıkanlar ve o çıkanların gittiği yer. Bu açıdan, Kılıçdaroğlu’na -biraz da İyi Parti-, tepki vermeleri yerine, hiç konuşmamaları için çağrı yapmak daha mı iyi sonuç verirdi diye düşünmek gerekiyor.

İktidarın, özellikle Kürt meselesi -ve milliyetçiliğin kıta sahanlığı içindeki her konu- etrafında yaratmayı umduğu tepkisizlik, teslimiyet, her seferinde niyet ettiği ve umduğundan daha fazlası sağlanarak karşılanıyor. Kendi tepkisizliği veya tepkisinin tutarsızlığı azmış gibi, verilebilecek bütün tepkilerin kriminalize edilmesine çanak tutuluyor. “Sokak durumunu doğru bulmamak” tam böyle bir şey. Yüksek stratejik bir öngörü ile tuzaktan kaçıyor olsanız bile, “protesto haktır” demek veya en azından bir şey dememek neden zor? Siyasi olmayan çevre eylemi veya ideolojik olmayan yargı yılı açılış töreni keşfetmek işte böyle mümkün oluyor. Suskunluktan daha fazla ayıp böyle yapılabiliyor.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun önemli etkisiyle CHP’nin son yıllarda stratejik hamlelerinin bir kısmında başarılı olduğu, ciddi ve şaşırtıcı sonuçlar alabildiği doğru. Özellikle, yerel seçim sürecinde, sessizlik ve sükûnet ile iktidarın kutuplaştırma politikasını zayıflattığı ortada. Ancak, iktidarın hamlelerini savuşturmak için her seferinde aynı “stratejik akla” saklanmak, her seferinde vücut çalımlarıyla meseleden uzaklaşmak da tıpkı karşı olduğu şey gibi giderek etkisizleşiyor. İktidarın kendini kurtarmak için müracaat ettiği gerilim politikasının artık sonuç alamaması gibi, muhalefetin de iktidarı gerilimde yalnız bırakma stratejisinin sürpriz etkisi azalıyor. Pozitif söylem, canlı tutulabilen bir beklentiyle birlikte sonuç verebilir. Bir sonraki seçimi beklemeyi öğütleyen “her şey güzel olacak” sloganı, içerik kaybeder, değersizleşir. Politik performansınız mesai saatleriniz ve tatil zamanlarınızla ölçülmeye başlar. 

Kayyım hamlesi karşısında ilk açıklamalardan sonra derin bir tepkisizliğe çekilen CHP, Kılıçdaroğlu’nun sözleri sonrasında iyice sessizleşti. Şimdi bu tabloyu tevil, eleştirileri karşılama çabaları etrafında, sık sık tuzaklardan ve protestolardan uzak durmanın isabetinden bahsediliyor. Ayrıca ilginç biçimde CHP’nin bu tavrını eleştirenler arasında da, iktidarın açık çatışmaları kışkırtma niyetinden söz edenler çıkıyor. Bütün bu tartışmalara katkı olması için birkaç noktayı işaret etmekte fayda var: Kışkırtmayı savuşturmak, yapılması isteneni yapmamak kadar başka bir yapma biçimi bulmakla olur. Her şey strateji ile açıklanamaz, ilkeler, doğrular ve hakkı teslim diye hatırlanması değil, unutulmaması gereken şeyler vardır. Bazen konuşmanız beklenirken, beklenmedik şeyler söylemeniz sükûtu çok daha değerli yapar.