Üniversitelerde Soruşturmalara Karşı

KAMUOYUNA..

Üniversitelerin “sürekli seferberlik ve teyakkuz” haline yol açan devletçi refleksleri, yıllardır kurum olarak YÖK’e bağlanmıştır. Ancak açıktır ki, YÖK’ün bir “zihniyet” biçimi olarak bunca yıl yaşamasına izin veren, Akademi’yi oluşturan herkestir. Otoriter uygulamalara üniversite yönetimleriyle işbirliği yaparak destek veren, öğrenciler üzerindeki baskıya duyarsız kalan ve akademik yükseltmeler konusunda etik dışı uygulamalara seyirci kalan öğretim üyeleri bu süreçten özellikle sorumludur.

Ülke genelinde, üniversitelerde, toplumsal sorunlara duyarlılık gösteren öğrenciler, özellikle son aylarda soruşturmalar ve ağır cezalarla depolitize edilmeye çalışılmaktadır. Bu süreç, öğretim üyelerinin infaz memuru ve yargıç haline getirildiği ve sıklıkla da suç ve ceza arasındaki inanılmaz dengesiz işleyiş aracılığıyla sürdürülen, otoriter bir süreç halini almıştır.

Özellikle Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde öğrenciler üzerinde baskılar ve açılan soruşturmalarla somutlaşan anti-demokratik ve hukuk dışı uygulamalar, üniversiteyi akademik yapısından uzaklaştırmış, üniversite kampüsünü fiziki ve idari anlamda militarize etmiştir. 2004-2005 öğretim yılı içerisinde yoğunlaşan soruşturmaların sayısı 2000’i aşmış durumda. Adli davalardan beraat eden öğrenciler, Üniversite Yönetimi’nin yargı kararlarını uygulamaması sonucu cezalandırılıyor. Yargıtay kararına rağmen, 120 öğrencinin öğrenim kredisi kesilirken, 40’ı aşkın öğrenci her hangi bir üniversitede yüksek öğrenim görmekten men ediliyor. Üstelik bu cezalar bazı öğrencilerin dört kez okuldan atılması, farklı üniversitelerden, örneğin Bakü Üniversitesi’nden öğrencilerin cezalandırılması gibi “absürd” uygulamalar içeriyor. Üniversitedeki fiziki baskı ve uygulamalar, bir fakülteden diğerine girişte yapılan kimlik kontrollerine kadar varmış durumda. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü ve Üniversite Jandarma Karakol Komutanlığı işbirliğiyle yürütülen bu soruşturma ve ceza sürecinin, üç yılı aşkın bir süredir kamuoyu duyarlılığından uzak kalması, konuya dair sivil duyarlılığın aciliyetini artırıyor.

Üniversite yönetimlerinin uyguladığı “soruşturma şiddeti”, bir çok üniversitede Van’daki yoğunluğuyla olmasa dahi devam etmekte; Attila Yayla ve İzge Günal örneklerinde olduğu gibi öğrencilerle birlikte öğretim üyelerini de kapsamakta. Düşünce özgürlüğü ve söz özerkliğinin birincil korunaklı alanı olması gereken üniversitenin, meşru kabul ettiği söylemin dışında kalan söz, eylem ve düşünceyi akademi dışı bırakması, üniversitenin içselleştirdiği otoriter zihniyetin önemli bir göstergesi. Bu zihniyet, düşünce üretimi ve çeşitliliğinin önündeki en önemli engellerden.

Soruşturmacı zihniyeti kutsayan ve cezai uygulamaları hukuksuzluk boyutunda sürdüren otoriter üniversite yönetimlerini kınıyor, özgür ve özerk bir üniversite için herkesi duyarlı olmaya çağırıyoruz.

EGE ÜNİVERSİTESİ İNSİYATİFİ