Kürt İtirazının Büyük İmtihanı
Cuma Çiçek

2012 yılından bu yana HDP’nin temsil ettiği ana-akım Kürt siyaseti 2023 Mayıs seçimlerinde yaşanan büyük kayıptan sonra bir muhasebe sürecine girdi. Bu muhasebe sürecinin, yeni siyasi adres olan Yeşil Sol Parti’nin 2023 Ekim ayında yapacağı kongrede tamamlanması bekleniyor.

Bir yandan 2013-2015 Çözüm Süreci’nin başarısızlıkla sonuçlanması sonrası HDP üzerindeki büyük baskılar ve devam eden kapatma davası, öte yandan partinin siyasi tahayyülüne, politik söylemlerine, kurumsal performansına ve ittifak politikalarına yansıyan siyasi ve örgütsel krizler sadece ana-akım Kürt siyasetini değil, sınır-içi ve sınır-ötesi boyutlarıyla Kürt meselesinin formasyonunu da doğrudan belirliyor.

Bu durum ayrıca Kürt sahasından taşarak Türkiye’de siyasi otoriterliğin ve ekonomik eşitsizliğin yeniden üretiminde işlevsel bir rol oynuyor. Ekonomik alanda toplumun büyük bir kesiminde hızlı bir yoksullaşmaya ve mülk kaybına neden olan büyük sermaye transferine, siyasal alanda büyük hak kayıplarına rağmen dikkate değer bir toplumsal itirazın ortaya çıkmamasında, sınırlı itirazların bastırılmasında Kürt meselesinin yeniden güvenlikleştirilmesi kolaylaştırıcı bir rol oynuyor.   

Bu anlamda Kürt meselesinin seyrine dair tartışmaların HDP’den öteye sivil toplum aktörlerini içermesi, Kürt sahasından öteye Türkiye’nin geneline yayılması gerekiyor. Daha önce kaleme aldığım “HDP’nin Büyük İmtihanı” yazısında başlattığım tartışmayı bu yazıda HDP’den öteye taşımak ve genel olarak Kürt itirazının önündeki meydan okumaları ele alarak sürdürmek istiyorum.

Türkiye’de Kürt meselesinin seyrini belirleyecek en önemli meydan okumayı Kürt itirazının Kürt sağı ya da Kürt muhafazakarlığı olarak tanımlanabilecek kesimleri içermesi oluşturuyor. Muhafazakâr Kürtlük yazısında detaylı tartıştığım üzere, 2014’ten sonra HDP’yi %6,5 bandından %13 bandına sıçratan ana dinamik ikinci Kürtlük halinin güçlenmesiydi. HDP’nin temsil ettiği Kürtlüğün yanında 1990’lı yıllardan bu yana ikinci bir Kürtlük inşa ediliyor. Bu Kürtlük, daha dindar ve daha muhafazakâr bir toplumsal tahayyülü temsil ediyor. Bu Kürtlüğün ana damarı AK Parti'de, önemli bir kısmı da HDP içerisinde. Dolayısıyla Kürt itirazının HDP’de temsilini bulan seküler, toplumsal cinsiyet gibi dertleri olan, neoliberalizme daha muhalif Kürtlük halinin yanı sıra muhafazakâr ve dindar Kürtlüğü içerme düzeyi sorunun seyrini şekillendirecek. Bu noktada Alevi Kürtlük üçüncü bir odak olarak düşünülebilir. Bununla birlikte, HDP’nin temsil ettiği seküler Kürtlük tahayyülü Alevi Kürtlüğü önemli oranda içeriyor.  

Bu mesele Kürt itirazının iki halinin kolektif eyleme becerisi olarak da formüle edilebilir. Bu iki Kürtlük hali birbirine muhalefet edebilir, farklı toplumsal tahayyüllere sahip olabilir, farklı siyasi alanlarda temsil yolları inşa edebilirler. Bununla birlikte, Kürt meselesinin çözümüne dönük kolektif eyleme becerileri kritik öneme sahip. Anadil meselesi, Kürtlerin kendini yönetme hakkı ya da genel olarak demokratik, siyasal alanın genişlemesi gibi hedeflere yönelik asgari bir mutabakat çerçevesi inşa edip edemeyecekleri büyük bir imtihan olarak ilgili aktörlerin önünde duruyor.

Bu meseleyle ilişkili olarak, ikinci meydan okumayı, Kürt siyasal alanının muhalefetin ve eleştirel aklın daha güçlü olduğu bir saha olarak yeniden kurulması oluşturuyor. Başta siyasi partiler olmak üzere sivil toplum aktörleri, Kürt medyası ve akademisinde muhalefet kültürünün zayıf olduğunu not etmek gerekir. Kürtler arası sosyal ve siyasal farklılıklar bir muhalefet meselesiyken çoğu durumda bir toplumsal çatışmaya, brakujiye (kardeş katline) dönüşebiliyor. Bu alanda partizan olmayan sivil toplumun güçlenmesi, yine politik ve ideolojik olarak karma örgütlerin hem sayılarının artması hem de niteliklerinin iyileşmesi bu alandaki ana göstergeler olarak izlenebilir.

Üçüncü meydan okumayı sınıf meselesi oluşturuyor. Özellikle 1999 yılından sonra Kürt itirazı bir sınıfsal dönüşüm yaşadı. Çok özetle, Kürt itirazı son 20 yıl içerisinde bir alt sınıf hareketinden alt ve orta sınıfların koalisyonuna dönüştü, kısmen de üst sınıfları içermeye başladı. Bu koalisyonla bir arada olma hali öte yandan çatışmalı bir hâl. Nitekim bu çatışma belli alanlarda kendisini dışa vuruyor. Kimlik meselesinde büyük bir uzlaşı sağlanırken, kaynak ve bölüşüm meselesinde her geçen gün daha da görünür olan çatışma sürüyor. Bu çatışmada Kürt yoksullarının son 20 yılda güç kaybettiğini not etmek gerekir. Kürt yerel yönetim deneyimi döneminde bu husus kısmen tartışılsa da dikkate değer bir ilerleme sağlanamadı. Diyarbakır’da mekânsal ayrışmalara, gettolaşmalara varan bu durum Kürt itirazının seyrini şekillendirecek ana dinamiklerin başında geliyor. Bir yandan alt-sınıfların pozisyonunu daha fazla güçlendirecek, daha fazla maddi ve sembolik kaynağa erişimlerini mümkün kılacak, öte yandan orta sınıfların içerilmesiyle sağlanan genişlemeyi sürdürecek siyasal tahayyüllere, örgütsel modellere ihtiyaç var. Özetle, alt ve orta sınıfların kolektif eyleyebileceği siyasi hedefler, kurumsal yapılar, araçlar, yöntemler geliştirmek, yeni bir politik dil kurmak Kürt itirazı önündeki büyük bir meydan okuma.

Dördüncü ana meydan okumayı Kürt itirazının AK Parti’yle ilişkileri oluşturuyor. Bu ilişki iki anlamda önemli. Birincisi, 2023 Mayıs seçimleri sonuçlarına göre Kürt itirazının karşısında %84 bandında bir milliyetçi blok var. Bunun %23’ünü ultra nasyonalistler oluşturuyor. %61’i temsil eden AK Parti ve CHP ise bu ultra-nasyonalistlerle ittifak kuran milliyetçi partiler. Ankara’daki ana-akım partiler arasında Kürt meselesi konusunda dikkate değer bir farklılık yok. Bu anlamda, Kürt siyasi aktörlerinin manevra alanı oldukça dar. Ana-akım partiler arası sınırlı farklılıklar seçim dönemlerinde kısmen aralanmış fırsat pencereleri sunsa da bunun Kürt meselesinin çözümüne katkıları bugüne kadar göz ardı edilecek düzeyde kaldı. Tüm bu hususlardan dolayı Kürt itirazının ana muhatabı siyasi partilerden öteye devlet. Önümüzdeki beş yıl devlet demek, AK Parti demek. Dolayısıyla Kürt itirazının taşıyıcı aktörleri siyasal hattı, seçimlerden öteye konumlandırıp siyasal partilerden ziyade, devletle diyalog ve müzakere olarak çerçeveleyebildiği, devlet içerisinde çözümden yana aktörlerle konuşabildiği ölçüde yol alabilecek.

İkincisi, AK Parti devleti temsil eden merkezdeki bir parti olmaktan öteye aynı zamanda bölgedeki muhafazakâr dindar Kürtlüğün ana temsil alanı. Bölgede HDP'nin dışındaki Kürtler büyük oranda AK Parti’de siyaset yapıyor, mobilize oluyorlar. İkinci Kürtlüğün ana adresi ne HÜDA-PAR ne de başka bir parti. Dolayısıyla HDP ile AK Parti arasındaki diyalog hem Kürtler arası diyalog hem de Kürtlerle devlet arası diyalogu ifade ettiği için Kürt meselesinin rotasını belirleyecek düzeyde önem arz ediyor.

Beşinci meydan okumayı, Türkiye’deki Kürt itirazının sınır-ötesi Kürt sahasıyla ilişki kurması oluşturuyor. Sivil toplum aktörleri, medya ve akademiyi de içerecek anlamda Kürt siyasi aktörlerinin kendilerini sınır-ötesi aktörler olarak konumlandırma düzeyleri sorunun gidişatını doğrudan belirliyor. Kürt meselesinin sınır-ötesi bölgesel bir mesele olduğu dikkate alındığında, Rojava, Irak Kürdistan Bölgesi ve İran’daki Kürt siyasi gruplarla, sivil toplum aktörleriyle, medya ve akademi camiasıyla, işçi ve işveren örgütleriyle temaslar ve diyaloglar önem arz ediyor. Burada kritik mesele Kürt aktörlerinin devletin kurduğu ve meseleyi “terör” ve “güvenlik” çerçevesine hapsettiği oyun alanının dışına çıkarak yeni bir oyun alanı oluşturması. Bu da baş edilmesi kolay olmayan bir imtihan. İki Kürtlük halinin kolektif eyleme becerisi ve AK Parti’yle kurulacak ilişkilerin seyrinin bu alanı da belirleyeceği söylenebilir.

Son olarak, Türk milliyetçileriyle ilişkilerin altını çizmek gerekiyor. Kürt itirazının önündeki en büyük meydan okumalardan biri de bu. Kürt siyasetiyle uzun yıllardır dostane bir ilişki kuran Kürt olmayan sosyalist ve komünistler dışında Türk sokağının hâkim rengi milliyetçilik. Türk sokağını demokratikleştirmek, sosyal-demokrat Türk sokağına liderlik etmek -Hamit Bozarslan’a referans verirsek- Kürt siyasetinin kaldıramayacağı kadar ağır bir yük. Daha da önemlisi geçmişte karşılıklı inşa edilen ve gelecek üzerinde sınırlandırıcı etkiler yaratan patikalardan kaynaklı olarak Kürt siyasetinin operasyonel düzeyde yapabileceği bir iş de değil. Daha açık bir ifadeyle Türk sokağı ve Kürt sokağının geçmişi gelecekteki potansiyel yollar üzerinde aşılması çok güç sınırlar inşa etmiş durumda. Türk sokağında bir sosyal demokrat siyasetin ortaya çıkışını Kürtler destekleyebilir, katkı sağlayabilir. Ama ona liderlik etmek gibi bir misyonu yerine getirmesi neredeyse imkânsız. Kürt itirazının bu gerçeklikle yüzleşme kapasitesi ve becerisi Kürt meselesinin çözümünde kritik bir rol oynayacak.  

Burada iki hususa dikkat çekebiliriz. Birincisi, Kürt meselesi Türkiye'de sınır içerisinde ve şiddet dışı yöntemlerle çözülecekse, Türkler Kürtlerin ihtiyacını görmek zorunda. Çatışma kuramında öne çıkan yaklaşımlara gönderme yaparak şunu söyleyebiliriz: Kürt sokağının ihtiyacını görmeden, orayla sürekli bir çatışma halinde Türkiye’nin ilerleme şansı yok. Öte yandan, benzer şekilde Kürtler de çoğunluğu milliyetçi olan Türk sokağının ihtiyaçlarını görmek zorunda. Çünkü çatışmanın herkesten çok Kürtlere maliyeti var. Dolayısıyla, toplumsal barış inşasına dönük yeni bir sayfa için Kürtler kendi ihtiyaçları kadar Türklerin de ihtiyaçlarını dikkate almak zorunda.

İkinci husus olarak hem Türk sokağının hem de Kürt sokağının kendi ihtiyacı kadar karşı tarafın da ihtiyaçlarını dikkate alan politik çözümler geliştirmesi gerekiyor. Bu noktada, normatif derecede ideal olandan ziyade operasyonel olan, gerçekleştirilebilir seçenekler inşa etmek önem arz ediyor. Kürtlerin barış ihtiyacının, kendini yönetme ihtiyacının ya da iktidarı paylaşma ihtiyacının, Türk sokağının da yararına olabileceğini gösterebilecek yol ve yöntemler, siyasal söylemler, araçlar geliştirilebildiği ölçüde toplumsal barış inşasına yönelik mesafe alabileceğiz. Bu ise en büyük imtihan.