Gazze Saldırısının Anlamı

İsrail 2002 yılının Mart ayında Filistin Lideri Yaser Arafat’ın Ramallah’taki karargâhı Mukata’yla başlayan, ardından tüm Batı Şeria’ya yayılan operasyon/saldırısından bu yana ilk kez böylesi büyük bir saldırı düzenledi.

Gazze’ye yönelik saldırının sadece er Gilad Şalid’i kurtarmayı amaçladığını söylemek zor. Bu saldırı Filistin tarafında uzun yıllar tamir edilemeyecek yaralar açarken, İsrail ile Filistin arasında kurulmaya çalışılan köprünün uzun süre ertelenmesine, Filistin’deki grupların yeni denklemlerde biraraya gelmesine neden olacak. İsrail ise baştan yaptığı planı uygulamaya devam ederek “tek taraflı” çekilmenin yollarına arayacak. Gazze saldırısı bu planı hayata geçirme yolunda ara durak gibi görünüyor.

ARKA PLANDA NE YATIYOR?

Aslında saldırının dinamikleri Şalid’in kaçırılmasında yatmıyor. Bu yüzden geçen yıl Ağustos ayında İsrail’in Gazze’den çekilmesine ardından Filistin’de Ocak ayında düzenlenen seçimlere kadar gitmek gerekiyor.

Ocak ayındaki seçimlerden Hamas’ın hükümet olarak çıkması, İsrail için “yolunda giden” bir süreci tersine çevirdi. Çünkü Gazze’den çekilen İsrail, bu önemli kararı verirken bir sonraki adımı hesaplamıştı. Bir sonraki adım Batı Şeria’dan çekilmeydi. Hem de gerekirse tek taraflı olarak. Hamas’ın seçilmesi “tek taraflı” çekilme seçeneğini güçlendirdi. Çünkü Hamas ne İsrail’i tanımayı, ne silah bırakmayı ne de o güne kadar imzalanan anlaşmaları kabul ediyordu. İsrail ise Olmert hükümeti aracılığı karşılarında herhangi bir muhatap olmamasını gerekçe göstererek kendi uygulamak istediği plan konusunda dünyayı “bilgilendiriyordu”.

Bu süre içinde Hamas’ın uzlaşmaz tavrından dolayı tüm dünya Filistin’e yönelik ekonomik yardım programlarını askıya aldı. Sadece dış yardımlarla ayakta kalabilen Filistin’e ambargo uygulamak kimilerine göre halkı Hamas’ı üzerinden “açlıkla terbiyle” etmek anlamına geliyordu. Bu tavır Hamas’ın yaklaşımı kadar yanlıştı. Hamas, beklemediği bir anda kendini iktidarda bulmuştu. Çünkü örgüt/parti’nin üst düzey yöneticilerinin planı önce muhalefete tecrübe kazanmak ve bir sonraki seçimlerde iktidar olmaktı. Bir anda kucağında “ateş topu” bulan Hamas politika belirleyemedi, belirlemek istemedi. Çünkü varlığını, adı gibi “direnişten” alan, bir partiden çok kimilerine göre terörist bir örgüt görünümünde olan Hamas’ın yetişmiş, tecrübeli kadrosu da yoktu. Üstelik yıllardır silahlı mücadeleyi savunan bir örgütün bir anda yasal bir parti haline gelmesi için zaman gerekiyordu. Bu arada, Hamas’a oy verenlerin bir kısmını da İsrail’i tanıyan El-Fetih tabanının oluşturduğunu ve Hamas’a oy verme nedeninin sadece İsrail’i tanıyıp tanımamak üzerinden değerlendirmemek gerektiğini hatırlatmakta yarar var.

İLGİNÇ ZAMANLAMA

İsrail’in Filistin tarafında muhatap olarak kabul ettiği Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas (Ebu Mazen) seçimlerden sonraki 5 ay içinde Hamas’ı sıkıştırmak için her türlü yolu denedi. Filistin topraklarında El Fetih-Hamas çekişmesi silahlı çatışmaya döndü. Uzun yıllar sonra ilk kez iki grup arasındaki ciddi çatışmalar bir iç savaşın habercisi gibiydi. Mahmud Abbas hapishanede bulunan El-Fetih ve Hamas’ın liderleri tarafından hazırlanan planı üzerinden uzlaşmak istiyordu. Ancak bu da reddedilince devreye referandum planı sokuldu. Halka “İsrail’i tanımak, İsrail’le görüşmelerin eski anlaşmalar üzerinden devam edilip edilmeyeceği, iki devletli çözümün kabul edilip edilmeyeceği” sorulacaktı. Uzun tartışmalar sonunda Hamas “1967 sınırları içinde iki devletli bir çözümü kabul ettiğini” açıkladı. Partinin ileri gelenleri her ne kadar bunun İsrail’i tanımak anlamına gelmediğini savunsa da 1967 sınırları içinde iki devlet, İsrail’i tanımak anlamına geliyordu. Önemli bir adımdı. Ancak ne olduysa o sırada oldu ve İsrailli er kaçırıldı. Ve Gazze’deki inanılmaz manzara ortaya çıktı; tüm alt yapı imha edildi, elektrik santralleri, köprüler yıkıldı 1.5 milyonluk Gazze’nin yarısı yaz sıcağında karanlığa mahkum edildi. En önemlisi İsrail Gazze’ye Erez, Refah, Karni bölgelerinden girerek yeniden işgal etti. İsrail Gazze’den çekilirken bunun nihai çekilme olmayacağını en küçük bir harekette ordunun yeniden içeri gireceğini savunanlar haklı çıktı. Üstelik yeniden işgalin bedelini yine siviller, çocuklar ve kadınlar ödüyor.

Gazze’de yaşananlardan sonra Mahbud Abbas’ın Hamas’ı masaya oturtmaya çalışması şimdilik nafile bir çaba olarak kalmıştır. Çünkü Filistin halkının olmadığı, kadar Hamas’ın arkasında birleşmesi, böylece İsrail, Hamas’a darbe vurmak isterken, aksine güçlendirmesi beklenebilir. Bu süreç ayrıca, El-Fetih ile Hamas arasındaki muhtemel bir iç savaşı da engellemiştir. Bu iki örgüt belli konularda ortak strateji belirleyerek hareket edecektir. Hamas ise Gazze saldırısıyla El-Fetih’e karşı “İsrail karşısında silah bırakmamak” ve “masaya oturmamak” konusunda haklı olduğunu öne sürecektir.

İsrail’in tek muhatap kabul ettiği Mahmud Abbas’ın ise Gazze saldırısı karşısında hiçbir şey yapamaması, partneri Olmert’i durduramaması Filistin halkının gözünde büyük puan ve inanç kaybına yol açmıştır. Abbas hakkındaki “Olmert’in oyuncağı”,“İsrail’in adamı” benzeri değerlendirmeler daha da artacaktır. Abbas da Hamas’a karşı saldırı öncesinde olduğu gibi ikna çabasına girişemeyecek ya da karşısında muhatap bulamayacaktır. Çünkü İsrail’in, bu saldırısı ile muhatap kabul edilen Filistin Yönetimi ve liderliği de kaybetmiştir. Gazze saldırısı Filistin tarafında ise yeni oluşumlara gebedir. Büyük bir ihtimalle El-Fetih dönemini kapatacak, yeni bir oluşum meydana gelecektir. Hatta durumun daha da vahimleşmesi yeni oluşumların “3. İntifada çağrısına” kadar varabilir.

HAMAS İÇİNDEKİ ÇEKİŞME

İsrail’i tetikleyen olayın diğer iki cephesine gelince.

Bu saldırı Hamas’ın kendi içindeki liderlik ve politika belirleme mücadesindeki çekişmeyi netleştirmiş, içeridekiler-dışarıdakiler ayrımını bir kez daha su yüzüne çıkarmıştır.

İsmail Haniye’nin 1967 sınırları içinde iki devletli çözümü en azından prensipte kabul etmesine, Hamas’ın Suriye’de yaşayan lideri Halid Meşal’in sıcak bakmadığı biliniyor. Çünkü, İsrail’i tanımak ve mücadele biçimini değiştirmek Meşal’i devre dışı bırakan bir durum. Ayrıca, Er Şilad Hamas’ın bildik silahlı birimleri tarafından kaçırılmadığı da gelen bilgiler arasında.İsrail istihbaratı bile Haniye’nin Er Şilad’ın tutulduğu yeri bilmediğini düşünüyor. Kaçırma olayını planladığını düşünülen Halid Meşal, bir anda İsrail’i provoke ederek Gazze’ye saldırmasına neden olurken, silahlı kanat üzerindeki güçünü pekiştirdi, üstelik Hamas’ın olası bir politika değişikliğini -İsrail’i tanıma, iki devletli çözüm- de en azından uzun bir süre engellemiş oldu. Bu, Hamas’ı Meşal’in yönettiği anlamına gelmese de, silahlı kanadın Meşal’e yakın olduğunu hatta bu kanadı bazı politika değişikliklerine ikna etmenin kolay olmadığını da ortaya koydu. İsrail’in kaçırma olayının hemen ertesi günü Suriye üzerine jetlerini yollaması, Devlet Başkanı Beşar Esad’ın ikametgahının üzerinde uçması, Halid Meşal’e ve Meşal üzerinden Suriye’ye gönderilen bir mesaj olduğu söylenebilir. Ancak, genel anlamda bu hareketin Gazze’ye yönelik saldırıda olduğu gibi sessizce karşılanması, tepki gösterilmemesi, uluslararası toplumun bu meseleye nasıl yaklaştığı konusunda da önemli bir göstergedir. İstisnaları hariç olmak üzere Filistin-İsrail meselesinde terazinin kefesinin hangi yana ağır bastığını söylemeye gerek yok. Özellikle Arap dünyası için Filistin’in bir yük olarak görüldüğü, Arap Birliği, İslam Konferansı Örgütü gibi zaten hiçbir fonksiyonu olmayan oluşumların ömürlerini doldurduğunu iddia edenler de giderek artmaktadır.

İSRAİL ELİNİ GÜÇLENDİRDİ

İsrail ise hiçbir zaman inanmadığı ve güvenmediği Hamas’ı er kaçırma bahanesiyle köşeye sıkıştırıp ders vermek için eline geçen bu fırsatı sonuna kadar değerlendiriyor. Ancak, Gazze saldırısında ipin ucu tamamen kaçmış olup orantısız güç kullanımı, sivillere yönelik saldırılar, sivillerin yaşamına yönelik onarılmaz tahribatlar, yüksek politika yapanlarda değil belki ama dünyadaki sıradan insanların vicdanlarında derin yaralar açtığı söylenebilir. Hatta İsrail basının da bile “Gazze operasyonunun bir eri kurtarmayı aştığı. Bir devletin değil bir çetenin kuralsızlığı içinde gerçekleştiği” yönünde yorumlara rastlamak mümkün. İsrail, Gazze’yi yeniden işgal ederken, uzun yıllar boyunca büyük emek verilerek ve ekonomik kaynak ayrılarak inşa edilen altyapının yerle bir edilmesi, bizzat Hamas üzerinden Filistin halkının cezalandırılması anlamına geliyor. Bunun bir sonraki adım İsrail’in Batı Şeria’dan kendi planı dâhilinde çekilmeyi hayata geçirmesidir. Dünyanın sessizliğini de ekleyecek olursak, İsrail, planını hayata geçirmede hiçbir zorlukla karşılaşmayacak gibi görünüyor.

1967 sınırlarını ihlal ederek barışa ve geleceğe hizmet zor gibi görünüyor. Unutmamak gerekir ki tek taraflı çekilmenin sonucunda ortaya çıkacak iki devletli çözüm, aslında çözüm olmayacaktır. Dünya’da birçok kişi bunu “barış yönelik bir adım” olarak görse de bu bir yanılsamadan öteye geçmeyecektir.

İşte İsrail’in Gazze saldırısını altına yatan en önemli neden tek taraflı çekilme öncesi “neler yapabileceğini” göstermek istemesidir. Çünkü İsrail bir erin hayatını onur meselesi yapsa da Gazze’deki orantısız güç gösterisinin gerekçesi bu değildir.

Birçok kişiyle göre Gazze saldırısının hiçbir mazereti olamaz. Ancak şunu da eklemek gerekir ki, Hamas ya da başka bir örgütün İsrail’in varlığını reddetmesi gerçekçi değildir. İsrail, bir bölge ülkesidir. İşgaller üzerine kurulmuştur. Reel politikanın vardığı bu noktada bunu geri çevirmek ve o insanların yaşam haklarını yok saymak mantıklı ve gerçekçi değildir. İsrail’i yok etmek, Batı Şeria’dan Akdeniz’i bir Filistin devletini savunmak artık mümkün değildir. Çözüm iki devletin, 1967 sınırlarında adil, eşit koşullarda konumlandığı, mültecilerin geri döndüğü ya da bir ara formül bulunduğu Doğu Kudüs’ün de başkent olduğu bir zeminde yatmaktadır.