Milliyetçiler Kurtlar Vadisi'ni Neden Sevmedi?

Kurtlar Vadisi üzerine yapılan tartışmalar, daha çok kamuoyunda büyük tartışmalar yaratan bu filmin milliyetçiliğin ve derin devletin toplumdaki etkisini ne kadar arttırdığı üzerinde durur. Devletin kirli dolaplarının, ülkücü mafyanın ve milliyetçiliğin en pespaye yüzlerinin popüler hale getirildiği çokça dile getirilir. Ancak çok fazla farkına varılmayan, ülkücü camia içinde bu dizi ve filmin kıyasıya eleştirildiği ve hatta son film ile birlikte Kurtlar Vadisi’nin Türkiye karşıtı bir operasyonun bir parçası olduğu iddiasının yaygınlığıdır.

Milliyetçi cephe içerisinde Kurtlar Vadisi’nin Türkiye’ye karşı bir psikolojik harekatın parçası olarak ele alan görüş kendisini Yeniçağ gazetesinde ifade etti. Milliyetçi cenah içerisinde en fazla okunan ve tartışma yaratan yayın organı olan bu gazete Kurtlar Vadisi Irak’ı iki gün sürmanşet ederek film hakkında var olan tartışmaları daha da körükledi. Elbette ki, Kurtlar Vadisi hakkındaki tartışmalar Irak filminden çok daha önce de mevcuttu. Bu tartışmalar genellikle iki kampta toplanıyordu. Bunlardan ilki filmin ülkücüleri ve milliyetçileri yanlış tanıttığı yollu yaygın yorumdu. Devlet için çalışanları dizi yanlış tanıtıyordu. Ülkücüleri mafya ve kirli işlerle ilişkilendiren dizi milliyetçilere zarar veriyordu. Ayrıca Kurtlar Vadisi milliyetçilerin karşı karşı olduğu tehlikeleri ve yıllardır çektiklerini moda olacak bir tarzda sunuyordu.

Bunun yanında birincisi kadar yaygın olmasa da diğer bir görüş bu dizinin bir takım değerleri yaygınlaştırdığını ve bu bakımdan da önem arz ettiğini gündeme getirmiştir. Devlete sahip çıkılması, Türk milletinin düşmanlarının deşifre edilmesi ve bu değerlerin popüler hale getirilmesi olumlanmıştır.

Ancak özellikle Kurtlar Vadisi Irak filmiyle birlikte tartışmalar başka bir boyuta taşınmıştır. Filmin gerçek amacının Türk toplumunda yükselen anti-Amerikancılığı kontrol altına almak ve Türk insanının Amerikan karşıtı intikam duygularını film yolu ile tatmin etmek olduğu iddia edildi. Bu tartışmayı “teorik” bir temele oturtmak işi de elbette ki Ümit Özdağ’a kaldı. Ona göre filmin en büyük zararı bir yanılsama yaratıyor olması. Birçok insan Kurtlar Vadisi’nde sunulduğu şekildeki bir derin devletin varlığına inandı veya inanmak istedi. İddiaları dile getirenlere göre bu durumun en kötü yanı vatandaşı rehavete sürüklüyor olmasıdır. Vatandaşın devlet ve millet için içinde yaşadığımız “Mütareke dönemi” benzeri bir dönemde harekete geçmesini isteyen anlayış, bu rehavetten çok rahatsız.

Memleketin haraç mezat satıldığı, AB’ye teslim olduğu ve “milli güçlerin” geri çekildiği bir dönemde milliyetçiler iç cepheyi güçlendirecek, silikleşmiş milli hassasiyetleri canlandıracak, milli refleksleri diri tutacak girişimlerden yanadır. Ancak Kurtlar Vadisi gibi dizi ve filmler topluma sanal kahramanlar sunmakta ve “nasıl olsa derin devlet Türkiye’yi savunuyor” düşüncesini besleyerek, toplumu uyuşturmaktadır. Bunun altında yatan fikir Türkiye’nin elbette bir derin devletinin olması gerektiği düşüncesidir. Ancak milliyetçiler böyle bir derin devlet “maalesef!” olmadığı için vatadandaşın, sıradan insanın, yani aslında milletin inisyatifi eline alması gerektiğini iddia etmektedirler. Kurtlar Vadisi ise olmayan bir derin devlet resmi çizerek vatandaşı, milletin içinde bulunduğu tehlikeler karşısında hareketsiz bırakmaktadır.

Diziden ayrı olarak Irak filminin çekilme nedeni olarak daha özel nedenler de sıralanmıştır. Filme eleştiri getiren gazete ve internet portallarındaki yazılar, bu sinema filminin çuval operasyonu sonrasında Türk toplumunda tavan yapan ABD karşıtlığını soğurmak için çekildiği kanısındadır. Buna göre son derece rencide olmuş Türk kamuoyu bu film ile intikamının alındığını düşünecektir. Bundan dolayı günlerce milliyetçiler bu film ile vatandaşın Süleymaniye hadisesinin intikamının alınmış olup olmayacağı hakkında neler hissedeceği üzerine tartışmıştır.

Aslında konuya birkaç kez tam sayfa ayıran Yeniçağ gazetesi filmin senaristinin yaptığı “Kurtlar Vadisi Amerikan karşıtı bir film değil” açıklamasını kendi görüşlerinin bir teyidi olarak algılamıştır. Dahası filmin gösterime girmesinden sonraki tartışmalar, filmde bile Amerikalara çuval giydirilememiş olması üzerinde durmuştur. Bu sefer de eleştirilerin ana noktasını hem Iraklılara hem de Türklere filmin sabır ve tevekkül telkin ediyor olmasıdır. Zira filmin Irak’ta da el altından dağıtılıyor olması tartışmalarda sıkça yer almıştır. Film aslında gerçek hayatta Polat’lar olmadığına göre, ABD’nin hakkından gelinemeyeceğini (öyle ya donlarına kadar her şeyi onlara Amerika vermekte!), üstelik binlerce işbirlikçisi olduğunu ve direnişin yanlış olduğunu telkin ediyor olsa gerekti. Elbette bu psikolojik harbin en büyük delili ABD’nin çıkarlarının Türkiye’deki sözcüsü Doğan medya grubunun ve en çok da onun amiral gemisinin Hürriyet’in aldığı tavır. Milliyetçilere göre dizin Show TV’den Kanal D’ye geçmesi ve Irak filminin Doğan grubunca pohpohlanması zaten filmin ABD karşıtı olmayacağının bir ispatıdır.

Bu konuda en önemli nokta başta değindiğimiz husustur. Yani vatandaşın bir rehavet ve atalet içerisinde bırakılmasını amaçlayan “psikolojik harekat.” Zira milletin şahlanmasını ve mukadderatına bizzat sahip çıkmasını politikasının merkezine koyan bu anlayış milletin reflekslerini zayıflattığını düşündüğü her şeye düşman kesilmektedir. Yine örneğin solun da iyi hisler beslemediği Soner Yalçın ve diğer Sabetaycı literatür farklı saiklerle milliyetçiler tarafından sevilmemektedir. Zira Soner Yalçın okuyanlar “ne yani kardeşim, sağımız-solumuz, önümüz-arkamız Sabetayist olmuş... Memleketin bütün köşe başlarını bunlar tuttuğuna göre bizim yapabilecepimiz bir şey kalmamış yılgınlığıyla neredeyse teslim bayrağı çekecek hale düşmüşlerdir.” Bu nedenle Soner Yalçın’ın konsept danışmanı olarak yeni ekiple Kurtlar Vadisi’nde işin başına geçmesi milliyetçiler için manidardır.

Bu psikolojik harb muhabbetinin dışında filme ve diziye daha az stratejik gıcık gidenler de yok değildir. Zira Yeniçağ’da yazılan çizilenden rahatsız olan okurlardan bazıları gazete ve yazarlara tepki göstermişlerdir. Bunları verilen cevaplardan çıkarmak mümkündür. Bu cevaplar milliyetçi cenah içindeki bu grubun zihniyetini yansıtması açısından da önemlidir. Her şeyden önce örneğin Abdullah Özdoğan bu kadar kahramana aç bir kitlenin kendisine kahraman olarak şeçtiği figürü düşünerek hayıflanmıştır. Türk tarihinde mevcut Ulubatlılar, Barbaroslar, Hasan Tahsinler gibi gerçek kahramanlar veya Tarkan’dan Kara Murat’a sanal kahramanlar mevcuttur. Ve bunların hiçbiri kötüden iyiye dönüşmemişlerdir. Zaten iyidirler. Ama Kurtlar Vadisi’ndekiler öyle midirler ya? Bu sanal kahramana sahip çıkanlar Yeniçağ gibi bir gazeteye 30 kuruşu çok görüp onu internetten takip edenlerdir. Sahipsizlikten kapanan Radyo Turkuaz’a Polat’a sahip çıkanlar sahip çıkmamıştır. Bu mantıkta olanlar da son kertede “stratejik” düşünenlerle aynı noktaya çıkarlar. “Yaşayanlar, olmayanlara sahip çıkacaklarına gerçekten olanların zorluklarına ve çektiklerine vakıf olmalılar...”

Bu yazılanların da gösterdiği gibi vatandaşın durumdan vazife çıkararak milletin ve devletin mukadderatına sahip çıkması ve linç girişimlerinde olduğu gibi işi ele almasını isteyenler, bu işi vatandaşın yerine kahramanlara yaptıranlara ve bu sanal kahramanlara pek de iyi gözle bakmamaktadırlar.