Beni Daha Fazla İnsanlaştır*

“İnsan gibi düşünen bilgisayarın, insan beynine benzeyen bir tasarımı olması gerekir.”

Bu sözler, 1990’lı yıllarda ünlü matematikçi Roger Penrose’a ait. Alıntı, Penrose’un 1990’lara damgasını vuran “Kralın Yeni Üssü”[i] kitabının en vurucu cümlelerindendi. Ağustos ayı içinde ABD’nin en büyük bilişim devi IBM, icadına soluk verirken Penrose’u kendine kılavuz aldı mı bilinmez; ancak bu gelişme, akıllara hem bu sözü hem de sözlerin sahibi Penrose’u getirdi. IBM’in, Synapse projesi kapsamında geliştirdiği ve deney aşamasında olduğunu duyurduğu iki yeni çipini insan beynini örnek alarak geliştirdi. Müstakbel çipi muadillerinden ayıran noktaysa, insan beynindeki sinir hücreleri ve bu hücrelerin birbiriyle iletişim kurduğu sinir ağlarını taklit etmiş olması. İnsan vücudundaki sinir sistemi ve bağlantılarının taklit edilme sebebi ise sinir sisteminin insan vücudundaki görevi ile doğrudan bağlantılı.

Sinir sistemi, insanı diğer canlılarda ayıran eylemlerin en önemli durağı. Nöron ve apsislerin kurduğu iletim ağları ile beyin duyuları algılama, bilgileri birleştirme ve bütünleştirme (bilgi toplama, analiz etme, depolama ve varsayımda bulunma) ve hareket etme fonksiyonunu yönetiyor[1][ii]. Sinir hücreleri arasındaki bağlantıların adı ise proje isminin sebebi mucizesi synapse, yani müstakbel çipler sinir sisteminin misyonunu yerine getirmekten sorumlu olması muhtemel.

Bilişim alanında yeni bir dönemin kapısını aralayacak olan bu silikon çipler, sadece üretilmesi sırasında kullanılan yöntem bakımından değil, aynı zamanda bu çiple bilgisayarların da farklı bir nitelik kazanacak olmasıyla dikkat çekiyor. IBM’e göre bu çipin geliştirilmesi ve kullanılmaya başlamasıyla birlikte “düşünen bilgisayarların” yakın zamanda hayatımızda yer almaya başlayacağı yüksek bir ihtimal. Söz konusu “düşünen bilgisayarların” adının başındaki sıfata yaraşır şekilde insana mahsus özellikleri var. Bu bilgisayarların bir sonuca varmak amacıyla bilgileri incelemek, karşılaştırmak ve aradaki ilgilerden yararlanarak düşünce üreteceği, zihinsel yetiler oluşturacağı, muhakeme yetisine de sahip olacağı, yani insanı insan yapan düşünme ve hissetme eylemlerini de yerine getirebileceği iddia ediliyor. Yani projede uzun vadede hedeflenen sinir sisteminin aracılık ettiği yapay zekâya sahip yeni bir varlık vücuda getirmek.

“Synapse” projesi kapsamında geliştirilen iki çipin, silisyum yalıtkan üzerinde 45 nanometre kalınlığında olduğu ve 254 nörona (sinir hücresi) eşdeğer kapasiteleri bulunduğu açıklandı. IBM, uzun vadede 10 milyar nöron kapasitesinde çipler üretmeyi ve bu çiplerin biraraya getirilmesi ile insan beynindeki nöron kapasitesine (100 milyar nöron) ulaşmayı hedefliyor. Synaps projesinin ikinci aşamasına gelinmesiyle birlikte projeye IBM’in yanı sıra Columbia, Cornell, California ve Wisconsin gibi ABD’nin önde gelen üniversiteleri de dâhil olacak. Ayrıca ABD silahlı kuvvetlerinin teknoloji birimini olan DARPA’nın da 21 milyon dolarla projeye destek vermesi dikkat çekici…

IBM bünyesinde projeye liderlik eden Hintli bilim adamı Dharmendra Modha ise, “oyunu değiştirme” sloganıyla sürece katılıyor. Modha’ya göre, hâlihazırda kullanımda olan bilgisayarlar belirli komutlar çerçevesinde çalışıyor; yeni sistemle birlikte havada dahi herhangi bir işleme ve ek programa gerek kalmadan bilgisayarlar kendi kendilerine karar verebilecek ve hesaplama yapabilecek. Peki, bu nasıl başarılacak? Modha’nın açıklamasına göre, bilgisayar istenen eylemleri, herhangi yeni bir program ya da aygıt yüklemeye ihtiyaç duymadan, kendi bünyesindeki hafızayı kullanarak, bunu da insan beynindeki sinir sistemine benzer şekilde nöronlar, aksonlar ve sinanpsisleri taklit ederek gerçekleştirecek.

YENİ BİR VARLIK TÜRÜ: YAPAY ZEKA

Basit bir algoritma makinası olarak bilim alanında bilgisayarın yer etmesiyle birlikte tartışılagelen bu soru, adeta dipsiz bir kuyu. Kuyunun derinliğine dair ilk ciddi ipucuysa Mathison Turing tarafından, İkinci Dünya Savaşı boyunca üzerinde durduğu ve makinaların zekası üzerine geliştirdiği Turing Testi ile verildi. Turing’in Nazi Kriptolarını çözmek için yaptığı çalışmalarla verdiği ipucu, dipsiz kuyuda yolcuk edenler için çeşitli programlama yöntemleriyle düşünebilen bir makine yapma yolunda esin kaynağı oldu. 1970’lerde bilgisayara satranç oyununun yüklenmesiyle de, suskun satranç arkadaşı makinalardan insan yaratma tartışmaları yeniden alevlendi.

Makine düşünebilir mi? Bir insan gibi hareket edip, ruha sahip olabilir, o da acı çekebilir mi? Bu sorular sadece bilim dünyasında değil, edebiyat ve sinema dünyasında da ateşli tartışmaları tetikledi. Edebiyat alanında bilim kurgu yazınının öncülerinden Karel Čapek’in kitaplarında karşımıza çıkan yapay zeka ya da insanlaşmış makinalar, milenyum sonrası sinemanın da sıklıkla konu ettiği unsurlardan biri oldu. 2001 yılında Steven Spielberg’in ünlü filmi “Artificial Intelligence” yani “Yapay Zeka” gibi. Film boyunca bir robot olan David’in (Haley Joel Osment) ne kadar insanlaştığı, hem sinema seyircisi hem de tartışmanın baş aktörü David’in bizzat kendisi tarafından karşılıklı olarak sorgulandı.

POTANSİYEL KULLANIM ALANLARI

18 Ağustos’ta projenin ilk aşamasının IBM tarafından kamuoyuyla paylaşılmasının ardından, özellikle şu an üretilen çiplerle hayata geçirilmesi beklenen “düşünen bilgisayarların” finans, bilişim, jeoloji gibi pek çok alanı yeniden yapılandıracağı düşünülüyor. Proje lideri Dharmendra Modha’nın altını çizdiği unsurlardan hareketle, koku alma, tat alma, analiz yapabilme ve karar verme niteliklerine sahip olması beklenen yeni bilgisayarların hayatın pek çok alanında da kolaylaştırıcı rol üstlenmesi bekleniyor.

Ayrıca bu bilgisayarlar sadece hayatı kolaylaştırmayacak, bu bilgisayarların önemli işlevi insanın en kutsalı sayılan yaşam hakkının koruyucusu olabilmesi, yani hayat kurtarma ihtimali…

Bilgisayarlara düzenli olarak sıcaklık, basınç ve dalga yüksekliği gibi değerlerin girilmesi halinde, insanın en aciz olduğu mücadeleden, doğayla savaşından başarıyla çıkabileceği öngörülüyor. Çünkü bu akıllı makinalar, yakın zamanda Japonya’da olduğu gibi pek çok insanın yaşam alanlarının hayalet kentlere dönmesine, pek çoklarınınsa feci şekilde ölümüne yol açan deprem, tsunami gibi doğa olaylarını erken uyarı sistemiyle önceden haber verebilme kabiliyetine de sahip olacak.

Hayat kurtarıcı misyonun gözlenebileceği bir diğer alansa tıp. Kritik ameliyatlarda bu çiplerin doktorların eldivenlerine yerleştirilmesiyle vücudun doku, koku ve sıcaklığına göre gerçek zamanlı hasta verileri anında elde edilebilecek. Böylece bu güne kadar doktor komutlarıyla robotların gerçekleştirdiği ameliyatlar, ellerinde yüksek algı düzeyine sahip çipler bulunan robotlar tarafından yapılabilecek. Bu durumda “insan hatası” riski de sıfıra inecek.

Bilgisayarların çığır açması beklenen bir diğer sektör de 21. yüzyılın dünyasında atardamar işlevinde olan finans sektörü. Postmodern dönemin analiz yetisi gelişkin yeni mucizeleri olarak görülen düşünen bilgisayarlar, yaptıkları tahminlerle özellikle kısa vadeli yatırımlarda yatırımcıların zihnini açacak. Risk analizinin doğru biçimde yapılmasıyla ciddi fırsatların karanlıkta kalması engellenecek, finans ekonomisi canlılık kazanacak.

Yaşam ve ölüm, birbirini takip eden iki doğa kanunu. Söz konusu insanın yaşama hakkı, en kutsal metinlerin temel referansı. Doğal ölüm ise şimdilik önüne geçilemeyen bir doğa kanunu… Doğa kanunun ihlal edildiği alanların başında savaşlar ve hastalıklar yer alıyor… Tıp alanında hastalıklara tedavi bulunması konusunda uzmanlara daha fazla zaman kalmasını sağlayacak olan bu haşmetli varlık, savaşsız bir dünyayı müjdeler mi bilinmez ancak savaş kavramında ciddi bir farklılaşma sinyalini veriyor.

Projenin en büyük destekçisinin ABD savunma bakanlığının olması, bu “muhteşem varlığın” savunma alanında kullanılabilecek olmasının işareti sayılabilir. İlk bilgisayarın ve internet erişiminin yine ABD’de savunma amacı ile vücuda getirilmiş olması bu gelişmeye de aşinalığın kaynağı bir bakıma. Her savaş çıktığında hedefini şaşıran füzeler ve buna bağlı olarak büyük ölçüde sivil ölümleri ile tepkileri üzerine çeken harekatlar bu aletlerin kontrolüne sahip güçlerin ellerini bir hayli kuvvetlendirebilir. Daha az sivil ve askeri zayiatlı savaşlar, yaratılan insan hakları söyleminin içinde kolayca meşruiyet kazanabilir. Savaş karşıtlarının masum insan ölümlerine göstereceği tepkinin dozajı böylece istenen seviye çekilebilecek. İnsanın yaşama hakkını koruma altına almak sloganını sahiplenecek bu buluş, iktidarını sınır ötesi coğrafyalarda perçinleyen odakların en büyük destekçisi olabilir.

Suç ve suçlu ile mücadele bağlamında bu aletlerle otoritenin elinin bir hayli güçleneceğini söylemek mümkün. 24 saatimizin görme özelliğini çoktan eline almış bilgisayarların gözetimi altında olduğunu düşününce, koku alma ve düşünme misyonunu yerine yetirme yetisinin sahibi bu varlıkla iktidarın suçlu addettiğini cezalandırılması daha kolaylaşabilir. Suçlu olanın koku analizi ile bulunup etkisiz hale getirilmesi bir ütopya olmaktan çıkabilir mesela… Suçlu ilan edilen hakkında derinlikli analizleri yapacak bu aletler suçlu etkisizleştirmede yeni bir mevzi olacağa benziyor. Tabii bu noktada, “suçlu” kavramının bu teknolojiye sahip olma ayrıcalığına sahip olan azınlığın tanımlamalarına sıkışık kalacağını unutmamakta fayda var.

Hayat çerçevemizin yeniden şekilleneceği bir diğer alan ise üretim süreçleri. Mekanizasyon, ardı sıra gelen otomasyon… Son kertede de üretim bandında yerlerini alan düşünen bilgisayarlarla post fordist süreç bağlamında yeni bir eşik geçilebilir. İnsanın hayati risk taşıyan çalışma alanlarından (akla ilk gelen tersaneler, kot taşlama atölyeleri, madenler…) çıkarılması ile insana hayatta kalmanı hakkı yeniden bahşedilecek. Ancak hayatı pahasına bu iş alanlarında çalışan kişilerin yeni bir alanda hayata tutunup tutunamayacakları sorusu havada kalıyor. Yani bu bilgisayarların, düşünen robotların çalışma koşullarının insancıl olmadığı alanlarda seferber edilmeleri hayat kurtarabilir. Ancak hayatları pahasına çalışmak zorunda kalan işçilerin bu durumda nerede istihdam edilecekleri tam bir muamma…

İnsanın biricikliğinin önündeki engel olarak görülen rutin iş süreçlerinin ve dahi kontrol aşamasının teknolojiye devredilmesi, emeği ile varlık bulan insanın özgürlük alanını fersah fersah arttırabilir. Üretimin her aşamasının düşünen bilgisayarlar tarafından icra edilmesinin önünde herhangi bir engel de yok gibi görünüyor. Bu rutinden kurtarılacak insanın kendini daha fazla geliştirmesine imkan sağlanabilir ve böylece “üretken işgücü” nün kapıları aralanabilir.

Öte yandan ilk başta kulağa hoş gelen bu sözler, başka bir açıdan insanın üretimdeki özneliğinin tasfiyesinin de habercisi gibi görünüyor. İnsanın rutin iş süreçlerinde emek sarf etmesinin sebebi ortadan kalkmadığı sürece, çalışmaktan azade yeteri kadar özgür ancak hayatını devam ettirme sorunu ile karşı karşıya kalan kitlelerin halkalarının genişlemesi karşılaşılabilecek en büyük sorunlardan birisi.

Bu noktada Antonio Gramsci’nin bahsettiği gibi yeni çalışma ilişkilerini belli bir yaşam tarzından, belli bir düşünme ve hissetme şeklinden ayrı düşünmemek gerekmektedir”[iii] sözü, toplumda yaşanacak muhtemel dönüşümün de özeti gibi. Yeni toplumsal ilişkilerinse sınıfların daha kaynaşmış bir hali olmasını beklemek tam bir ütopya gibi duruyor. Tam aksine bu teknolojik nimete sahip olan güç odaklarının üretim süreçlerinde daha palazlanacağı, yaşamak için emeğini satması gerekenlerin bu sefer “sıfır hata” sloganıyla piyasaya girecek düşünen bilgisayarlarla rekabet etmek zorunda kalacağı ve bu rekabette kaybedenler grubunun kalabalık bir yoksun kesim olacağı sanıyorum pembe hayallere gölge düşüren başlıca öngörüler...

MAKİNALAR DÜŞÜNEBİLİR Mİ?

Yıl 2011, IBM insan beyninden esinlenerek yeni bir silikon çip ürettiğini kamuoyuna duyurdu. Üstelik projenin devamında düşünen bilgisayarların yakın zamanda yaşamlarımıza yön verebilme ihtimaline de vurgu yaparak. İnsan zekasına alternatif bir zeka olması beklenen bu bilgisayarlarla insanlık, bilim evreninde nerede duracak? Bu yeni varlık, yaratıcısı insanın en büyük yardımcısı mı olacak, yoksa insan eliyle üretilen bu makineler sinemanın kültlerinden biri olan Terminatör filmindeki gibi gelecekteki baş düşmanlarımız mı? Medeniyetin ışıklı billboardlarını süsleyecek teknolojinin vardığı son nokta, aslında birçok felaket senaryosunun da ana teması. Ancak bilim, kaçınılmaz biçimde yol alıyor. Bu ilerlemeye dur demek ne mümkün, ne de medeni insanın aydınlık aklına yakışır. Yapay embriyodan, yapay zekaya giden bu baş döndürücü serüvenin sonunda insan, varlığı ile sürecin hakimi mi yoksa bu yolculukta kaybederek düşen taraf mı olacak? Yeni işbölümünde insani olanın rolü nelerle sınırlanacak? Toplum, etik, hak kavramlarını yeniden tanımlamak gerektiğinde cevaplarımız ne kadar “insancıl” olacak?

Sorular yeni sorulara gebe, cevaplarsa zamanda gizli…

* Beni daha fazla insanlaştır yazısı, A PLUS dergisi Ekim 2011 sayısındaki Beyin Çipi yazısının geliştirilmiş halidir.


[i] Pensore, Roger(1998), Kralın Yeni Üssü, Anakara: Tübitak Yayınları

[ii] Sinir Sistemi hakkında detaylı bilgi için: http://www.acilveilkyardim.com/acilbakim/sinirsistemi.htm

[iii] Gramsci Antonio(2010), " Amerikanizm ve Fordizm ", Gramsci Kitabı Seçme Yazılar 1916-1935, ,Dipnot, Ankara, sf.346.