Pompeyo Marquez ile Söyleşi: Latin Amerika'da İki Sol Vardır

Pompeyo Marquez, başından beri kararlı bir anti-Chavist olmasının yanında aslında Venezulla solunun bir zamanlardaki önemli isimlerinden. 1948-58 yılları arasında, Venezuella Komünist Partisi’nin genel sekreterliğini yürütüyor. 1952-58 yılları arasında Venezuella’yı yöneten Marcos Perez Jimenez diktatörlüğü sırasında parti yeraltına çekilirken de partinin başında. Diğer önemli yöneticileri ile beraber hakkında “ölü ya da diri aranıyor” ilanı çıkartılıyor. Partinin silahlı kanadının, FALN’ın oluşturulmasında aktif görev alıyor. Dikatörlük sona erip de yeniden yapılanma dönemine geçince, oluşturulan ABD motifli siyasi pakttan dışlandığını gören VKP tekrardan silahlanıyor. Sonrasında, Marquez bu kararın yanlış olduğunu kabul ediyor. 1948 ile 1970 yılları arasında oldukça önemli roller oynadığı partiden 1970’de ayrılarak, arkadaşları ile beraber MAS’ı kuruyor. (Movimiento al Socialismo). Siyasi faaliyetlerinden dolayı 1964’de cezaevine giriyor, iki arkadaşı (Tedoro Petkoff ve Guillermo Garcia Ponce ile beraber 1967’de cezaevinden kaçıyor. Petkoff da şu anda Marquez ile beraber anti-Chavez cephenin önemli figürlerinden. Hatta Marquez’e “peki Chavez karşısında muhalefetin adayı kim olabilir” dediğimde “Petkoff’u işaret ediyor”. Petkoff su anda Chavez karşıtı yayın yapana TalCua gazetesini çıkarıyor. Diğer “kaçak” arkadaşı Garcia Ponce ise hükümette görev alıyor. Ve onunla ilişkisini kesmiş durumda.1967’de gerilla mücadelesine son vermeye kalktıklarında başta Fidel Castro olmak üzere dünya solundan nasıl tepki aldıklarını anlatıyor. Aynı yıl Che Guevara’nın Bolivya’da öldürülmesi ile “gerilla hareketi”nin Latin Amerika’da yenildiğini iddia eden Marquez 1970’de Çekoslovakya işgali sonrasında da partiden ayrılıyor.

Venezuella sosyalist hareketi üzerine bunca yıl düşündükten ve eyledikten sonra Chavez hükümetine karşı aldığınız bu sert tavır biraz garip değil mi? Sonuçta, şu anda, Chavez’in yanında onu destekleyen veya sosyal programlarda görev alan birçok yakın arkadaşınız veya sizin sayenizde sol harekete girmiş insanlar var.

Öncelikle şunu söyleyeyim. Oratada sol bir hareket falan değil, “tek kişinin otoritesi” altında olan birileri var. Ki asıl mesele de bu. 1958’de Sovyetler Birliği’nde SBKP’nin kongresine davetliydim. Kruşçev de bir konuşma yapmıştı, orada geçirdiğim deneyim, benim için Sovyet tipi komünist sistemle ilgili kopuşumu başlatan süreçtir aslında. Nasıl olur da, sosyalizm denen bir düşünce sistemi içinde “kişi kült”ünün bu kadar etkisi ve yeri olabilir. Demek ki ortada olan sosyalizm değil, başka bir şeymiş. Tabii dönemin şartları, kopuş sürecinin yıllara yayılarak gerçekleşmesine neden oldu. 1970’deki Çekoslovak işgali de, bize artık bu sürecin net ve hızlı bir şekilde gerçekleşmesi gerektiğini gösterdi. Biz de Komünist partiden koparak MAS’ı kurduk. Sonra bütün komünist örgütlerle ilişkimizi kestik. Ve ideolojik olarak “Venezuella’ya özgü sosyalizm” -demokratik sol hareketi- benimsedik. Nispeten Gorbaçov’un gerçekleştirmeye çalıştıkları ile aynı zemindeydik ki bu minvalde Gorbaçov’un yaptıklarına da çoğunlukla katılıyorum.

Venezuella içindeki Chavez karşıtı mücadele üzerine bir şeyler sormak istiyorum. Demokratik Koordinasyon isimli bu cephe içersinde, bildiğimiz kadarıyla geleneksel partilerle beraber sağ gruplar da yer alıyor. Bu örgüt ve partilerle ilişkileriniz nasıl.

Bu adı üstünde bir cephe. Perez Jimenez döneminde de böyle bir cephe içinde yer almıştık. Hiç kimsenin birbirine tahakküm uygulama durumu ve hakkı yok. Bizi birleştiren tek nokta ise Chavez’in uzun yıllar sürecek iktidarına bir son verme. Kendisi, hedefinin 2030’lara kadar iktidarda kalmak olduğunu söylüyor. Bu kabul edilebilir şey değil.

AD (Ülkeyi yılarca yöneten iki partiden biri diğeri ise COPEI-Sosyal demokrat parti) ile COPEI’nin (Muhafazakâr parti) 1958 ile 1998 yılları arasındaki kırk yıllık siyasi egemenlikleri demokratik sistemi işlemez hale getirmesiyle Chavez iktidara gelmiştir. Toplumda artık ciddi ve radikal bir değişim ve dönüşüm isteği vardı. Chavez de hem karizması hem de siyasi projeleri ile bu talepleri besliyordu. Her ne kadar 1992’deki darbe girişiminde tüm desteğini yitirse de, söyledikleriyle, yoksullar nezdinde popülaritesini tekrar sağlamlaştırdı. O dönem gerçekleştirmediklerini ise şimdi gerçekleştiriyor. Toplum yukarında aşağı militer bir şekilde örgütlenirken, her geçen gün otoritesini sağlamlaştırıyor. Devlet kademelerinde bir sürü asker dolu. Tüm bunlar olurken, sol gruplar nasıl olur da Chavez’i destekliyor anlamıyorum.

Peki ya 2003’de gerçekleştirilen Chavez karşıtı darbe için ne söyleyeceksiniz. Sizin içinde yer aldığınız cephe içersinden bu darbeye hem maddi hem manevi olarak destek gelmişti. ABD’nin de petrol gerevini ve darbeyi nasıl finanse ettiği sonradan ortaya çıktı.

Kabul etmemiz mümkün değil. Biz o gün de o darbeyi desteklemedik. Her türlü darbe demokrasiye zarardır. Bizim savunduğumuz, “Chavez iktidardan uzaklaştırılacaksa, bu ancak tabandan gelen bir hareketle olabileceğiydi”. Aşırı sağ, o günkü durumu kullanmaya çalıştı. Neye neden oldukları da ortada.

Chavez’e karşı olan mücadelemizin ana omurgası anti-militarizm ve özgürlüklere oturuyor. Özgür bir seçim istiyoruz. Seçimler kesinlikle demokratik değil. Bütün seçim sistemi Chavez’in denetiminde. Talebimiz Bolivya’da ve Şili’de olduğu gibi “elle seçim” sistemidir.

Chavez’in uyguladığı ekonomik model İran ile aynıdır. İran başkanının ülkeyi ziyaret etmesini ve Chavez’in her fırsatta İran’a destek vermesini tehlikeli bir gelişme olarak görüyorum. Chavez, dış politika konusunda fikir sahibi olmadığı gibi, özellikle gelişmiş ülkelere kurduğu ilişki de ülke için son derece riskli. Ben de Bush karşıtıyım. ABD politikalarını, dünya için çok tehlikeli buluyorum. Ama bu onunla veya bürokratları ile görüşmeme engel değil. Chavez sürekli çok-kutuplu dünya fikri ile mücadele ediyor.

Peki ülke içinde yaşanan değişimler. Yürütülen sosyal programların yoksul kesimde yarattığı değişimler, bağımsız gözlemciler tarafından da aktarılıyor. Öte yandan, bu programlara petrolden gelen gelirle de hiç olmadığı kadar aktarılıyor.

Bakın, petrol kaynaklarının bir kere tümünü hâlâ bizim kontrolümüzde değildir. Petrolümüzün %52’si halen, şirketler eliyle ABD’ye gidiyor. Zaten, çıkıp da sokaklara, baktığınızda küçük çaplı bir ABD’nin burada da olduğunu göreceksiniz. Petrolün devletleştirilmesi 1978’de sosyal demokratlarca yapıldı. Ki Venezuella OPEC’in de ilk kurucularındandır. Yani tüm bunlar Chavez’den önce oluyor. Chavez’in en büyük avantajı “petrolden sağladığı gelir”dir. Bunları da nasıl kullanacağını bilmiyor. Venezuellalıların paralarını hiçbir kontrol mekanizmasına muhatap olmadan, hediye niyetine, Brezilya’ya, Arjantin’e, Uruguay’a, Afrika’ya dağıtıyor. Bu da halkı rahatsız ediyor. Bunu Chavistler de biliyor.

Seçimlerin anti-demokratikliği üzerine bir şeyler söylemiştiniz. Halbuki aralarında eski ABD başkanı Jimmy Carter’ın da bulunduğu birçok uluslararası gözlemci ve örgüt, seçimlerin temiz yapıldığını birkaç sefer onayladılar

Halkın %75’i seçime katılmadı. Kullananları da bilerek geçersiz oy kullandı. Ki bunların da çoğu Chavistlerdi. Chavistler de dahil olmak üzere hiç kimse seçime güvenmiyor. Temiz seçim talebi sadece bizim değil herkesin talebi. Chavez, Venezuella halkının %40’ının kendisine karşı olduğunun farkında.

Chavez yönetime gelmeden önce, Venezuella Anayasası seçilmiş başkanın beş yıl iktidarda kaldıktan sonraki 10 yıl içinde tekrar seçilmesini yasaklıyordu. Chavez değiştirdiği yasa ile beraber artık sürekli seçilebilecek. Hedefi ise Bolivar’ın 200. ölüm yıldönümünde yani 2030’da iktidar olmak.

Bu yüzde kendisi gibi düşünenlerden yardım istiyor. “bana ve devrimime yardım edin” diye bağırıyor. Fidel’den yardım istiyor. Ülkeye binlerce Kübalı doktor geliyor. Okuma yazma bilmeme oranı 1958’de %80 iken, 2002-2003 arasında bu rakam %6’ya düşmesine rağmen Chavez “okuma-yazma” programlarını yürütüp popülaritesini ve sempatisini arttırıyor.

Chavez’in popülaritesi %70’lerden %40’lara düştü. Çünkü insanlar Chavez’in söyledikleri ile uygulamalarını kıyaslıyorlar. Ve ortadaki yalanı görüyorlar. Enflasyon, yolsuzluk ve yoksulluk artıyor. Yedi yıldır iktidarda ama sanki yeni gelmiş gibi konuşuyor. İki yıl önce “konut programı”ndan bahsetti ama uygulamaya geçilmedi. Metro sistemi, iletişim sistemi tamamen çökmüş durumda.

Öte yandan referandum yapılması için hazırlanan imza kampanyasına katılan, yaklaşık 4 milyon muhalif insanın da bazı hakları kısıtlandı. Pasaport almaları zorlaştırıldı. Birçoğu işten çıkarıldı. (Bu listeye Chavist parlamenter, seçim kurulunun başındaki vekilin isminden hareketle Tascon’s listesi deniyor

Muhalefetin en büyük dezavantajı olarak Chavez’in karşısına çok kuvvetli bir alternatif çıkaramamak olduğu söyleniyor. Ki bu özellikle Chavez karşıtlarınca dillendirilen bir şikayet?

Yoo, Petkoff çok iyi olurdu. Lakin, kendisi istemiyor.

Toplum içinde belirgin bir cepheleşmenin olduğundan bahsediliyor. Sizce bu ileride bir çatışmaya dönüşebilir mi?

Biz parti olarak (MAS) iki grup arasındaki gerilimi hafifletmek için kampanya planlıyoruz. Chavez’e göre bütün muhalifler CIA ajanı ve ihanet içindeler, bu yüzden de yok edilmeleri lazım. Halbuki muhalefet yok edilmek için değil siyaseten yenilmek için olur. Bu böyle sürmez. Ülke otoriter, militarist bir yapıyla yönetilemez. Venezuealla’nın geleceği için iktidarın paylaşılması, insan haklarına saygılı, fırsat eşitliğine inanan, sosyal adalet için sosyal-ekonomik model geliştiren bir iktidar gerekir.

Peki sizin gibi sol gelenekten gelenlerin Chavez ile ilişki kurma şansı varken neden kurmadınız. Keza en yakın yoldaşınız (Garcia Ponce) şu anda Chavez’in danışmanlarından. Şu anki Başkan yardımcısı Jose Vicente Rangel, öncesinde 1971 ve 1977’de olmak üzere iki kere MAS’ın başkan adayı olmuş?

Denemiştim ama Chavez reddeti. Diğerlerine gelince, bunu bana değil onlara sorun. Bu benim sorunum değil.

Şu adan gerçekleştirilen sosyal programların hiç mi doğru yanı yok peki?

1994’te petrolün varili 8 dolardı. 2005’te ise Dünyada 42 dolar iken Venezuella’da 52 dolar. Ve Chavez aynı programları bile yürütemiyor. Chavez’den önce 14 tane sosyal program vardı. Chavez bunların hepsini paralize edip isimlerini değiştirdi. Yeni bir şey yaptığı söylenemez yani. Toprak reformu meselesine gelince; reformlar 1961’de uygulanmaya başladı. Şu anda da hiçbir toprak hareketi yok. Özel şirketler bugün de torakları yönetiyor. Ve yoksulluk geçmişten daha kötü. Chavez’in yanlış politikaları sonucunda bugün ekili arazi sayısı azaldı. Gıda politikamız tamamen ithale dayalı. Şu anda yediğimiz gıdaların çoğu Uruguay’dan, Bolivya’dan ve Brezilya’dan geliyor.

Peki ya, kıta komşularınızda olanlar. Chavez’le araları pek iyi gibi..

Latin Amerika’da şu anda işleyen iki sol vardır. Biri Bachelet, Kischner ve Lula’nın temsil ettiği sosyalizm, ikincisi ise Chavez ve Castro’nun sosyalizmi.

Evo Morales’in durumu ise nispeten farklı. O, yerli topluluğun bir temsilcisi olarak, arkasına çok ciddi bir meşruiyeti alarak iktidara geldi. Morales’in konuşmaları Chavez’inkiler benzese de, uluslararası ilişkilerde daha tutarlı ve dikkatli.

Bizim savunduğumuz sosyalizm şekli ile Bachelet’in Şili’si, Kischner’in Arjantin’i ve Lula’nın Brezilyası arasında çok da fark yok aslında. Ama Chavez ve Castro’dan kesinlikle farklıyız. Bizim sosyalizmimiz, kesinlikle tek adam sultasına dayanmıyor.

Bugün Venezuella’da 21.yüzyıl sosyalizmini övenler aslında devletçiliği, kişisel kültü, askerî otorite ile muhalefeti bastırmayı, övüyorlar. Ben de onlara, biraz geçmişe dönüp Sovyetlerin ne hale geldiğini unutmamalarını diliyorum.

Express 10 Nisan-10 Mayıs 2006'da yayımlanmıştır